Etiket arşivi: bafa gölü

Kendi Kendine Oluşan Festival 2.Gün

12 Nisan 2015 Pazar

Yaylaköy – Söke – Bafa – Kapıkırı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Seni sürekli kılan

Tam o zaman

Bir limonluk hüznün olsun kal orda

Her gün kendi kendinin oğlusun

Bir nesne buluyorsun yerde, mutluluktur senin için

Denizken üzerine atılan ağaç kökleri gibi

Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, Göl kıyısında, iki tepe arasında batan güneş. Üstünde sis gibi bulutlar var.

 

Gece biraz serin olsa da Arkadaşım Tamam dün akşam bana güzel bir hediye vererek gece ayaklarım üşümeden, sıcacık uyku uyumama neden oldu. Aldığı hediye de sıcak su torbası. Henüz telefonumda kurduğum alarm çalmadı. Temiz havada uyumanın verdiği rahatlık ile uykumu almış olmalıyım ki erkenden uyandım. İlk önce ocağa çaydanlığı koyarak çay için su ısıtmaya başladım. Ardından çadırımın içindeki eşyaları toplayıp bagaja yükleyerek hazır duruma geldim. Çayı demledikten sonra hep birlikte elimizde olan malzemelerle kahvaltı yaparak karnımızı doyurduk. Çadırımın içeriden dışarısının görünümü. Otlar büyümüş, ortalık yemyeşil.

20150412_071311_HDR

Üç çadır otların arasında, bisikletlerimiz park halinde. Güneş tepeden bütün ışıklarını saçıyor üzerimize.20150412_071417

 

Tamam’ın verdiği hediye paketi çadırımın üstünde.

20150412_072515

 

Ve içinden çıkan sıcak su torbası. Gece boyunca ayak ucum hep sıcak kaldı. Çok teşekkürler bu güzel hediye için. Gelibolu’ya giderken ayaklarımın üşümesi böyle bir hediye alıp vermelerine neden oldu. Düşünceli arkadaşlarım benim, sağ olun var olun. Sıcak su torbasında pembe çiçek desenleri var.

20150412_072542

 

Kahvaltıdan sonra toparlanıp yola çıkıyoruz. Kısa bir süre daha tırmandıktan sonra Söke’ye kadar inişe geçtik. Her zaman olduğu gibi iniş kısa sürdü ve resim çekmedim. Söke de durmayıp yola devam ederek kasabadan çıktık. Rüzgar türbinleri elektrik üretimine başlamış.

20150412_103313

 

Alış veriş merkezinde mola verdik. Can marketten bir şey bakacak kendisi için. Biz de beklerken kanepe salıncağa oturup salınmaya başladık. Keyfimiz gıcır. Tamam tura o kadar adapte olmuş ki mola verirken bile kaskını çıkarmıyor. O derecede yani! Tamam ile İrfan salıncakta oturmuş.

20150412_104058

Bu kez Tamam’ın yerine ben oturuyorum. Tamam İrfan ile beni çekiyor salıncakta.

20150412_104136

 

Dilek yarımadasının güney kısmı, geçen yıl dağların dibinden gidip burundan zirvelere kadar çıkmıştık. O zaman oralardan buraları seyretmiştik. Şimdi ise tersi buralardan dağları seyrediyorum.

20150412_105518

 

Yenidoğan’dan Akyeniköy’e kadar 25 kilometre dümdüz bir yol menderes ovasında gidiyor. Yol düz, duble, emniyet şeridi geniş. Bisiklet için rahat bir yol ama bir süre sonra insanı sıkıyor. Yokuş çıkıp terlemiyorsun. Çıkıp ta inmek yok. Sürekli pedal çevirmek gerek. Bizler de makine olmadığımız için bir süre sonra aynı tempoda gitmek yoruyor. Can ile İrfan gelirken çekiyorum.

20150412_105553

Tamam’ı da çekiyorum bisiklet üzerinde.

20150412_105614

 

Büyük Menderes nehri kanallarının birinin dibinde bir mola daha veriyoruz. Bahar gelmiş, çiçekler açmış, leylekler gelip nehrin bereketli sulak alanlarında avlanıyor. Can, Tamam ve İrfan yol kıyısında, yeşilliklerin arasında durmuşlar.

20150412_111222

 

Bir süre güneşin ve doğanın tadını çıkardık. Sabahın serinliği ve Söke’ye kadar inişte rüzgarlık giymek zorundaydık. Güneş yükselmeye başladı ve iyice ısındıktan sonra rüzgarlığı ve yeleği çıkardım. Bayağı hafifledim, kuş gibiyim. Artık yola çıkabiliriz.

20150412_111358 20150412_111404

Sonunda Büyük menderes nehrine geldik. Bahar aylarında bolca yağan yağmurlardan nehir taşmış durumda. Kıyısındaki tarlalar su altında. Aynı Küçük Menderes nehrinde olduğu gibi

20150412_120451

Yörük çadırı diye bir işletme, turizmde yeni kazıklama yöntemi. Bir kıl çadır var sadece, yeme içme bol. Elbette hesap ta bol, organik, Yörük yemekleri değil mi ? Bedava olacak değil ya !

20150412_120649

Akyeniköy kavşağında kahvede mola verip bir şeyler atıştırıyoruz. Buradan sonra iniş çıkışlar başlıyor.

20150412_131336

Didim yoluna girmeden sola Muğla yoluna sapıyoruz. Solumuzda Bafa gölü var, gölü seyrederek ilerliyoruz inip çıkarak. 2 Yıl önce yol yapım çalışmaları vardı. Şimdi ise tamamen bitmiş durumda duble bir yol.

20150412_133313

Yoldan geçenleri bilgilendirmek amacıyla bilgilendirme tabelası konmuş; “Bafa Gölü” diye.

20150412_133724

Solda görünen 5 Parmak dağlarının dibindeki gölün kıyısındaki Kapıkırı köyüne gideceğiz. Antik adı ile Heraklia.

20150412_134355

Yol kıyısında eski bir taş Han’a rastladık. Handa yağmur sularınım biriktiği sarnıçta sular toplanıp depolanıyormuş.

20150412_135044

Sarnıç’ın giriş kapısında bir poz veriyorum.

20150412_135113_HDR

Han’ın çatısında bitki örtüsü azmış durumda. Bakım olmayınca incir, zeytin ağacı kendine yaşam alanı bulmuş, serpilip büyümekte. Bunların yanında da otlar, çiçekler, dikenli bitkiler ayrıca yer edinmiş.

20150412_135138

Karanlık ortamdan çekilen resim aydınlıkta bulunan nesneleri daha belirgin gösteriyor. Dengesiz İrfan’ı bile gayet renkli, canlı ve parlak görüyorum.

20150412_135255_HDR

Can renkli giyinmese de bu durum değişmiyor.

20150412_135311_HDR

Eh ben de bir poz veriyorum, bakalım nasıl görüneceğim. Bende de durum aynı.

20150412_135344_HDR

Han’ın duvarları buranın geçmişte büyük bir han olduğunu gösteriyor. Kervanlar geçerken burada konaklıyorlarmış geceleri.

20150412_135400

Tamam da baharın dadını çıkarıyor çiçeklerin arasında.

20150412_135406

Han kapısı geniş bir salona açılıyor.

20150412_135435

Salon geniş bir alan, içerisi epey serin. Taş duvarlar ve çatı da taş kemerlerden oluşunca sıcakta doğal klima oluşturuyor.

20150412_135454

Karanlık yerden dışarısı tüm renkleri ile muhteşem görünüyor. Bafa gölü manzaranın içine koyu bir lacivert tonu eklemiş durumda.

20150412_135507_HDR

İrfan etrafı incelemek için kolaçan ediyor. İleride gerekli olabilecek kamp için yer durumuna bakıyor. Belki bir gün işine yarar.

20150412_135613

Han da epey oyalandık Can ve Tamam İrfan’ın gelmesini bekliyor. Artık yola çıkma zamanı.

20150412_135618

İrfan keşfini yaptıktan sonra hadi son bir resim çekileli diyerek karanlık yerden aydınlık yeri çekerek iyi bir görüntü daha yakaladım.

20150412_135930_HDR

İrfan da beni çekiyor aynı karede.

20150412_140012_HDR

Çeşmeden suları tazeleyip tüm şişeleri, mataraları dolduruyoruz, ne olur ne olmaz diyerek.

20150412_142934

Eh bir de suyun tadına bakmak gerek diyerek devamlı akan çeşmeden su içiyorum.

20150412_143206

Bahar ayı gelmiş, çiçekler açmış. Arılar, böcekler hepsinin tadına bakıyor tek tek. Bahar yorgunluğu sardı bizi. Canımız yola çıkmak istemiyor, tembellik iyice sardı. Tamam da papatyaların arasına oturup poz veriyor bizlere.

20150412_143245

Bahar yorgunluğundan kurtulmamız gerek, hemen kahve takımımı çıkarıp cezveyi ocağa sürüyorum. Yoksa tembellik iyice saracak bedenimizi. Kampı da burada atabiliriz.

20150412_144427

Kahve içmek iyi geldi doğrusu, bahar yorgunluğunun getirdiği uyuşukluktan kurtularak toparlanıp yola çıktık nihayet. Bafa dan önce son köy Pınarcık’tan geçiyoruz.

20150412_153512

Bafa göründü, buradan sola 9 Kilometre sonra Kapıkırı’ndayız.

20150412_154837

Latmos, Beşparmak dağı muhteşem görünüyor uzaklardan.

20150412_163238

Gölün bereketinden balıkçılar da nasibini küçük kayıklarla alıyor. Kayıklar kıyıya bağlanmış gölün hafif çırpıntılı sularında nazlı nazlı salınıyor. Batıya doğru devrilmiş güneş ışıkları da çırpıntılı su yüzeyine yansıyıp ışık oyunları oynaşmakta. Ilık baharın tüm kokuları hafif esen meltem rüzgarı ile bizlere kadar ulaşıyor. Yaşamın tadı bu olmalı bence, yaşam bahar ayında yeniden canlanmakta ve biz de yaşamın bir parçası olarak içindeyiz.

20150412_163703

Kıyıdaki kumsaldaki kumlara vuran ışık kum tanelerindeki kristalden geçerken rengarenk olarak dağılmakta. Küçük dalgaların tepelerinde bir çok güneşi aynı anda görmek olası. Dalganın her inip yükselişinde güneşler azalıp çoğalıyor. Bir süre kumlara uzanıp ışık oyunlarını seyredip güneşleri yakalamayı düşündüm.

20150412_163729

Kıyı boyunca tekneler görüyoruz.

20150412_163754

Dilek ağacı ama öyle bildiğimiz çaput bağlananlardan değil. Şarapçıların dilek ağacı. İçtikleri şarap şişelerini yanıp kurumuş küçük ağacın dallarının ucuna geçirilmiş. Şarap tanrısı  Dionysos’a adanmış dilekler bol şaraptan başka ne olabilir ki ?

20150412_164131

Her zamanki kamp yerine gelerek kampı burada atacağız.

20150412_170100

Güneş batmak üzere, işi gücü bırakıp güneşin batışını seyretmeye başladım.

20150412_193148 20150412_193229 20150412_193346_HDR 20150412_193415_HDR 20150412_193546

Güneş tanrısı Helios güneşi kucağına alarak gece uykusuna yatırmaya giderken uyumak istemeyen güneşin çırpınmaları ufku kızıla boyasa da yapacak bir şeyi yok. Güneş uyumazsa sabah nasıl parlak ışıkları ile kalkacak ?

20150412_193741

Güneş batarken, aydınlıktan karanlığa henüz geçmedi göl. Durgun suda hafif çırpınıyor kıyıya vuran küçük dalgalar hissettiriyor kendini. Kıyıda bizden başka kimse yok.

20150412_193821

Artık Manastır duvarlarına güneş ışınları ulaşmayı bıraktı.

20150412_193826

Kısa sürede uzaklardaki dağların ardında güneş batmaya başladı.

20150412_193831

Güneş ufuktan kayboldu ve akşam aydınlığı bir süre daha etrafı aydınlatacak. Renkler soldu, siyah ile beyazın tonları hakim olmaya başladı. Güneşin batışıyla gri zaman başladı.

20150412_193856

Çadırları çardak üstüne kurup yerleştikten sonra duşumuzu alıp terli çamaşırları yıkadıktan sonra asıp kurumaya bıraktık. Akşam yemeğini lokantada balık ısmarlayıp yiyerek işletme sahibine bir katkıda bulunmak gerek. Çadır için bizden para istemiyor ve her yıl burada kalıyoruz. Artık işletme sahibi ile iyice tanış olduk. İşletme sahibi yemeği verdikten sonra evine giderek tesisi bize bıraktı. Çayı demleyip bir güzel içtik sıcak sohbet ile. Yarın için planlar yaparak nasıl gideceğimize karar verdikten sonra herkes çadırına çekilip yattı.

Bu gün yaptığımız yol 76 Kilometre civarı.

Powered by Wikiloc

Menderes Deltası Bisiklet Turu 3.Gün

24 Mart 2014 Pazartesi

Doğanbey köyü – Dilek yarımadası – Güzelçamlı – Soğucak

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Dün gece düşümde gördüm o yolu. 
Upuzun, belli belirsiz, kıvrım kıvrımdı, ufukta kaybolan. 
Demir bir atın üzerindeydim.
Göğüs kafesim soluk soluğa inip kalkıyor, tekerler sanki yukarıya doğru akıyordu.
Rengarenk bir kır cümbüşü vardı, mevsim ilkbahar olmalı. 
Kuş ve böceklerin sesine karışıyordu teker sesleri.
Yer gök müydü, gök yer miydi bilinmez. Bir olmuşlar da dansediyorlardı. 
Bir parça bulanık, bir parça duru.
Ağaçlar vardı yanı başında, yol iki yana kaymasın diye dikilmiş olmalılar. 
Kim bilir belki de yolcunun hedefine bir nirengi.
Pedallarım bir yere, bir göğe değiyordu.
Büyülenmiş, kilitlenmiş ufka doğru yol alıyordum.
Düşüm yol, yolum düş olmuştu dün gece…

Hakan EŞME / Boztepe Yolu / Düş Sonrasına Esin

 

Öne çıkmış olan görsel, İrfan ile yere oturmuşuz, arkamız dönük, yanımda kahve takımları, ocakta kahve cezvesi, karşıda Samos adası.

1011045_10152297772644861_302430417_n

Güzel bir uykunun ardından dinlenmiş olarak erken kalkıyoruz. El yüz yıkandıktan sonra ilk önce eşyalarımı toplayıp bisiklete yükleyip hazır hale getiriyorum. Ardından kahvaltılık için bakkaldan alışverişi yaptıktan sonra güzel bir kahvaltı yaparak karnımızı doyuruyoruz. Kahvaltının ardından etrafı temizledik, çöpleri toplayıp odayı bulduğumuzdan daha temiz bıraktık. Son kontrolleri yaparak odayı kilitleyip anahtarı bakkala teslim ederek teşekkürlerimizi iletiyoruz. Muhtarı cep telefonundan arayıp ona da teşekkür ediyoruz bizleri ağırladıkları için. Odanın içinde bisikletim KUZ eşyalar bagaja yüklü hazır bekliyor. Solda sandalye var.

240320145525

Köy odasından ayrılıp köy kahvesine gelerek ikişer duble sıcak çay içerek güne zımba gibi hazırlanıyoruz. Bu gün pek düz yolda gideceğimizi sanmıyorum. Rotayı dengesiz İrfan yaptığına göre içime şüphe düşmüyor. Bakkaldan ekmek alıyoruz bol, ne olur ne olmaz, diğer yiyecekler çantalarda var. Yola çıkmadan önce bisikletler park halinde zeytin ağaçları altında bekliyoruz.

240320145526

Doğanbey köyündeki berberi görünce resmini çekmeden olmaz deyip çekiyor İrfan. Berber beyaz bir minibüs ve seyyar olarak köyleri dolaşıyor.

10003524_10152300082739861_1042588557_n

Fazla oyalanmadan yola çıkıyoruz. Dilek yarımadasının burnuna doğru pedallar sakince dönmeye başladı bile aheste aheste. Ufukta burun görünüyor, İrfan ve Selahattin önde gidiyor.

240320145527

Yolun kıyısında fazla derin olmayan bir mağara karşıma çıkınca durup yakından resmini çekiyorum.

240320145528

Denize sıfıra yakın yolda gidiyoruz, bizler göremeyiz ama ileride Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar buraları doldurup bereketli tarlalara dönüşecek.

240320145530

Selahattin ve İrfan önden önden gidiyorlar, yol da hafif kıvrımlarla dalgalı biçimde yükselip alçalıyor. Baharın kokuları denizin iyot kokusuna karışmış bol oksijenli havayı solumak yetiyor.

240320145531

Dilek yarımadasının burnuna çok yaklaştık, Denizde Büyük Menderes nehrinin getirdiği topraklar zamanla kara parçasına dönüşmeye başlamış.

240320145532

Ve yolun sonuna geldik, buradan öte yol yok. Sadece restoran var, duvarın dibinde iki tane manken. Biri erkek biri dişi, sanki Medusayı görmüşler gibi öylece donup taşlaşmışlar. Buralara fazla insan gelmiyor anlaşılan. Restorandakiler kalabalık görünelim diye iki tane mankeni sanki orada çalışan birileri varmış gibi davranıyorlar tahminimce.

240320145535

Yol bittiğine göre rehberimiz İrfan bizi geri döndürerek yüksek sezgilerinle doğru yola götürüp yarımadanın burnundan yukarıya doğru çıkan yolu buldu. Artık çıkmaya başladık yavaş yavaş. Akdeniz bitki örtüsüne ait olan makilik kendini küçük çalılarla donatmış. Eee bahar ayında da mor çiçeklerini açarak gelinliğini giymişler.

240320145536

Yol toprak ve taşlı, şimdilik bize engel olmadan tırmanmaya devam ediyoruz. Yükseldikçe manzara da o derece artarak bizleri büyülüyor. Rehberimiz İrfan gideceğimiz yolu çıkarmaya çalışıyor etrafı gözlemleyerek. Elbette güvenim tam olarak bizi en güzel yerlerden götüreceğine eminim. Ne de olsa sorumsuz değil mi? İrfan durmuş etrafı gözlemleyip doğru yolda gidip gitmediğimizi kontrol ediyor.

240320145538

Giderek yükselmeye devam ediyoruz, manzara genişlemeye devam ediyor. Granit kayalardan oluşmuş arazide yaşam ile toprak oluşumunu görüyoruz. Her yıl kendini yenileyen bitki örtüsü toprağın çoğalmasına neden oluyor. Yaşam topraksız olmuyor ama su da gerekli. Denizde fazlası ile su var yaşam için. Denizdeki suyun topraktaki bitkilere ulaşması da yavaş oluyor. İlk önce buharlaşma oluyor, ardından toplanıp bulut olan su damlaları bitkiler üzerine yağıp suya olan hasreti bitiyor ve döngü böylece sürüp gidiyor binlerce yıldır. Deniz ile dik kayalıkların savaşı ise daha yavaş ilerliyor. Görünen o ki deniz kayaların altını oymaya devam ediyor. Oydukça, kayalar belli bir zaman sonra denizin üzerine düşüyor. Bu savaş o kadar yavaş sürüyor ki bizler bunu görebilmemiz imkansız. Anca kısa ömrümüzde sadece bir anını görmüş oluyoruz. Buna bakarak kısa ömrümüzde daha ne kadar yaşayacağımız belli değil. Ne kadardır bisiklete biniyorum, daha ne kadar da bineceğim belli değil. Bisiklete binerek zamanın kısa ama bir o kadar da uzun olduğunun farkına varıyorum. İlk önce yol nasıl bitecek diye düşünürken günler geçtikçe arkama bakınca yüzlerce, binlerce kilometre gitmişim. İşte zamanın farkına varmadan yolda olmak, zamanı yaşamayı seviyorum. O anlardan birini yaşıyorum kısa bir dinlenme anında.

Yüksekteyim, aşağıda denize inen dik kayalıklar, dalgalar kayaları oymuş, kimi kaya parçası denizde küçük adacıklar olmuş. Bu kayalar yamaçtan düşenler.

240320145539

Yol tamamen granit kaya, dozer bu yolu nasıl açmış belli değil ama yol düz görünüyor.

240320145542

Kekik henüz çiçek açmış yeşil elbisesini giymeye başlamış. Ortalığı keskin bir kekik kokusu sarıyor. Aldığımız nefese bir de kekik kokusu karışınca kim bilir ne kadar gençleşiyorumdur.

240320145543

Önümde giden İrfan’a yetişmeye niyetim yok, çünkü yolumuz zorlu. Bakalım daha ne kadar çıkacağız.

240320145544

Bazen geride yalnız kalınca düşüncelere dalıyorum, işte be düşünürken çektiğim bir resim. Güneş gözlüklü düşünen adam.

240320145545

Yolu öyle yapmışlar ki bazen iniyoruz yokuş aşağı. Yol çakıl taşlı.

240320145546

Ama bu iniş kısa sürüyor, tekrar tırmanış başlıyor. Kayalık ve çıplak sayılabilecek bir vadiden çıkıyoruz yukarı doğru.

240320145547

Dağdaki su kaynaklarını bir varilin içine toplayıp borularla aşağıdaki restorana içme suyu olarak götürüyorlar. Fazla kirletmeden mataradaki suyumu tazeliyorum. Yanımda yeterince su var ama ne olur ne olmaz yedeklerdeki suları da tazeliyorum hazır su kaynağını bulmuşken.

240320145548

Sarı çiçek diğer çiçeklere göre daha büyük ve rengi daha parlak. Yolun ortasında tek başına öylece güzelliğini sermekten çekinmiyor.

240320145549

Görünen o ki Dilek yarımadasının burnu epey büyük. Burnunun ucu o kadar büyük ki çık çık bitmiyor, nereye kadar çıkacağımız da belli değil. Ama güzel çıkıyoruz doğrusu, eğim yer yer bayağı sert.

240320145550

Yoldaşım KUZ hiç yorulmamışa benziyor, elbette hak ettiği yerde en güzel manzarada resmi çekilmeyi hak ediyor. Ben de KUZ’u onurlandırıyorum. KUZ’un çıktığı yol kıvrıntıları yamaçlarda görünüyor ve engin Ege denizi, uçsuz bucaksız.

240320145551

Samson dağının zirvesi göründü, epey yaklaşmışız. Zirve gerçekten muhteşem görünüyor. Çıkılası zirve bizi davet ediyor tüm azametiyle.

240320145552

Madem zirve bizi davet ediyor bir resmini elçek yapmak gerek. Üç yoldaş, üç dengesiz, üç sorumsuz ne demeli.

240320145553

Zirve keyfini sürerken bulunduğumuz yer de benim manzaramı seyretmeden geçme diyor. Manzaranın da isteğini yerine getiriyoruz. Yolun yanında, uçurumun kıyısında oturup manzaranın keyfini çıkarmaya yanımızda bulunan çerezlerle başladık.

240320145554

Üç dengesizin pistonları dinlendirmek gerek. Denizden gelen hafif rüzgar ile pistonları soğutma çalışmaları. Üç dengesizin kokan çorap ve spor ayakkabıları. Neyse ki sadece biz varız da kokan çoraplar kimseyi rahatsız etmiyor.

240320145555

İlk önce İrfan poz veriyor kamerama, ardından İrfan da beni çekiyor. Nasıl olsa acelemiz yok, sadece bulunduğumuz anı yaşıyoruz. Bu bize yeter. Uçurum kenarı ve deniz.

240320145556

Üzerim çıplak, kollarımı iki yana açmış poz verdim İrfan’a.

240320145557

Doğada bu güzel ortamı bozan tek bir nesne var. Ta dağın tepelerine yakın ıssız, insanların pek gelmediği bu yerde hak etmediği yerlerde gezerken plastik bir şişeyi atmış. Bu güzelim tertemiz, doğal ortama hiç uymuyor, resmi bozmaktan başka bir işe yaramıyor.

240320145560

Elbette görüntü kirliliği yaratan plastik şişeyi orda bırakamazdım. Şişeyi alıp bagajımdaki heybene sıkıştırıp medeniyetin çöp tenekesine kadar götüreceğim.

240320145561

Daha önce dağın zirvesine yaklaştığımı sanmışım ama zirve diye gördüğüm kayalık şimdi aşağıda kaldı. Hala çıkmaya devam ediyoruz.

240320145562

Ağır ağır tırmanırken kulağıma acayip homurtular gelmeye başladı. Acaba su mu kaynatıyorum diye düşünürken homurtular iyice artmaya başladı. Sesin benden gelmediğini anladıktan sonra yılkı atlarını görüyorum birden bire. Yılkı atları bizi görünce çalılıklara doğru gitmeye başladılar. Sürünün lideri çalıların ardından kafasını uzatmış bana doğru homurtular çıkararak sürüyü koruma altına alıyor. Bunun resmini çekmek için hemen telefonu çıkarıp kamerayı açasıya kadar sürü çalıların ardında gözden kayboldu. Sadece sürü lideri olan beygirin resmini çekebiliyorum.

240320145564

Toprak yol asfalt yola kavuştuğunu görüyorum. Bu yol Güzelçamlı tarafından geliyor. Daha önce Güzelçamlı bisiklet festivalinde yolun belli bir yerine kadar gelebilmiştik. Askeri bölge olduğu için geçişimiz yasaktı bu tarafa. Şimdi ters taraftan gelemediğimiz yola kavuşmamız bir garip oluyor benim için. Yol radara doğru gidiyor, buraları askeri bölge olduğunu İrfan bize söylüyor. Haliyle hedefimize doğru yolumuza devam ediyoruz. Bakalım nereye kadar gideceğiz.

240320145565

Aşağıda gördüğümüz zirvenin ardındayız şimdi, bu ikinci zirve. Epey de yükselmişiz deniz kıyısından. Denizde dalgakıran gibi kara parçası oluşmuş Büyük Menderes nehrinin getirdiği topraklar doğal mendirek ortaya çıkarmış. Zamanla burası toprakla dolup bahçeye dönüşecek.

240320145567

Kayalık dağın ardında giden yolda tırmanmaya devam ediyoruz. İleride daha yüksek kayalık zirve görünüyor..

240320145568

Yükseldikçe ufkum genişliyor, uçsuz bucaksız Ege denizini seyretmek bana büyük zevk veriyor. Ayrıca geldiğim yol da kıvrım kıvrım. Buradan yakın görünüyor ama gel de bana anlat nasıl çıktığımı. Zorlu olsa da halimden hiç şikayetçi değilim. Şikayetçi olmaya hiç niyetim yok. Yolumuz daha olmasına rağmen insana huzur veren yerlere kendi gücümle gelmem bana yetiyor. Arabayla 15 yada 20 dakikada gelebilirdim buraya kadar ama bu kadar güzelliği göremezdim ve mutlu olamazdım doğrusu. Halim ve moralim zirve yapmış gibi.

240320145569

Çıktıkça çıkıyoruz ve zirveler bitmiyor. Aşağıdan hiç belli olmuyor bu kadar zirve. Dağ tek başına değil demek ki. Bir çok zirve birleşip koca dağı oluşturuyor. Dağa çıkınca bunu anlıyorum.

240320145570

Tam dağın sırtında yukarıya doğru çıkıyoruz. Bazen etrafta ağaç olmuyor, bazen de çam ormanının içinde neredeyse yol kapanacak çam ağaçları ile.

240320145571

Dağın sırtındayız, nihayet Samos adasını görebildik. Bir tarafımız kuzey, Samos adası.

240320145572

Diğer tarafımız güney, Menderes deltası.

240320145574

Çam ağacı çam kurdunun istilasına dayanamamış kuruyup kurtların gazabından anca kurtulabilmiş. Sıra diğer çam ağaçlarına gelmiş, kimi dalları kurumaya başlamış bile. Çam ağaçları hayvanlar gibi hareket edip kurtların saldırılarından kaçamıyorlar. Dışarıdan hiç bir yardım almadan zararlı kurtlardan kendilerini nasıl savunuyorlar acaba? Elbette kendini koruma mekanizmaları olmalı ağaçların yoksa tüm bitkileri yiyip bitirirlerdi kurtlar ve diğer asalaklar. Çam ağaçları çok olduğuna göre kurtlar o kadar çoğalıp ormanı kurutamıyorlar demek ki.

240320145573

Yukarısı da Samson dağının zirvesi. KUZ sakin sakin zirveye başını çevirmiş dinlenirken. Gerçi hiç bir zaman yorgunluktan şikayetçi olmadı, demir atım benim. Bisikletim KUZ’un kadro demiri arasında Samson dağı, termos metal suluk yerinde.

240320145575

Zirve yavaş yavaş bulutları toplamaya başlıyor. Rüzgarın şiddeti giderek artıyor. Bunu ağaçların, ormanın rüzgar uğultusundan anlıyorum. Bulutlar üzerimizden yalayıp geçiyor. İlk defa bulut üzerimden geçiyor. Müthiş bir duygu, bulut sis gibi üzerimizden geçerken bir kayboluyorum, bir ortaya çıkıyorum.

240320145576

Henüz zirve uzakta, tırmanış bitmek bilmiyor ve İrfan asfalta serilmiş iki seksen beni beklerken buldum. Selahattin bariyerlere dayanmış durumda.

240320145577

Hiç bir şey demeden kendimi yere atıp sere serpe iki seksen uzanıyorum. Ne kadar kilometre tırmandık belli değil. Yorgunluk belirtileri kendini belli etmeye başladı. Biraz dinlenme iyi gelecek kaslarıma. Henüz acıkmadım ama biraz uzanıp dinlenmek iyi geliyor. Ardından çerez ve kuru yemiş atıştırarak ara öğünü geçiştiriyoruz. Yemeği askeri bölgeyi geçtikten sonra yemeye karar verdik. Zaman zaman üzerimizden ince tabakalar halinde bulutlar geçiyor ve rüzgar da kuvvetli esmeye devam ediyor. Dağın sırtından geçen bulutlar küçük olduklarından tutunmadan geçip gidiyorlar. Sadece sis tabakası gibiler. Aşağıdaki resimde üstümüzde duman tabakası görülmekte. İrfan ile ben iki seksen uzanmış haldeyiz asfaltta.

240320145578

Karakola kadar asfalt, ondan sonrası yol demeye bin şahit. Karakolun yanından sorunsuzca geçtik. Bisiklete binmenin imkanı yok. İri taşlarla yapılmış sanki. Yada taşları olduğu yerde kırmışlar. Zirveye yakın olduğumuz için etrafta ağaç yetişmediğinden toprak denen nesne yok. Safi kayalık ve küçük, bodur çalılar var o kadar. Bir de yokuş bitti, iniş başladı ama eğim % 30 civarında olmalı ki bisikletleri elimizle ardıma dayanarak bisiklete, geriye doğru yüklenip yavaş adımlarla inmeye başladık. Ara sıra  ayakkabım kayıyor. Belli bir bölüm böyle iniyoruz dikkatlice. İrfan inmeye çalışıyor taşlı yolda.

240320145579

İki dağın arasından denizi ve Güzelçamlı sahilinin bir kısmını görebiliyorum.

240320145580

Karşımızda en yüksek ikinci zirve. Bisikletler elde hala inmeye devam ediyoruz. Etraf hala kayalık.

240320145581

Karakol ve birinci zirve de radar var. Karakoldaki askerlerle İrfan konuşmuş ben gelmeden ve hiç durmadan aşağıya inmeye başlamıştık. Aslında askeri bölge burası ama bizim gibi bisikletle gelen olmadığı için bize bir şey demeden geçmemize izin verdiler sanırım.

240320145582

Dağın tam sırtında deli rüzgarlara yıllarca meydan okumuş bir çam ağacı karşıma çıkıyor. Her ne kadar rüzgara ve karların ağırlığına karşı direnmiş olsa da çam ağacı garip bir şekilde eğri büğrü, kimi dalı rüzgar ve kar karşısında dayanamayıp kırılmış bir şekilde kocaman bir ağaç olmuş. Sanki kollarını açmış birini kucaklar gibi.

240320145583

Ne işimiz var arkadaş bizim böyle yerlerde demeden kayalı yoldan inmeyi başardık bir şekilde. Hep bisiklet bizi taşıyacak değil ya biraz da biz onu taşıyalım değil mi? İrfan inerken poz veriyor bisikleti ile. Taşlı yolda sarı çiçek demet halinde açmış.

240320145584

Burası da Büyük Menderes deltası, geldiğimiz yer. Dağın tepesinden henüz tam açıklığa gelmeden dar görüş alanından bile çok geniş bir alanı görebiliyorum. Gördüğünüz son üç resimde yamuk yumuk ağacın olduğu yerden çektim. Manzara  sürekli değişmekte nereye baksam.

240320145585

İndiğimiz taşlı dik yol biraz uzaktan gördüğünüz kadarı ile fazla uzun değil ama sürekli ayaklarımızın kaymasından dolayı inmemiz epey zaman aldı.

240320145586

Dağın zirvesine yakın yamaçlarda, güney taraftan inmeye devam ediyoruz. Geldiğimiz yol görünüyor.

240320145587

Kendimi uçakta gibi hissediyorum. Aşağısı küçük ve alabildiğine geniş. Bir on yada yirmi yıl sonra aynı manzarayı göremem. Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar o zamana kadar denizi dolduracak. Ardından yeşil bitki örtüsü kaplayınca yeni tarlalar ekilip biçilecek. Belki şimdi deniz olan yerde ben bisiklet bile sürebileceğim. Nehrin deniz ile buluştuğu yerin epey açığında mendirek gibi toprak parçası dalgakıran görevi görüyor.

240320145588

Samson dağının güneyinde düz yolda gidiyoruz.

240320145590

Dalgakıran gibi olan yerin daha da açığında küçük bir ada görünüyor.

240320145592

Bazen birbirimizden uzaklaşıyoruz. Fazla da ayrı kalmamaya çalışıyoruz. Ne olur ne olmaz. Topraklı yol bazen iri taşlı yola dönüşüyor. Birbirimizi gözden kaybetmeden, kah birlikte gidiyoruz kah iki kişi, kah tek başına. Ama yol arkadaşlarım çok iyi, birbirimizle uyum içinde yolculuğumuz sürüyor. Selahattin bisikleti ile yürüyor.

240320145595

Büyük Menderes nehrinin meydana getirdiği büyük ovayı tamamıyla gözlerimin önünde seriliyor. Dün gezdiğimiz Miletos antik kenti, sol tarafta Bafa gölü, gölün üstünde Beşparmak dağları. Manzara uzayıp gidiyor gözlerimin önünde. Böyle güzellikleri yaşamak, görmek herkese nasip olmaz. Ben kendimi şanslı hissediyorum. İyi ki bisiklete başladım. Bisiklet bana görmediğim güzellikleri görmemi sağladı. Sabırla pedala basa basa ta Samson dağının zirvesine yakın yerlere kadar bisikletim KUZ beni çıkardı. Daha ne isteyeyim ki.

240320145596

Tek rakibimiz abdurrahman çelebiler. Keçi sürüsü bizim gibi bisikletçileri karşılarında görünce korkup kaçıyorlar. Anca bir kaç tanesinin resmini çekebiliyorum. Belki de ilk defa bisikjletçi gördüler bu dağlarda gezen. Dağların hakimi sadece onların olmadığını gösterdik böylece. Sürünün lideri bizleri kontrol ederek geri çekilmeye devam ediyor keçi sürüsü.

240320145597

Henüz Dilek yarımadasının güneyindeyiz. Samson dağının ikinci zirvesinin etrafını dolanıp kuzey tarafından  aşağı ineceğiz. Aşağıda Büyük Menderes deltası görünüyor.

240320145598

Dağın yamacında küçük tepeler gelişi güzel yayılmış.

240320145599

Bazı yerlerde yamaç derinlemesine iniyor. Yolun bir tarafı uçurum, bir tarafı dimdik kayalık, duvar gibi. Dağın son dönemecini dönüyoruz.

240320145601

Tam ineceğimiz son noktada ilginç çakıllı kumlu yere geliyorum. Durup inceliyorum bir süre. Sanırım bulunduğumuz yer bir zamanlar deniz seviyesinde Menderes nehrinin kıyısında olan çakıl ve kumluk alan zamanla depremlerin etkisiyle denizden 1000 kusur metreye kadar yükselmiş. Arabistan yarımadasının Akdeniz’e paralel olan Anadolu’nun altına girmesi ile sıkışan zemin binlerce yılda bu kadar yükselmiş. Kayalaşmış kumlar, aralarında çam ağaçları çıkmış.

240320145602

Dağın etrafını sonunda dolanmayı başardık. Kavşaktayız artık, bundan sonra iniş başlayacak. Buraya kadar çıkamamıştım daha önce. Şimdi ise tersinden çıkıp kanyonun bitiş yerindeyim. İnişimiz sol taraftaki yoldan başlayacak. KUZ beni bekliyor  şahlanmak için.

240320145603

Yoldaşlarım Selahattin usta ve İrfan arkamdan inişe geçtiler.

240320145604

Artık ormanın içindeyiz, ağaçların boyu güneşi kapatacak kadar büyük.

240320145605

Ve toprak yol tamamen çamların gölgesi altında.

240320145606

2. havuza geldik çabucak, halbuki aşağıdan çıkanlar bu havuzdan bahsetmişlerdi geçmiş yıllarda. Daha aşağıda 1. havuz var. Hazır suyun başındayız, güneş te batıya doğru çoktan devrilmişti. Karnımız da acıktı doğrusu, burada yemek molası vermeli.

240320145607

Havuza akan çeşmede elimi, yüzümü yıkayıp arındıktan sonra suları tazeleyip hazır çorba, makarna, içine ton balığı boca ederek bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Farkında olmadan kurt gibi acıkmışız. Zaten dağlarda geziyoruz, bir o kadarda tırmanmışız yokuşları. Yemekten sonra çayı da demledik. Sanki piknik yapıyoruz ormanda. Ormanda fazla güneş görmediğimizden uzun kollu poları giyiyorum. Hem inişteyiz hem de hava serinlemeye başladı. Yol kıyısında park etmiş bisikletler.

240320145608

Yerde sofrayı kurmuşuz, İrfan tencereye sıcak su döküyor. Selahattin de bana bakarken çekiyorum.

240320145609

Bu kez ben oturuyorum, Selahattin bizi çekiyor. Yerde bağdaş kurmuşuz.

240320145610

Kahve içmek için uygun bir yer bakıyoruz. Artık karnımız doymuştu nasıl olsa. Kahve de her yerde içilmez değil mi? İnişe devam ediyoruz, karşıda Samos adası .

240320145612

Rehberimiz İrfan kahve içilebilecek en uygun yeri nihayet buluyor. Kahve takımımı ve ocağı çıkarıp kahveyi pişirmeye başlıyorum. Cezve ocağın üstünde, İrfan yanımda oturuyor. Selahattin bizi çekiyor.

240320145613

İki dengesiz yolun kıyısına oturmuş, karşıda Samos adası, ayaklarımızın altında derin kanyon ve yarılmış kayalıklar. Böylece ufka bakarak eşsiz manzarada kahve içmenin keyfini yaşıyoruz sorumsuzca. Akşam serinliğinin denizden getirdiği hafif esintinin içinde iyot kokusu çam polenleri ile birleşerek bize kadar ulaşıyordu. Kahvenin hatırı burada kaç yıl sürer bilinmez. Çünkü zaman geçmiyor, adeta durdu Dünya ve kahve fincanlarımız da bitmek bilmedi yudumlarımızla. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1011045_10152297772644861_302430417_n

Bu kez ben de Selahattin ile İrfan’ı çekiyorum.

240320145614

Kahveler pişti, en güzel manzarada kahvelerimizi içiyoruz, üç kahve fincanını ileri doğru uzatıp Samos adası manzaralı çekiyorum.

240320145616

Benim deri montu İrfana verdim, kalın bir şey getirmemişti. Hava da epeyce serinledi. Çamların içindeki yolda İrfan iniyor yokuş aşağı.

240320145617

Benim ise polarım vardı. Yelek ise rüzgarı kesmeye yettiğinden hızlı inişimizde hiç üşümedim. Kendimi elçek resim çekiyorum.

240320145618

Aşağıdan çıkanlar için 1. havuz, yukarıdan inenler için 2. havuz. Hangisinin olduğuna siz karar verin. Bana göre 2. havuz, çünkü ben yukarıdan indiğim için 2. havuz oluyor. Daha önceki yıllarda bu havuza kadar çıkmıştım, daha yukarı çıkamadan geri dönünce içimde bir burukluk kalmıştı. Bu gün bunları, geçmişi düşünerek burukluğu bir kenara ittim. Havuzun başında son defa suları tazeleyip biraz dinlendik. Gerçi pedal çevirmeden iniyorum ama fren sıkmaktan kollarım  ağrımaya başlamıştı. İrfan ile Selahattin’i havuz kenarında otururken çekiyorum elçek ile, solda bisikletler park halinde.240320145620

Kanyonun içine girdik, kayalıklar dik olarak yukarı doğru çıkıyor. Yol toprak ve taşlı olduğundan dikkatli inmek gerektiğinden öyle kendimi bırakmadan fren sıkarak inmeye devam ediyordum.

240320145621

Devamlı akan derenin etrafı çınar ağaçları ile sarılmıştı. Kimisi devasa boyuttaydı. Gördüğünüz çınar ağacının gövdesindeki oyuğa rahatlıkla bir oda yapabilirsiniz. Bu tek odalı evde insan yaşayabilir ormanın içinde.

240320145622

İnişimiz gayet güzel devam ediyor. Böyle güzelliğin içinde bisiklete binmek ömre bedel sanki. Önde olan Selahattin’i çekiyorum, İrfan arkasında.

240320145623

İrfan da yanımdan geçerken çekiyorum.

240320145624

Kanyonun dar yerlerine vardık. Dik kayalıklar bıçakla kesilmiş gibi dümdüz. Sanki Poseidon Zeus ile kavga ettiğinde olmuş gibi.  Poseidon öfkesinden deliye dönmüş, köşeye sıkıştırdığı Zeus’u mahvetmek için yabasını Samson dağına vurunca dağ ikiye ayrılarak bu derin kanyonu ve kayalıkları meydana getirmiş.

240320145625

Çay az ama usulca akıp gidiyor denize kavuşmak için

240320145627

Kanyonun kimi yerleri o kadar derin ki güneş burada çoktan batmıştı.

240320145630

Kanyonun sonuna yani dibine vardık. Zorlu ve zor olduğu kadar keyifli bir yolculuktan mutlu ve huzurlu bitirmenin tadına varıyoruz. Gerçi kalacağımız yere epey var ama asfalt yola çıkmak sanki turu bitirmiş gibi hissetmeme neden oldu. Az ileride asfalt yol görünüyor.

240320145632

Kanyondan çıkıp asfalt yola geldikten sonra hızla milli parkın giriş kapısına varıyoruz. Kapıdaki görevli artık kimseyi beklemediği için kendi havasında olduğundan bizleri fark etmedi bile. Fazla oyalanmadan yolumuza devam ederek Selahattin ustanın evine gelerek sıcak bir duşun ardından yemeğimizi yiyoruz. Kahve ve çay faslından sonra mayışan bedenler uyku ister diyerek misafirhanemize çekilerek tatlı bir uykuya dalıyoruz İrfan ile birlikte.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 53 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası görünüyor

Powered by Wikiloc

Menderes Deltası Bisiklet Turu 2. Gün

23 Mart 2014 Pazar

Kuşadası – Söke- Priene – Miletos – Doğanbey

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,

yedi yıllık yoldan kuşkanadıyla gelirsin.

 Gözümüzün dilinden anlar,

 elimizin sırrını bilirsin.

 Namuslu bir kitap gibi güler,

 alnımızın terini silersin.

 O gider, bu gider, şu gider,

 dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, Miletos antik kentinin devasa tiyatrosu. En üst yandan tamamen sahne ile birlikte çekilmiş resmi.

230320145455

Uzun zamandır Horoz sesi ile uyanmamıştım. Bahçede kümesin hakimi çilli horoz sabahı müjdeliyor bizlere. Gecenin ardından bütün günü eşeleyip bir şeyler yemek olan tavuklar da her horozun ötüşünden sonra gıdaklayıp horoza cilve yapıyorlar ardı sıra. Önünde kümes teli, küçük bir kümes. İçinde horoz ve tavuklar biran önce dışarı çıkmak için bekliyorlar. Kümesin önü toprak zemin, solda suluk var tavukların su içmesi için.

230320145384

Güzel bir güne dinlenmiş olarak uyanmak harika. Selahattin usta ve eşi bizden önce uyanmış sabah kahvaltısını hazırlamışlar. Fazla oyalanmadan kahvaltıyı yapıp yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Toplanma yerine saatinde ulaşmamız gerek. Akşam hiç resim çekilmemiştik. Hemen bir kaç resim çekiliyoruz birlikte. Üç kafadar sorumsuz, İrfan, ben ve Selahattin. Bir kaç gün birlikte bisiklet süreceğiz. Bakalım neler göreceğiz? Bisikletler önde.

230320145385

Selahattin usta ve güzel eşi, bizleri elinden ne geliyorsa yaparak ağırladı. Ellerine yüreğine sağlık. İyi ki varsınız can dostlar. Üçümüz birlikte resim çekiliyoruz.

230320145387

Ev sahibesine teşekkürlerimizi iletip yola çıkıyoruz üç kişi. Evin bulunduğu yer Söke kavşağına biraz uzak olduğundan Davutlar’a doğru gideceğiz. Davutlar’dan  sola Söke yoluna döneceğiz. Hem ana yol trafiğinden kurtulmuş olacağız bir süre. Bu bizim için daha iyi oldu. Selahattin buraları iyi bildiğinden kılavuzumuz oluyor. İkisi de önümde gidiyorlar.

230320145388

Buralar hep yazlık, hep site. Bina, betonarme dolu. Karşıda Dilek yarımadası, Samson dağı görünüyor.

230320145389

Mart ayındayız, şeftali çiçekleri pembe açmaya başlamış bile.

230320145390

Kısa sürede Davutlar’a vardık, zaman kaybetmek istemediğimizden mola vermeden Söke yoluna  doğru, biraz da yokuşlu yola saparak tırmanmaya başladık. Yol sabahın erken olmasından dolayı biraz daha sakin. Tabelada Davutlar’a vardığımızı belirtiyor.

230320145391

Dengesiz İrfan hep önden gittiğinden bizi beklemek durumunda. Dağları ve rehberliği sevdiğinden ilk defa geçtiği yolları keşfetmek onun için bir zevk. Hep önden giderek yolu tanımaya çalışır. Yol durumu nasıl? Nerede çeşme var? Kamp yapmak için en uygun yeri araştırır ve bunları hafızasına yazar. Geçtiği yolları hiç bir zaman unutmaz, şıp diye hemen hatırlar. Bir de iyi bir yürüyüşçü olduğu için bisikletle gitse dahi patikaları görünce nereye gidebilir diye ön araştırma bile yapar. İnsan sevdiği, hoşlandığı işleri yapmalı değil mi? İrfan bizi tepede beklerken çekiyorum ardındaki tepelerle birlikte.

230320145395

Yüksek yerden manzara, Bahçelerde meyve ağaçları uzanıp gidiyor karşı tepelere.

230320145396

Ruhi bey kendine çiftlik yapmış, yetiştirdiği zeytinlere kendi adını vererek marka yapmış resmen. Para kazanmasını da biliyor doğrusu. Kahvaltı yeri bile yapmış, ilahi Ruhi bey !

230320145397

Dilek yarımadasının başladığı yerin sırtına vardık. Güzelçamlı ve milli park buradan görünüyor. Samos adası ufukta hava puslu olduğu için görünmüyor buradan.

230320145398

Ağaçlı köyüne varıyoruz, burası denizden epey yüksek küçük şirin bir köy.

230320145399

Her ne kadar kendi bahçesinde, tel örgülerinin arkasında olsa da kendisine abi diyerek yolumuza devam ediyoruz iri çoban köpeğine. O da bize havlayarak selam veriyor.

230320145400

Geldiğimiz yol gerçekten bisiklet sürmek için harika bir yol. Baharı karşılayan doğa bize her türlü görselliğini cömertçe önümüze sergiliyor. Çiçek açmaya başlayan ağaçlar, çam ormanları, yeşil çimenler seyredilmeye değer. Söke’ye yakın bir yerden ana yola çıkıyoruz.

230320145401

Söke’ye bir çırpıda varıp şehir merkezine uğramadan sağa doğru toplanma yeri olan Söke’nin dış mahallesi Yenidoğan köyüne vardık.

230320145402

Önümde İrfan ve Selahattin gidiyor, yolda araçlar seyir halinde.

230320145403

Toplanma yerine vardık. Bizden önce gelenler var. Önce gelenler hoş geldiniz diyerek karşılıyorlar bizleri. Epey tanıdık var, yılın ilk turunda diğer şehirlerden katılan dostlarla buluşunca haliyle sıcak kucaklaşmalar ve samimi sohbetler bir başka oluyor. Bisikletim KUZ park halinde.

230320145405

Sabah kahvesi içmemiştik, henüz herkes gelmediğinden kahve takımımı ve ocağı çıkarıp kahve pişiriyorum. Biz üç kişiyiz şanslı olan biri de Kenan Cancan oluyor dördüncü. Herkes imrenerek bakıyor ama kapasitemiz belli. Cezvemiz de fincanlarımız da 4 kişilik. Tura katılanlar günübirlik geldiklerinden kimsenin kamp malzemeleri yok. Biz 4 günlük kamplı olarak devam edeceğimizden yüklüyüz. Dört kişi yere oturmuş kahve içiyoruz keyifle.

230320145406

İzmir’den gelecek olan otobüsü beklerken yeni arkadaşlarla tanışıp sohbet ediyoruz. Hazır yakalamışken yol arkadaşlarımın bir resmini çekeyim dedim. İrfan ve Selahattin bisikletlerin arkasında, tel örgülerin önünde poz veriyorlar.

230320145407

Herkes geldikten sonra hep birlikte yola çıkıyoruz. İlk hedefimiz Priene antik kenti. Elçek resim çekiyorum kendimi ve arkadan gelen bisikletçileri.

230320145408

Bisikletçiler önde gidiyor, bisikletleri boş olunca hızlılar ama biz de yüklü olmamıza rağmen tempoyu yakalıyoruz.

230320145410

Kısa sürede Priene antik kentine geliyoruz. Yolun hemen sağında Dilek yarımadasının tam güney yamaçlarına kurulmuş antik kent. Poseidon’un öfkesinden kaçmak için güvenli olan dağın denize bakmayan tarafına yamaca kurulmuş. Kuzey rüzgarlarını hiç almıyor. Antik kentin tepesinde kayalık var.

230320145411

PRİENE (Güllübahçe – Söke)

Priene: Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır. Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir.

Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.

Bisikletlerimizi girişte araç park yerine park ediyoruz hep birlikte. Ardından antik kenti girişinden itibaren basamaklardan çıkmaya başladık. At arabası yolu yok kentin. Sadece merdivenlerden girebiliyorsun.

230320145412

Kentin girişindeki yolda istinat duvarı düzgün yontulmuş kesme taş bloklarla örülmüş. Tolda yürüyen bisikletçiler.

230320145413

Yolun iki yanı da taşlarla duvar örülmüş, duvarlar 2 metre kadar yüksek.

230320145414

Daha çok temel taşları kalmış antik kentin kalıntılarını çekiyorum.

230320145415

Herkes kendine göre kentin kalıntılarından ayakta kalan yapıları resim çekerek dolaşıyoruz. Bizim gelmemizle birden bire kent canlanıyor. Sanki kent eski hareketli günlerine döndü. Sadece kıyafetler biraz değişik. Taytlı, rengarenk, İngilizce baskılı yazılı mayolar. Biraz da pazar yeri gibi ortalık, kalabalık.

230320145416

Kent ovadan biraz yüksekte, dağın yamacında kurulmuş. Büyük menderes nehri binlerce yılda toprakları taşıyıp bereketli Söke ovasını oluşturmuş. Tarlaların bir kısmı buğday ekilmiş yemyeşil. Bir kısmı da sürülmüş ekilmeyi bekliyor. Buradan tüm Söke ovasını görmek mümkün. Bafa gölü bile görünüyor ufukta.

230320145418

Kentin hemen üstünde kocaman bir kayalık tüm azametiyle kentin üstüne düşecekmiş gibi duruyor. Kayalık tüm azameti ile çıplak, altında çam ormanı var.

230320145420

Priene antik kenti bayağı büyükmüş. Kent geniş bir alana yayılmış, epey dolaşmamız gerekiyor. Sütun blok parçaları üst üste yan olarak konuşup duvar gibi örmüşler. Sütunlar normal yerine gitmeyi bekliyorlar sanki!

230320145421

Duvarda delik açılmış, ötesinde çalılar görünüyor. Güneş ışığı kuvvetli vuruyor duvarın ötesine.

230320145422

Yüksek duvar kalıntıları, iç kısımda incir ağacı çıkmış.

230320145423

tapınak olduğu yerdeki sütun parçalarından belli. Sütunlar gelişi güzel, yıkıldığı gibi kalmış öylece duruyor.

230320145424

Sütun parçaları arasından çam ağaçları çıkmış.

230320145425

Yamaçta kademe kademe şehir kalıntıları yüksek istinat duvarları örülerek binalar, tapınaklar yapılmış. İstinat duvarındaki taşların düzgünlüğü ve örülmesine bakarsak tapınak yeri olmalı.

230320145426

O zamanın taş ustaları işinde epey ustalaşmışlar. Ustalıkların yanında bir de sanatı da ekleyerek ilginç taş oymalarını sütun ve yapılar yapmışlar. Üç taş üzerinde sütunun alt kısmı yuvarlak kabartma olarak oyulmuş. Alttan çekiyorum sütun altını.

230320145427

Ayakta kalan, talan edilmemiş yapılar kentin zenginliğini ortaya koyuyor. İki metre civarında düzgün taş bloklardan örülü tüksek duvar parçası tek olarak ortada ayakta kalmış. Duvarda sekiz kat taş blok var. Daha ilerde beş sütun görülüyor.

230320145428

Tapınaktaki düz yivli sütun blokları yerde dağınık duruyor parça parça.

230320145429

Büyük bir tapınakta sadece beş sütun dik olarak sıralı duruyor. Tapınağın diğer sütun ve kirişleri yerlerde dağınık. Burası Apollon tapınağı.

230320145430

Apollon tapınağında toplanıp hatıra resmi çekiliyoruz. Kimi basamağa oturmuş, kimi ayakta. Sütunlar arkada.

230320145431

Kentin tüm yapılarını gezmek zaman alıyor. Yorgunluğumuzu tiyatronun seyirci oturma yerlerinde oturarak dinleniyoruz. Dinlendikten sonra etrafta gördüklerimi çekiyorum.  Taş basamaklar yukarı gidiyor.

230320145432

Aşağıda binanın temel taşları ve duvarı çam ağaçlarının altında.

230320145433

Tiyatronun en üst ucunda yarım daire oturma yerlerini ve sahneyi çekiyorum. Sahne yeri biraz yüksekte.

230320145434

Tiyatronun en üst yerinde, ağaçların gölgesinde bir süre dinlenmek iyi geliyor. Henüz bahar ayına yeni girmemize rağmen hava iyice ısındı. Gök yüzünde hiç bulut yok, hava tamamen açık. İrfan yanımda, ikimizi elçek ile bir poz çekiyorum.

230320145435

Duvarlarda yapının üstüne yeniden yapı yapıldığı belli oluyor. Alt kısımda düzgün taş duvar, üstünde bira daha özensiz yapılmış taş duvar kendini gösteriyor.

230320145436

Atilla Özakdağ ile burada tanışıyorum. İkimiz de İzmir de oturmamıza rağmen bir türlü karşılaşamamıştık. Facebooktan arkadaşız ama yüz yüze gelmemiştik. Kısmet buradaymış. Benzer yanımız ikimiz de keçi sakallıyız. Elçek resim çekiyorum ikimizi.

230320145438

Priene antik kentini doyasıya gezdik, gördük. İlk kenti böylece bitirmiş olduk. Bisikletlerimizi park ettiğimiz yere gelerek yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Herkes geldikten sonra bisikletlere binip yola çıktık. Yola çıkarken ilk gördüğüm tarihi bir su kemeri. Kemer yola yakın bitiyor, bitimde sular çağlayan gibi aşağıya akıyor şarıl şarıl. Su kemeri Miletos kenti için yapıldığını sanıyorum. Kemerler burada kesilmiş, ovada hiç bir kemer görünmüyor.

230320145439

Hedefimiz Tuzburgazı, daha önce Gökova bisiklet turundan dönerken ters taraftan gelmiştim. Şimdi, de tersine doğru gidiyorum. Bisikletçiler önümde gidiyor.

230320145440

Tuzburgazı yoluna sapıyoruz, program da Doğanbey de öğle yemeği görünüyor. Tuzburgazı yola yakın, 500 metre civarı. Tabelada Tuzburgazı, Doğanbey, altta da kahverengi tabelada Doğanbey 5 olarak yazılmış.

230320145441

Tuzburgazı köy meydanına gelip kahvede oturduk. Iİrfan Selahattin ve ben kahvede konuşup karar aldık. Daha doğrusu programı İrfan bize açıkladı. Öğle yemeğini Tuzburgazı’nda yiyip Milet antik kentini gruptan ayrı olarak gezecek, ardından buraya gelip Doğanbey’e gelip kamp atacağımızı söyleyince biz de kabul ettik. Nasıl olsa akşam tur bitince herkes dağılacaktı. Güzel bir tur yapacaktık bundan sonra. Doğanbey’den Samson dağlarından Güzelçamlı milli parka inmekti niyetimiz. Tuzburgazı’nda bir güzel karnımızı doyurup Milet antik kentine doğru yola çıktık, İrfan ve Selahattin önümde gidiyorlar.

230320145442

Söke ovası düz, yol da dümdüz bir çizgi çizilip ona göre yapılmış. Büyük Menderes nehrine geliyoruz. Binlerce yıldır toprak taşıya taşıya bereketli bir ova meydana getirmiş şimdiye kadar. Bereketli topraklarda tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. İşte biz de bu yaşanmış medeniyetleri gezerek görülmesi gereken, yaşanmış yerleri yerinde öğreniyoruz. Yol düz olunca bir tempo tutturup gidiyoruz. Büyük Menderes nehrindeki köprü başında tabelayı ve korkuluk demirini çekiyorum.

230320145444

Bahar aylarında yağan yağmur nedeni ile nehir toprak renginde akıyor, ayrıca su yüksekliği normalden fazla. Kıyılarda sazlıklar nehir boyunca.

230320145443

Düz yoldan sola Miletos antik kentine sapıyoruz. Antik kent biraz içeride kalıyor. Kahverengi tabelada Miletos ve Müze (Museum) yazıyor.

230320145446

Dar olan yola saptık, kenarlarda tarlalar var, ufukta antik kentin tiyatrosu görünüyor beyaz mermerleri ile.

230320145447

Filozoflar kenti Milet

Milet kalıntıları arasında dolaşırken, bir zamanlar bu kentte yaşayıp, evrenin gizlerini çözmeye çalışmış filozofları hayal etmeyi deneyebilirsiniz. Filozofların sözleri rüzgârla uçup gitmiş; evleri, içindeki eşyaları ve beraberindeki yaşamlar çoktan dağılıp yok olmuş… Ve şehir, mermerden iskeletiyle çırılçıplak kalmış olsa da…

Efsaneye göre, bir gün baş tanrı Zeus ile fakir bir Miletli Thales, Milet agorasında bir konu üzerinde tartışırlar. İkisi de bir türlü geri adım atmayınca, tartışma uzayıp gider.

Sonunda canı sıkılan Zeus, tanrı olmanın ayrıcalığını kullanarak tartışmayı sonlandırır: “Bana bak, beni daha fazla kızdırma, şimdi bir şimşek çakar, seni cayır cayır yakarım!” Miletli köylü Thales, korkmak bir yana, gayet sakin bir şekilde, “Koca Zeus, bu öfkenle haksız olduğunu nasıl da kanıtladın…” der. Hikâyenin sonunda Miletli Thales’in akıbetini bilen yok; fakat kesin olan şu, Miletlilerin tanrıyla özdeş bir düşünce yapısına sahip olduğu… Bundan tam 2 bin 600 yıl önce, akılcı düşüncenin ve felsefenin temellerinin bu şehirde atılmış oluşu da tesadüf değil…

Milet ismi mitolojik açıdan Apollon ile ilgilidir. Apollon ile Girit Krali Minos’un kızı Akakallis; Akakallis’in üç çocuğundan biri olan “Miletos”a, Minos’un kötülük yapmaması için onu dağa bırakır. Çocuğa kurtlar bakar.

Daha sonra çobanların büyüttüğü Miletos, Anadolu’ya gelerek Menderes nehrinin kızı “Kyane” ile evlenerek “Miletos” şehrini kurar.

Milet M.Ö. 7. ve 6. Y.Y. da en parlak dönemini yaşamıştır. Milet’liler özellikle M.Ö. 6. Y.Y. da deniz ticaretini ele geçirmelerinden sonra Akdeniz ve Karadeniz’de kurdukları koloniler sayesinde etkinliklerini çoğaltmış ve zenginleşmişlerdir. Giderek Milet, İyon dünyasının başkenti haline gelmiştir.

Aristoteles’e göre, felsefenin gelişmesi için iki ön koşulu var: Öncelikle, felsefe yapacak kişinin “Tuzu kuru” olmalı. Yani o kişi, maddiyat kaygısına düşmeden kendini sadece düşünmeye verebilmeli. İkincisi; kişi gerçek bir merak duygusuna sahip olmalı ve en doğal görünen gerçekleri bile sorgulayabilmeli. İşte, Milet’te bu iki koşulun bir araya gelmesiyle, Tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen Thales ve onun devamında, Anaksimenes ve Anaksimandros ortaya çıkmış. Babillilerden aldığı astronomi bilgisi ve Mısır’dan getirdiği söylenen geometri bilgisi dışında Thales’in asıl önemi, aklına takılan sorularda; “Neyin var olduğu” ve “Neyin gerçek olduğu” gibi sorular sayesinde Thales, o güne dek doğadaki her olayı ayrı bir tanrının varlığına bağlayan mitolojinin ötesine geçerek; her şeyin nedenini, doganin kendisinde aramaya başliyor. Thales ve öğrencilerinin “Fizikçiler Okulu” diye anılması ve pozitif bilimin temellerini attıklarının söylenmesi de bu yüzden.

Thales’e göre, evrenin asıl maddesi sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Dünya, “Okeanos” denilen dev bir su kütlesi içinde yüzen, düz bir tepsidir onun zihninde. Anaksimandros ise, Dünyanın sıcak ile soğuğun birleşmesinden doğduğunu savunur.

Ona göre, yaşam “Islak” bir ortamda başlamıştır, ilk canlılar ise balığa benzer yaratıklardır. Bu düşünceleriyle, binlerce yıl önce ilk evrim düşüncesini ortaya atan Anaksimandros; Dünyayı, boşlukta asılı duran bir silindir olarak tasvir eder. Anaksimenes’e göre ise, ruhumuzun bizi ayakta tuttuğu gibi, hava da dünyayı ayakta tutmaktadır. Görüldüğü gibi, ilk felsefi denemelere daha çok hayal gücü hâkim. Ancak gözlem yeteneğinin çok sınırlı olduğu bir çağda, bu olağan bir durum. İlkçağda denizciliğiyle parlayan ve zamanla önemli bir ticaret kenti haline gelen Milet; Büyük Menderesin kıyıyı doldurması sonucu, Ege sahillerindeki pek çok şehir gibi, bugün tarlaların içinden seyrediyor sizi. Büyük Tarihçi Herodotun “Çalışan nehir” olarak tanımladığı nehirlerden olan Büyük Menderes; taşıdığı malzemeyle, sahil şeridinin yılda ortalama 6 metre kadar denize doğru ilerlemesine neden olmuş. Böylece, klasik dönemde Latmos Körfezi’nin ağzında bir sahil kenti olan Milet, zamanla denizden 10 km içeride kalmış. Bir zamanlar kentin karşısında bulunan Lade Adası, bugün ovanın ortasında bir tepeye; Latmos Körfezi ise, Bafa Gölü’ne dönüşmüş.
Kazılar süresince bulunan Girit seramiklerine bakılarak, ilk yerleşimin İ.Ö. 1600’lerde, Giritler tarafından, doğuya giden ticaret yolu üzerinde bir ara-liman olarak kurulduğu söyleniyor. Ancak Ionların gelişinden sonra, kent büyük bir denizcilik ve ticaret merkezi haline gelerek; Karadeniz, Marmara ve Çanakkale Boğazı kıyılarında 90’a yakın koloni kuruyor.
Milet’in ticari ve kültürel yönden yaşadığı altın çağ; İ.Ö. 494 yılındaki Lade Savaşı’nın ardından kentin Perslerin eline geçmesi ile son buluyor. Miletlilerin bozgunu, Yunan dünyasında öyle büyük bir trajedi olarak algılanıyor ki; Atinalı bir oyun yazarının Milet’in Düşüşü adlı dramı, sahnelendiği zaman bütün Atina ahalisini derin bir yasa boğuyor. Hatta, halkın ağlamaktan perişan olduğunu gören yönetim, yazarı yüklü bir para cezasına çarptırıyor.

http://www.didimguide.com/tr/milet_miletos_balat_thales.html

İlk olarak 19.000 kişilik devasa tiyatro gözümüze çarpıyor tüm muhteşemliğinle. Yarım daire olan tiyatronun uç kısımlarında kemerli tünel ağzı görünüyor. Her iki tünel seyircilerin oturma yerinin altında kalıyor ve çepeçevre dolaşıyor. Tünelin üstünde daha küçük bir tünel daha var. Tam ortada, arka kısımda kale duvarı gibi yüksek bir duvar görünüyor.

230320145448

İlk önce devasa taşlardan yapılmış tiyatronun üst kısımlarına doğru çıkmaya başlıyorum. Antik kentte epey zaman geçireceğiz belli oldu.

230320145449

Oturma yerlerindeki mermer bloklar ayakların alt kısmı içeriye doğru oyulmuş. Başlardaki yerlerde aslan ayağı şeklinde oyulmuş.

230320145450

Oturma yerinin bir kısmı çökmüş, tünel ortaya çıkmış. Bu tünel üstteki küçük tünel.

230320145451

Bu da büyük tünel, oturma yerlerinin altında boydan boya dolaşıyor. Tünel bir insan boyundan epey yüksek, blok taşlardan kemer biçiminde yavanı tapılmış. Bazı yerlerde iç kısma, sahne tarafına çıkışlar yapılmış. Tünelin ucundayım, dış kısım aydınlık.

230320145452

Üst kısmı yıkılmış bir yapının kapısı, kapının üstünde tek sıra taş blok kemer var. Sağda kanepe gibi taş blokta İrfan oturmuş poz veriyor bana. Önümde basamaklar var.

230320145453

Tiyatronun seyirci bölümünün en üst kısmına çıkınca bayağı yüksekte olduğumu gördüğüm manzara karşısında anlıyorum. Aşağıda blok yaşlar sıralı dizilmiş çimenlerin arasında.

230320145454

Tiyatro o kadar büyük ki kadraja sığdırmak olanaksız. En uçta ve tepeden çekiyorum yarım daire olan tiyatroyu. Karşıda tünele giriş yeri görülüyor. Seyirci oturma yerinin en aşağısında dört sütun görünüyor. Bu sütunların alttaki ikisi uzun, beş basamak yukardakiler kısa. Bu dört sütun üzerine teras biçiminde kullanıldığını sanıyorum. Tabanda yarım daire bir alan ve sağda sahne bölümü. Yerden biraz yüksek yapılmış.

230320145455

Daha önce tünel olan yerin üst kısmındaki kemer taşları yok, gökyüzü görünüyor.

230320145456

Osmanlılardan kalma burçlar etrafı gözlemlemek için tiyatronun en üst kısmına yapılmış. Burç üstünde direkte Türk bayrağı dalgalanıyor. Direğin yanında İrfan bana bakarken çekiyorum. Duvar ve burç yaklaşık 10 metre kadar yükseklikte.

230320145458

Burçların üstüne çıkarak etrafı gözlemliyoruz. Tüm ova ayaklarımızın altında. İrfan ile elçek resim çekiyorum kendimizi, arkamızda dalgalanan Türk bayrağı ile.

230320145459

Sol tarafımızda kazı alanı var, üzeri örtülmüş.

230320145460

Burası da sağ taraf, tiyatronun ucu ve aşağıda dizili taş bloklar yerde.

230320145461

Tiyatrodan aşağı iniyoruz, yeşillikler içinde baharı mavi gelinliği ile karşılayan laleler Güneşe yüzünü dönmüş tüm güzelliğini arıları kendine çekebilmek için sergilemekten çekinmiyor.

230320145462

Yüksek bir duvarın dibinde kemerli bir oda yapılmış.

230320145463

Kent araziye yayılmış, diğer yapılara doğru gidiyoruz.

230320145464

Kış uykusundan yeni uyanmış yeşil kertenkele memeliler gibi sıcakkanlı olmadığından soğukkanlı sınıfına girerler. Vücut ısısını kayaların üstünde güneşlenerek ısıyı depoluyorlar. Kertenkeleyi ürkütmeden anca yakalayabiliyorum, yoksa beni tehlike olarak algıladıklarından hemen bir deliğe kaçıyorlar. Yeşil kertenkele taş blok dibinde, ön ayakları taş blokta, arka ayakları ve kuyruğu çimenlerde.

230320145467

Biraz zoom yaparak kaçmadan yakından çekiyorum bir pozunu sevimli kertenkelenin.

230320145468

Zamanında kentin zengin yaşamın o hareketli günlerinin geçtiği yerleri görmek ne güzel. Düşünce ve sanatta öğrendiklerini hayata yansıtmak onlar için kolay olmuş. Gördüğümüz eserler bunun göstergesi. Her bir kalıntı kendine has bir sanat eseri Görüp incelemek benim içi ayrı bir duygu. Hepsinin resmini çekmek istiyorum. Ve çekmeye doyamıyorum bir türlü. Hamamın giriş yeri, iki kemer. Öndeki daha küçük, arkadaki daha büyük. Girişte Selahattin bana poz veriyor.

230320145465

Yaklaşık 30 X 50 cm boyutlarında taş bloklar dik olarak konulmuş. Üstüne da yatık olarak konmuş taş bloklar dik olan blokların üstüne uçları gelecek şekilde konulmuş. Bunların üstüne de büyük boyutlu taş bloklar duvar gibi konulmuş üst üste. Alt kısımda beş boşluk var. Burası kemerli olarak üstü kapalı.

230320145466

Arazide başka yapılar da göze çarpıyor.

230320145469

Kimi yerler alçak, buralarda su birikintileri var. Sütunları olan tapınak, bir sütun üstünde İrfan duruyor. Sütunların ilk blokları var sadece, diğer kısımları yok.

230320145470

Bu kez sütun üstüne Selahattin duruyor.

230320145471

Papatya benzeri bir çiçek su birikintisi içinde yoğun olarak açmış. Beyaz taç yaprakları, ortasında sarı rengi ile doğaya canlılık vermiş.

230320145472

Su birikintisinde kimi yerlerde yosunlar çıkmış, su yüzeyinin bir kısmını kaplamış. Az ötede taş binalar var.

230320145473

Kemerli kapısı olan bir yapı, çatısı yok. Bir kısım duvarlar da yok. Kemerin üstünde çalılar çıkmış kendine yaşam alanı oluşturmaya başlamış.

230320145474

Bir binanın giriş yeri ama bina ortada yok, sadece iki basamak yerde görünüyor. Basamaklar yarım daire biçiminde mermer bloklardan yapılmış. Üsteki küçük, alttaki büyük olarak üçer parça blok ile yapılmış basamak gibi

230320145475

Bir binanın ön kısmında iki kapı var. Soldaki kapı üstünde tek parça blok taş yatık olarak konmuş. Sağdaki kapı ise kemerli olarak yapılmış. Burada iki farklı yapı tekniği görünüyor. Soldaki kapının duvarı daha büyük taş bloklardan yapılmış. Sağdaki duvar ise aynı boyutta ve küçük taşlarla örülmüş. İki kapı arasında zaman farkı gözle görünüyor.

230320145476

Sütun ayağının dibinde yumurta gibi oyulmuş sırayla. Sanki yumurtanın yarılarını dizelemişler.

230320145477

Yüksek duvar sağda, solda altı sütun. Ortadaki dört sütun duvar boyunda. Sütunların üstünde kiriş süslü oyulmuş. Duvar ile sütun arasında çatı yapılmış. Öndeki sütun yarım ve kimisi yok. Selahattin sütunların dibinde.

230320145479

Zamanında kent deniz kıyısına kurulduğundan öyle yükselti pek yok etrafta. Menderes nehri kentin deniz ile bağlantısını kestikten sonra büyük bir olasılıkla nehrin taşkınlarına önlem alamadıklarından burayı tamamen terk etmişler. Zaten deniz ticareti bitmiş vaziyetteydi. Limanına gemi yanaşmayan yerde ticaret olmadığından tüccarlar çoktan terk etmişti. Günümüzde kış aylarında kentin bazı yerleri su altında kalması bunun göstergesi. Su birikintisinde yatık olan sütun üstüne İrfan çıkıp poz veriyor.

230320145480

Su kemerleri yüksek, iki tane su kemeri ayakta kalmış, diğerleri yıkık durumda.

230320145481

Üzeri kemer olarak taş ile örülmüş dükkan yada depo gibi bir yer. Epey genişliği var, girişi ve çıkışında birer kapı kadar boşluk yıkıntı halinde bulunuyor.

230320145482

Yerde köşe taşı olduğunu tahmin ettiğim mermer blok duruyor. Binanın temelinde kullanıldığı belli. Blok L biçiminde ve kalın tabanı var. İç kısmı daha çok oyulmuş dibe doğru. 15 santim kadar dışında, kıyısı tamamen üçgen çıkıntı olarak oyulmuş. Her üçgen çıkıntı arasında 1 santim kadar boşluk bırakılmış. Bu çıkıntılar L biçiminde oyulmuş. Diğer taraflar düz, sütun buraya konulunca, iç taraftaki oyuklara gelen kısım sayesinde yerinden oynatması olanaksız hale geliyor.

230320145483

Su içinde kalmış yıkıntı blok taşlar arasında küçük boyutta yivli bir sütun yan olarak duruyor.

230320145484

Binanın kiriş blokları yaprak desenli, ince işçilikle oyulup süslenmiş. Bloklar yerde duruyor yan yana. Arkeologlar her parçanın yerini bulmaya çalışıyorlarmış gibi yan yana konulmuş.

230320145485

Düzgün kesilmiş blok taş 1 X 1 X 2.5 metre boyutlarında, üzerine sütun başı süslemesi mermer blok var. Buna da daha çok süs yapılmış. Yaprak ve değişik desenler en ince işçilikle oyulmuş.

230320145486

Daha önce Priene kentinde gördüğüm su kemerlerinin benzeri burada da var ama aralarında bağlantı yok. İki tane kemer sağlam duruyor.

230320145490

Kazı ve yıkıntılarda bulunan blok taşlar henüz yerini bulmamış. Çalışmalar devam ediyor hala. Bunlardan biri uzun, neredeyse 5 metre boyunda kiriş. Kirişin altını üç yerden taş bloklarla beslemişler.

230320145491

Mermer bloklara yapılan süslemeler göz kamaştırıcı. Daldan gelen kabartma içe doğru sarmal biçimde kıvrık. Dal sarmalı hem sağa, hem de sola yapılmış.

230320145492

Burası yarım daire oturma yerleri olan halk meclis yeri. Sekiz basamaklı oturma yeri var. Tiyatro benzeri olan yapı küçük boyutta. İnsanlar birbirine yakın olarak oturuyor ve her konuşulanı rahatça duyabilecek kadar yakın. Ortada küçük bir alan, bu alanda konuşmacı meclise bilgi yada sunum veriyor. İşte tarihte ilk felsefe düşünceleri bu mecliste alınmış. Baş tanrı Zeus ve ilk felsefecilerden Thales burada meşhur tartışmayı yaptıkları yer. Ve ilk felsefi cümle ortaya burada çıkmış “Öfke haksızlığın belirtisidir”

230320145493

Meclis yeri şehrin en hareketli olan yerin tam ortasında. Çevresinde çeşitli yapı temelleri bunun kanıtı.

230320145494

Atı ile harabelerin arasında dolaşan köylü sanki binlerce yıldır buralarda yaşamış gibi. Bizlere aldırış etmeden yanımızdan geçip gidiyor.

230320145495

Kaplumbağa kış uykusundan uyanmış açlığını gidermeye çalışıyor. Ataları gibi bu kentte doğup büyümüş, her bir köşesini karış karış biliyor. Nasıl olsa zamanı çok, daha bahar yeni başlamış eş aramasına gerek yok şimdilik, kafamı dinleyeyim azıcık diye güneşleniyor.

230320145497

Gezintimize devam ediyoruz. Buradaki duvardaki taşlar biraz özensiz yontulmuş, küçük boyutta. Yine de iç kısma geçiş için kemer kapılar, içinde birbirine kemerli geçitler yapılmış.

230320145496

İki basamaklı mermer üstüne bir metre küp boyutlarında tek parça blok konulmuş. Herhalde imparatorun heykelini buraya koymuşlar

230320145498

Bir yapının temel blok taşları, köşede sütun altı beyaz mermerden, sütunun üstü yok Sütunun tabanı kare, 40 santim kadar yukarıda daire şeklinde oyulmuş. Tam da buradan kırılmış.

230320145499

Roma hamamının görkemli yapısı, her ne kadar yıkılıp dökülse de çoğu sağlam olarak ayakta kalmış.

230320145500

Hamamın içi oda oda duvarlarla örülmüş, su kemerleri buraya kadar gelmiş.

230320145501

İç kısımda geniş bir salon, yüksek tavan kemerle yapılmış.

230320145502

Hamamın girişi geniş ve yüksek kemer yapılmış, sonradan ilave edildiği anlaşılan daha küçük boyutta kemer yapılmış. Herhalde içerideki ısı geniş kapıdan dışarıya kaçıyor olmalı ve geniş olan yere küçük bir kapı yapılmış. Açık olan yerler kapatılmış. İki kemeri birden çekiyorum.

230320145504

Devasa roma hamamına geliyoruz. Hamam epey büyük, insan kaybolur içerisinde. Bizler de ufacık kaldık baksanıza. Havuz kenarında Selahattin oturmuş, İrfan da yere çömelip onu çekiyor.

230320145507

Nehir tanrısı Maiandrios havuzun  kenarında kolunun üzerine yaslanıp uzanmış havuza girenlere taze suyundan ikram ediyor. Heykelin aslı müzede sergileniyor. Taklidi burada hamamın havuzunda. Şimdiye kadar heykeli yeterince kırmışlar. Kalanının kopyası da böyle görünümlü. Zamanında büyük uygarlıklar kurmuş, ilk filozofların yetiştiği, sanatçıların mükemmel eserler meydana getirdiği kent uygarlık buradan gidince yerine gelenler acaba niye sanattan, güzelliklerden, medeniyetten anlamıyorlar. İşte ben bunu anlamakta zorlanıyorum

230320145509

Hamamın ateş yanan ocakları, suyu burada ısıtıp hamamın içine veriyorlar. Kemerli tünel gibi ocak yapılmış.

230320145510

Roma döneminden kalma duvar yazısı. Kalan parçaları birleştirip ayağa kaldırmış arkeologlar. Kim bilir daha neleri yurt dışında müzelerde sergiliyorlar. Kendileri çalmışlar, başkaları çalmasın diye bin bir alarmlı koruma altında gözü gibi bakıyorlar. İyimi kötümü bilemiyorum, kalsalardı belki yok olacaklardı şimdiye kadar. Tartışılır bir konu….

230320145512

Sıralı dükkanlar olunca burasının agora çarşısı olduğu anlaşılıyor. İki yanda dükkanlar, ortada geniş bir cadde, cadde düz plaka taşlarla kaplı.

230320145511

Tarih ve kültür turumuz bitiyor. Gelip görülmesi gereken bir kent diye düşünüyorum. Bundan sonra doğa ve bisiklete dönmek gerek. Kışın soğuk ve yağmurlu havalarının ardından güneşli bahar günlerinde bisiklet turu yapmak bir başka oluyor. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz Dilek yarımadasının dağlarına. Grup bir süre sonra öğle yemeğini yemiş Miletos antik kentine doğru geliyorlar. Hepsine el sallayıp selam vererek geçip gidiyoruz kendi yolumuza. Selahattin ve İrfan bisikletleri yüklü olarak önümde gidiyorlar. Göleleri uzamış sanki.

230320145514

Düz olan yolun ucunda Tuzburgaz köyü göründü. Köy dağların dibine kurulmuş.

230320145515

Güneş ufuk çizgisine iyice yaklaşmış, gölgelerimiz uzuyor yol boyunca. Bir bahar akşamını yaşıyoruz, bisikletleri güneşe doğru, sanki güneşe varacakmış gibi sürüyoruz. Selahattin ve İrfan, gölgeleri asfalta vurmuş.

230320145517

Doğanbey’e doğru dönüyoruz. Az kalmış, şunun şurasında 2 kilometre. Gerçi yol biraz eğimli, hafif bir rampa görünüyor. Kahverengi tabelada Milli park tanıtım merk. 2 ve Doğanbey 2 yazılmış sağa doğru.

230320145518

Yolun sonunda, dağın başladığı yerde köy görünüyor.

230320145519

Doğanbey’e iyice yaklaşıyoruz. Sürüsünü otlatan çobanla sohbet ederek gerçeği öğrendik böylece. Karşımızda duran köyde in cin top oynuyor, kimseler yok köyde. Terkedilip başka yere taşınmış köy. Milet antik kentinin başına gelen buranın da başına gelmiş. Yılda 6 metre dolan deniz önceden deniz kıyısında olan köy karada kalınca deniz kıyısına taşınmışlar. Güneş battığından hava kararmadan kamp yeri için köye gitmeliyiz. Akşam için ekmeğimiz yok ve terkedilmiş köyde su bulamayabiliriz. Onun için diğer Doğanbey köyüne gitmeye karar verdik. Köy evleri yakında, sessizlik hakim. Başka bir zaman gelip terkedilmiş köyü gezerim.

230320145520

Eski köy denizden biraz yüksekte olduğundan toprakla dolup uzaklaşan deniz kıyısı buradan görünüyor hala. Kim bilir ileride belki deniz görünmeyebilir.

230320145522

Nihayet insanların şimdilik yaşadığı Doğanbey köyüne varıyoruz. Köyün girişinde tabelası bizi karşılıyor.

230320145522

Köyün içinde kamp yapacağımız bir alan, uygun bir yer aramaya başladık. Köy içinde yer arayan Selahattin ve İrfan etrafa bakarak bisikletle gidiyorlar.

230320145524

Köyün meydanında ilkokul, yanında çocuk parkı, kıyısında da bir bakkal. Bakkaldan ekmek almak için girerek gerekli yiyecek malzemelerini alırken çadır kurabileceğimiz bir yer var mı? diye soruyoruz. Bakkal da bize köy odasında kalabileceğimizi ama muhtara sormamız gerektiğini söyleyince muhtarın cep telefon numarasını alarak arıyorum. Muhtara durumumuzu anlatıyorum; 3 kişi olduğumuzu, köyde gecelemek istediğimizi, mümkünse köy odasında kalmak istediğimizi anlatıyorum. Sağ olsun muhtar isteğimize olumlu cevap vererek kalabileceğimizi, anahtarı bakkaldan almamızı söyleyince rahatlıyorum. Bu gece de çadır kurmayacağız. Bakkaldan anahtarı alarak kapıyı açıyorum, içeride biraz dağınıklık vardı. Etrafı toparlayıp ilk önce akşam yemeğini hazırlayıp bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Menüde hazır domates çorbası, makarneks ve içine ton balığı. Hava çoktan kararmıştı, yemeği yedikten sonra kahveyi pişirip keyfimizi sürdükten sonra köyün kahvesine giderek akşam çaylarımızı duble duble içiyoruz sıcacık. Gazeteleri göz gezdiriyoruz. Uykumuz gelince köy odasına gelerek matları yere serip uyku tulumuna girerek güzel bir uyku çekiyoruz.

Bu gün 2 önemli olay oldu benim için: 1. Olay uzun süre görmediğim arkadaşları gördüm, hasret giderdim, 2. Olay aynı gün içinde 2 medeniyetler yaşamış tarihi kenti doyasıya gezip gördüm. Gördüklerimi sizlerle paylaşmak için bolca resimler çektim. Sizlerin de gidip görmenizi öneririm.

Ayrıca bütün bunları kendi gücümle ve demir atım KUZ ile yapmam benim için müthiş bir duygu. Bu duygu anlatılamaz sadece yaşamalı insan.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 72 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

 

Gökova Bisiklet Turu 15. Gün

30 Haziran 2013 Pazar

Kapıkırı – Milet – Söke – Kuşadası

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Üç Dengesizin Bisiklet Maceraları.

 

“çok beton

yok insan

 

çok şehir

çok beton

hiç insan

 

Yitmiş günlerin bulanık sularında

Sadece elbiseler sürüklüyor ardında

 

Çoşkusuz , aşksız kaldık !

Kısacık temmuz akşamlarında “

Yılmaz Odabaşı

Öne çıkmış olan görsel, Bafa gölü kıyısındaki adada tarihi bina.

300620133018

Sabah kalktığımızda güneşin ilk ışıklarını karşımızdaki adanın yıkıntılarına vururken buluyoruz. Harika bir güne güzel manzarada başlamak herhalde bizim şansımıza denk geliyor. Eşyalarımızı toparlayıp kahvaltıyı yolumuz üzerindeki kahvemizde yapacağız. Gölyaka köyünden kahvaltılık alışverişi yapıp kahveye geldik. Burada bir güzel kahvaltımızı yaparak karnımızı doyuruyoruz. Demir atımın ardında at olunca resim çekeyim dedim. Bisikletim KUZ, arkasında çınar ağaçlarının gölgesinde at bağlı.

300620133019

Yola çıktığımızda karşımıza bir merkep çıkıyor. Geçtiğimiz ayda Antik kentler keşif turunu Olcay Ormankıran ve Enes Şensoy (www.canavarkesifte.com ) ile İzmir’in en yüksek dağı olan Nif dağına çıkarken zirveye yakın bir yerde merkep nalı bulmuştum. Bu nalı alıp bisikletimin alt suluğun altına takmıştım. Yokuş çıkarken pedala hızlı basınca nal demire vurmaya başlayıp ses çıkarıyor. Çevremdekiler de bu ses nerden geliyor diye sorunca ben de bisikletimin 25. vitesi, merkep vitesi taktırdım, yokuşlarda otomatik merkep vitesine  geçerek yokuşta bana yardım ediyor diyorum. Resimde alt demire kırmızı kablo ile bağlı olarak görünüyor. Arkada eşek semer takılı olarak otluyor.

300620133020

Daha önce tarihi kalıntıları yol kenarında görmemiştik gelirken. Şimdi gözüme ilişince resmini çekiyorum. Büyük bir ihtimalle burası han olabilir. Uzun taş bina, üzeri taş kemerle kapatılmış. Yol yapan işçilerin su tankeri ve masası gölgede duruyor.

300620133021

Han binasının devamında su sarnıcı var ayrı bölüm olarak. Üzeri kubbeli, sadece giriş kapısı var, yapının üzeri ot bürümüş durumda.

300620133022

Daha önce dinlendiğimiz göl manzaralı terasta oturup gölle vedalaşıyoruz. Terasta bir süre dinlenip yola devam ederek Ak Yeniköy kavşağında çay molası verip bir şeyler atıştırıp enerji depoluyoruz. Söke’ye ana yoldan gitmeyip Akköy’den Milet antik kentin yolundan gideceğiz. Hafif bir rampadan sonra Akköy’e varıp durmadan yola devam ederek tarihi Milet antik kentine varıyoruz. Yol tabelasında tarihi yerleri gösterir kahverengi zeminde; Sola Didim, Didyma 15, Altınkum 21. Sağa giden yolda; Miletos 5, Doğanbey 22, Priene 27 yazıyor.

300620133023

Miletos antik kentin olduğu yere geldik. Antik kent yoldan biraz içeride. Girişine kahverengi tabelada; Müze (Museum), Milet (Miletus) yazıyor. Gel gelelim antik kentleri belirtir kahverengi tabelaları yazan bir yer, o da karayolları. Akköy deki tabelada Miletos yazıyor, buradaki tabelada Miletus yazıyor. Acaba hangisi doğru! Akıl alır gibi değil bu tabelayı yazıp koyanlar.

300620133025

Her yerde olduğu gibi Milet antik kentin dışında kaya mezarları görüyoruz. Mezar taşlarındaki işaretlerden mezarda yatanın kadın mı erkek mi olduğunu anlıyoruz. Erkeklerin yuvarlak, kadınların altı köşe kabartmaları taşa işleniyor. Tabi ki şu an içinde hiç bir şey kalmamış, boş. Mezar kapağı  da ortalarda görünmüyor. solda pembe çiçekler açmış zakkum var.

300620133026

Yer yer antik kentin kalıntılarından kalan taş bloklar ve sütun parçaları görmek mümkün.

300620133027

Tıpkı Efes gibi, Milet de kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla
liman dolduğu için bugün denizden içeride bulunur. Kent çok iyi düzenlenmiş ızgara planıyla tanınır. Kentte bulunan yapılar arasında en ilgi çekenler, 15.000 kişilik kapasiteli, onarımı sürmekte olan Roma Çağı yapısı Tiyatro, M.S 1. yüzyılda inşa edilen Roma Hamamları, dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, M.S 2. Yüzyıla ait İonik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, M.S 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164-196 m. Boyutlarındaki Güney Agora yapısı ve M.S. 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı’dır. Miletos antik kentinin en görkemli yapısı amfi tiyatro olduğunu söyleyebilirim. Bir çok amfi tiyatroda olduğu gibi bu tiyatro yamaçta değil. Zaten yamaç ta tok etrafta. Tiyatroyu kareye sığdırmak için uzaktan çekiyorum tamamıyla.

300620133028

Tiyatro o kadar büyük ki yakınında parça parça çekmek durumunda kaldım. Tiyatronun sol tarafı, bitimindeki düz duvarda kemerli tünel görünüyor. Tiyatronun oturma yerleri tahrip edilmiş zamanla. Ön kısımdaki düzlükte mermer blok parçaları serilmiş.

300620133029

Sağ taraf ta aynı durumda, tünel tiyatronun içinde yarım daire oluşturmuş.

300620133030

Miletos antik şehir görkemli bir kent, amfi tiyatrosu muazzam yapıda. Bir kaç resim çektikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Yol Büyük Menderes nehrinin oluşturduğu düz bir ova. Bafa gölünün önünü alüvyonla doldurup kapattığı yerden geçiyoruz. İp gibi yolda uzun bir süre pedal çevirdik. Etrafta pamuk tarlaları var, arada bataklık ve sazlık yerler de var.

300620133031

Düz yolda giderken kendimi ve arkada gelen arkadaşları elçek resim çekiyorum. Başımda mavi buff, gözümde sarı güneş gözlüğü.

300620133033

Büyük Menderes nehrindeki köprü başında resim çekiyorum. Nehir bulanık akıyor.

300620133034

Büyük menderes nehrinin köprüsünden geçerek karşımızda gördüğümüz dilek yarımadasının dağlarına ulaşmaya  çabalıyoruz. Bana uzun bir zaman geçmiş gibi geliyor, yol düz ve ip gibi olunca devamlı aynı tempoda gitmek psikolojik etki meydana getiriyor. Dağın dibine bir türlü varamıyoruz ama hemen hemen hiç araç geçmediğinden rahat bir şekilde gidiyoruz, bir baktık dağın dibine gelmişiz. Tabelada yazan; Sola doğru Doğanbey, düz olarak Priene, Söke. Yolda giden arkadaşlarla beraber tabelayı çekiyorum.

300620133035

Tuzburgazı  köyüne girip yiyecek bir şeyler bakıyoruz. Karışık birer tost ısmarlayıp kahvede gazozla yedim. Ardından  bir karpuz alıp kesiyorum, karpuzun hepsini yiyemiyoruz, kalanı kahveciye bırakıp yola devam ettik. Priene antik kentine vardık. Yamaçta antik kentin kalıntılarını çekiyorum göründüğü kadarı ile.

300620133036

Priene antik kentine girişi gösteren tabela solu işaret ediyor.

300620133038

Priene antik kentinin yanından geçerken bir kaç sur kalıntısının resmini çekiyorum sadece, kenti gezmiyoruz. Dağların dibinden gidiyoruz, rüzgara karşı biraz zorluyor ama yapacak bir şey yok. Yolun tenha oluşu işimize geldiğinden rüzgar da olsa katlanıyor insan bu bisiklet sevdasına.  Resimde görünen rüzgar türbinleri boşuna kurulmamış ovaya. Önümde İrfan ve Yıldız gidiyor, sağda, düz arazide rüzgar türbinleri.

300620133039

Dilek yarımadasının başlangıç yeri olan Söke – Kuşadası yolu fazla yüksek bir rakım değil. Rüzgar burayı kolayca aşıp geçiyor. O yüzden ovaya rüzgar türbinleri kurulmuş.

300620133040

Köylerden geçerek Söke’ye vardık. Burada biraz dinleneceğiz, uygun bir yer ararken şehrin parkına gelince çimenlerin üzerinde birer kahve iyi gidiyor. Bu dinlenme iyi geldi zira rüzgar yordu açıkçası. Söke tabelası, nüfus: 69.400

300620133041

Söke’den çıkarken ilginç bir yazıyı görünce resmini çekiyorum, yazıyı yazan vatandaş bizi görünce yolun karşısından yanımıza gelerek elindeki nar sularını satmaya çalışıyor. Haliyle bu mevsimde nar yok, nar olmadığından  nar konsantresinden yapılma çeşme suyunu almıyoruz, bir de pahalı geliyor bize. Yoldan geçenleri kaz zannediyor yol kenarındaki satıcılar. Kartona; Karşıdayım sizi gördüm geliyorum yazılmış.

300620133042

Bir de taze yazmaz mı? Buz gibi nar suyu %100 doğal taze sıkılmış. Şark kurnazlığı!

300620133043

Yola devam ediyoruz, hemen de yokuş başladı. Yokuş zorlamaya başladı beni, menderes ovasında açık alan da rüzgar yormuştu, bir de bu yokuş pilimi bitirdi. Yokuşun bir yerinde pistonlar durdu resmen, pedala basacak gücüm kalmadı. Hemen durup bisikleti sehpaya alıp yere oturdum, biraz su içtim fakat şekerim iyice düşmüş olacak ki üzerimde bir halsizlik olmaya başladı. Bacaklarım titriyor resmen. 15 gündür böyle olmamıştım. İrfan ile Yıldız önde olduklarından onları gözden de kaybettim. Neyse çantaları kurcalamaya başladım, yiyecek herhangi bir şey yok derken Akyaka dan Örene giderken ağaçlardan topladığım bir kaç tane keçi boynuzu aklıma geldi. Arayıp bir tane bulunca yemeğe başlıyorum ardından biraz daha su içiyorum. Böylece beş dakika yol kenarında oturup dinlendim. Yediğim keçi boynuzu şekerimi normale getirdikten sonra kalkıp bisiklete binerek yola devam ediyorum. İrfan gelmediğimi görünce telefonla arıyor, ben de yoldayım geliyorum diyerek onlara yetişiyorum. Beni yol kenarında bekliyorlardı. Durumu anlatıp yola devam ediyoruz. İlerde bir marketten cokonat gibi şeyler alıp onları yiyerek iyice kendime geldim. Yokuşu bitirip düzlüğe gelince daha önce gördüğümüz ceviz reçeli satan kişiden ertesi sabah kahvaltı için küçük bir kavanoz ceviz reçeli alıyoruz. Ceviz reçelini cevizler daha taze iken kabuklarıyla reçel yapıyorlar ilginç geldiğinden alıyoruz.

Artık iniş başlıyor, kendimizi yokuş aşağıya bıraktık. Pedal çevirmediğimizden bir süre dinlenmiş oluyoruz. Soğucak kavşağına gelince trafik çilesi başlıyor bundan sonra, ne de olsa Kuşadası, kalabalık, yol kıyısından gitmemize rağmen bazı araçların tacizine uğruyoruz. Adamlar tepemizden geçmeye çalışıyorlar, haliyle sinirler geriliyor biraz. Daha fazla dayanamayıp önümüzdeki ilk kavşaktan sola dönerek ara sokaklardan şehir merkezine ulaşmaya çabalıyoruz.

Kıyıdan, denizi görerek gidiyoruz. Karşımda Kuşadası ismini verdiği ada. Kale surları ile çevrelenmiş adanın diğer bir ismi de güvercin adası. Halk dilinde Kuşadası diye anıla anıla resmi olarak Kuşadası olmuş. Adanın karaya yakın olması nedeni ile taş doldurularak yol yapılarak kara ile bağlantısı sağlanmış..

300620133044

Kuşadası’nda marinanın karşısında kamping alanında kalmayı düşünüyoruz. Yıldız daha önce burada kalmış çadır için 10 lira ödüyorsun, duş tuvalet var. İçeriye girip çadırlarımızı kurduktan sonra İrfan makarna ve yiyecek bir şeyler almaya gidiyor. Biz de bu arada sıcak duşumuzu aldık. Yıldızın tanıdığı Londra da yaşayan tatilini bu kamping te çadırda yaz boyunca kalan Hayati abinin çadırının yanındayız ama kendisi henüz yok çarşıya inmiş. Makarnamızı pişirirken Hayati abi de geliyor, tanışıyoruz. Cana yakın bir insan, bizleri hoş karşılıyor, kampta görevli olarak her işi yapan Hasan da bir şişe şarapla yanımıza geliyor. İrfan da bir şişe şarap almış oldu iki şişe şarap, ortam güzel olunca  eh insanlar da güzel şarapla muhabbet ile dostluğumuzu yoğuruyoruz bir güzel. Böyle ortamlar her zaman olmuyor. Hasan kampingteki görevini bırakacağını söylüyor bize, biraz üzülüyoruz ama daha güzel bir işte çalışmasını temenni ederek şerefine kadehleri kaldırıyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 104 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 2. gün

17 Haziran 20013 pazartesi

2. Gün Kuşadası – Söke – Bafa gölü

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

Öne çıkmış olan görsel. Bafa gölü kıyısında duvara üç kişinin ayakları dayanmış. Gölün ötesinde Beşparmak dağı.

170620132623

Sabah dinlenmiş olarak kalkıyoruz, ev sahipleri uyanmamış. Şortları, havluları alıp sahile doğru yürüyerek gidiyoruz. Sitelerde millet uyuyor hala, biz de yol kıyısında vişne, erik, kayısı ne bulursak koparıp sabah atıştırması olarak mideye indiriyoruz. Deniz kıyısı bir acayip, taşlı yosunlu. Denize girecek yer bakıyoruz, bu kadar yazlık var burada deniz berbat. Nasıl giriyorlar anlamış değilim ve dünyanın parasını verip böyle bir yerde yazlık alıyorlar. Bir aydan fazla da kalmıyorlar yılda toplam olarak. Neyse site sakinleri çözümü bulmuş denize girmenin, un çuvallarına kum doldurup denizde on metrelik bir iskele yapmışlar. Buradan denize girip yüzüyoruz. Eve döndüğümüzde ev sahipleri kalkmış. Hemen elektrik malzemelerini almaya gidiyoruz, malzemeleri aldıktan sonra bir priz monte edip bağlantısını buattan yapıyorum. Banyoda da duy dolap arkasına geldiği için duyu söküp kablosunu uzattıktan sonra işim bitiyor. Ne de olsa takımları bisiklette taşıyorum denk geldi elektrik işini hallediyorum. O kadar yemek yiyoruz evinde kalıyoruz. İşimiz bittikten sonra kahvaltı hazırlanmış, hemen oturup bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Kahvemizi de içtikten sonra her şey için teşekkür edip müsaade isteyerek yola çıkıyoruz.

Tabelada Söke 13, Aydın 62 Kilometre kaldığını gösteriyor. Altında sarı bir tabelada yuvarlak beyaz zemine çapraz siyah şerit boyanmış.

170620132599

Sitelerden ana yola çıktık ve burada yokuş başlıyor. Yani tırmanacağız birazcık. Söke yakın, ağır ağır çıkmaya başlıyoruz. Yokuş biraz yoruyor haliyle günün ilk saatlerinde. Yokuşu çıktıktan sonra çeşme görüyoruz hemen elimizi yüzümüzü hatta başımızı yıkayıp serinliyoruz, sularımızı tazeliyorum. Bende 1.5 litrelik ped şişe ve kadroda devamlı el altında içtiğim 0.5 litrelik ped şişe var, bunlara çuval diktirdim bir nebze güneşten koruyor. Çeşmenin başında biri ceviz reçeli satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik.

170620132600

Yokuşu çıktıktan sonra çeşme görüyoruz hemen elimizi yüzümüzü hatta başımızı yıkayıp serinliyoruz, sularımızı tazeliyorum. Bende 1.5 litrelik ped şişe ve ka satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik. Bir çırpıda iniyoruz Söke’ye. Söke girişinde kavşakta tabelada yazan; sol taraf Aydın, Didim, Bodrum yazıyor. Düz işarette Söke’ye gidileceğini belirtmiş. Bir de Türk bayrağı bağlanmış demire. Kadroda devamlı el altında içtiğim 0.5 litrelik ped şişe var, bunlara çuval diktirdim bir nebze güneşten koruyor. Çeşmenin başında biri ceviz reçeli satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik.

170620132602

Efeler diyarındayız, Efe heykeline selam vererek şehir merkezine doğru pedallıyoruz.

170620132603

Merkezde Sarızeybek bisiklete uğruyoruz, burada Hüseyin vites tellerini değiştiriyor. Ben de bir korna alıyorum, yolda giderken bisiklet zilini kimse duymuyor, kornayı çalınca insanlar arkasına dönüp beni fark ediyor ve yol veriyorlar. Dükkan sahibi korna için para almıyor, bizim gibi gezginlere bir katkım olsun diye hediye ediyor. Hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Dükkanın içinde duvarlara bir çok bisiklet asılmış. Hüseyin bisikletine vites tali taktırıyor ustaya. Hüseyin’in üstünde kırmızı rüzgarlık var. Yerde çocuk bisikletleri.

170620132604

Sarızeybek bisiklet dükkanının önünde Hakan Sarızeybek ile hatıra resmi çekiyoruz. Hüseyin, Hakan Sarızeybek, ben ve İrfan.

170620132605

Bisikletçide işimiz bittikten sonra yola devam ediyoruz. Söke çıkışında tabela bize yönleri gösteriyor. Sol yön Didim, Milas, Bodrum. Düz giden yol ise Güllübahçe, ve antik kentler Priene 11, Miletos 32 Kilometre olarak belirtilmiş. Antik kentlerin zemin rengi kahverengi. Biz sol tarafa gideceğiz.

170620132606

Söke ovasında yol düz asfalt kaymak gibi bir de rüzgar arkamızdan esince pedala iyice asılıyoruz. Hızımız 35 – 40 km/hıza ulaşıyor. Yolda giderken elçek resim çekiyorum. Arkamda İrfan beni takip ediyor.170620132608

Yol düz devam ediyor, tabelada düz olarak Didim, Milas, Bodrum. Sola Sarıkemer, antik kent Myus. Önümde İrfan, az ileride Hüseyin gidiyor.

170620132609

Büyük Menderes Nehri köprüsünden  nehrin aşağısını çekiyorum. Nehir yağan yağmur nedeni ile biraz çamur renginde akıyor. Etraf yemyeşil.

170620132612

Yeni bir kavşağa yaklaşıyoruz. Tabela düz olarak Milas Bodrum yönünü gösterirken sağ taraf ise Didim, kahverengi zemine Didyma, Altınkum tarafına gidileceğini belirtmiş.

170620132611

Akyeniköy kavşağında mola verdik. Öğle yemeğini burada yiyip çay içerek gölgede dinleniyoruz. Resimde İrfan ve Hüseyin masaya oturmuş dinlenirken.

170620132614

Yolda güzel bir uçurtma uçuyordu fotoğrafını hemen çektim. Uçurtmanın altında Türk bayrağı takılı uçması ayrı bir güzellik katmış gökyüzüne. Uçurtmanın kuyruğu beyaz ve uzun dalgalanıyor.

170620132618

Akyeniköy kavşağında bir kadın heykeli barış ve paylaşmayı simgeleyen dal ve meyveyi ellerinde tutuyor.

170620132613

Moladan sonra yola koyuluyoruz, rampalar başlıyor. Hava iyice ısındı, güneş tepemizde bol su içiyoruz. Yer yer duble yol çalışmaları var, ara sıra yol toprağa dönüşüyor. Trafik tek şeritten işliyor. Hava sıcaklığından asfalt bizi bu halde görünce halimize ağlamaya başlıyor o derece yani.

170620132622

Nihayetinde Bafa Gölü görünüyor ve hafiften bir serinlik gelmeye başlıyor, su hayattır. Gölün öte tarafında dağlar var.

170620132620

Şimdi bu yapılan duble yollar iyi güzel ama çeşmeler kayboluyor ve yok denecek kadar az. Haliyle bol su bulundurmamız gerekiyor, ne de olsa Haziran ayındayız ve güneşin en dik olduğu günlerdeyiz. Bir de öğlen sıcağında yoldaysan. Nihayet bir çeşme görüyoruz hemen serinletici çalışmalar başlıyor, başımı komple yıkıyorum, bol bol su içiyor, şişeleri ful dolduruyoruz. Bir daha nerede çeşme bulabiliriz bilemiyorum. Zaten İrfan der ki her gördüğün çeşmeden suyunu içeceksin, biz de öyle yapıyoruz bol bol içiyoruz. Çeşmenin karşısında bir teras var, gözleme ayran yazıyor ama kimseler yok. İki masa birkaç sandalye var. Hemen oturup dinleniyoruz. Ne de olsa iki pistonumuz var, yokuşlarda ısınmış onları da soğutmak gerekiyor. Ayakları duvarın üstüne koyuyoruz üçümüz. Göl manzarasında serinliyor kokmuş ayaklar. Karşıda Beşparmak dağı.

Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum

170620132623

Fotoda üç çift piston göl manzarasında hava ile soğutma çalışmalarını görüyorsunuz. Sağ elimle üçümüzü elçek ile çekiyorum.

170620132624

Pistonları soğuttuktan sonra yola koyuluyoruz, bir süre sonra Hüseyin’in yolculuklarında devamlı mola verdikleri odun ateşinde çay, gözleme yapan yere varıyoruz , acıkmaya da başlamıştık. Birer gözleme ve yanına da ayranları ısmarlıyoruz. Gözlemeler pişesiye kadar hamakta dinleniyoruz, hatta burada geceleyelim diye de düşünmedik değil ama hedefimizde Kapıkırı var ve göl kıyısı daha güzel olur düşüncesindeyiz.

Hüseyin hamağa uzanmış bir poz çekiyorum

170620132625
Ben de yatıp çekiliyorum bir poz.

170620132627

İrfan da bizim yaptığımızı yapıp hamakta bir poz çekiliyor.

170620132628

İki pistonu hamakta soğutma çalışmaları devam ediyor. Yattığım yerden ayaklarımı çekiyorum hamakta.

170620132630

Burada dinlenirken yoldan bir bisikletçi geçiyor sesleniyoruz bağırıp ıslık çalıyoruz ama sesimizi duymuyor ve hızla gelip geçiyor. İrfan “bu arkadaş Kapıkırı’na gidiyor mutlaka diyor”.  Biz de “eh” diyoruz ve yola çıkıyoruz. Bafa köyüne varıyoruz, burada durmayıp Kapıkırına doğru yola devam edip 1 km içeride bir kahvede mola veriyoruz. Duble çaylarımızı söyleyip sularımızı tazeliyoruz. Arkadan bir de kahve değmede yanında yat, kahve 75 kuruş, hayret ediyoruz. Odun ateşinde üstelik, odun bol LPG tüp pahalı geliyormuş kahvecinin dediğine göre. Molanın ardından yola devam ediyoruz.

Gölkaya köyüne varıyoruz, burada yemeklik ve kahvaltılık alışveriş yapıyoruz, akşama menemen yapacağız. İki bisikletçi yolda giderken tabela ile resimlerini çekiyorum. Tabelada Gölkaya, altında da Bohçacı, dilenci, hurdacının girmesi yasaktır. Muhtarlık yazısı yazılmış.

170620132632

Güneş ufukta batarken durup uğurluyorum. Güneş son ışıklarını batmadan önce parlaklığı iyice artmış.

170620132633

Yolda giden İrfan ve karşıda Beşparmak dağının muhteşem kayalıkları. Tarihteki adı Latmos dağı.

170620132634

Heraklia antik kentinin başlangıcı olan surların duvarları göründü.

170620132635

Aynı zamanda nekropol alanındayız, yani mezarlıkta. Mezarlar da kayalar sanduka biçiminde oyulmuş. Kapağı da iri bir kayadan kalın olarak yapılmış. Haliyle çok yıllar evvelinden kapak yana açılıp mezar soyulmuş.

170620132637

Hüseyin’i bir poz çekiyorum arkada surlarla beraber.

170620132639

Taş duvarda kemerli kapı kalenin kapısı olmalı.

170620132640

Kapıkırına varıyoruz, kamp atacak yer araştırırken önümüze plaj gibi bir yer çıkıyor, buraya kamp atabilir miyiz diye konuşurken bize biri sesleniyor. Bakıyoruz Eskişehir den İrfan Akkaya bizi çağırıyor gelin buraya diye. Biz de yanına yaklaşıyoruz İrfan beni tanıyor merhaba urimbaba diyor ama ben kim olduğunu çıkartamıyorum. Bisiklet camiasında o kadar ismini bilmediğim tanıdık var ki anlatamam. Bende de hafıza zayıflığı var isimleri aklımda tutamıyorum. ( İrfan Akkaya kusura bakma ), yoldan geçen oymuş. Neyse iyice tanıştıktan sonra burada kalabileceğimizi sadece bira içmenin karşılığında olduğunu söyleyince yerin sahibiyle konuşuyoruz. Bize kalabilirsiniz diyor. Heraklia Restoran mekan sahibi Hüseyin Tiryaki. Tahta çardaklara yerleşiyoruz, şortumu giyip göle giriyorum, duş ta var duşumu alıp restoranda biralarımızı göl manzarasında içiyoruz. Biralar bittikten sonra menemeni pişirip yiyoruz. Hep beraber sohbet ediyoruz . İrfan Akkaya  erkenden yola çıkacağım köy yollarından Belen kahvesinden gideceğini öğle sıcağında bisiklet sürmediğini akşam üzeri yola devam  edeceğinden yatmağa gidiyor. Biz de bir süre sonra uyku tulumlarına girip yatıyoruz. Bu gecede çadır kurmuyoruz.

Bu gün 77 km yol yapmışız.

Yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc