Etiket arşivi: kapıkırı

İki Sade Bir Ortaca Festivali Gidiş

18 – 19 Ekim 2017 Çarşamba – Perşembe

Gidiş

(Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır)

 

“Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah! saklı gülüm
Sen hem zor hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
Sen memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal”

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, Bafa gölünde su durgun,  ipi karaya bağlı bir kayık, su yüzeyinde gökyüzü ve dağların yansıması.

Merhaba Sevgili Okurlar, yeni bir yazı dizisi daha başlıyor.

14 Günlük bir turun yorgunluğunu üzerimden atmaya çalışırken, Sevgi Kırak aradı telefonla. İlla ki geleceksin Hürpedal Bisiklet festivaline, davetlimsin deyince her ne kadar turdan daha yeni gelsem de Hürpedal festivalini kaçırmamaya niyetim vardı. Gitmeye karar verince nasıl gideceğim diye düşünüp dururken bizim Doktor Mete Güney de festivale katılacağını öğrenince onu aradım telefonla. “Nasıl gideceksin?” sorusuna “Kendi arabamla” cevabını aldım. O zaman beraber gideriz deyip kendimi yamadım. Koca Doktoru yalnız yolculuk yaptırmak ayıp olur değil mi? Festivalden iki gün önce yola çıkacağız. Köyceğiz’de Hakan Sevin’in misafiri olup biraz gezmeyi de düşündük. Gideceğimiz gün hazırlıklarımı yapıp gerekli malzemeleri çantama yerleştirdim. Bisikletim KUZ ve ben hazırız, Doktor Mete’nin gelmesini bekliyorum. Kendimi KUZ ile elçek resim çekiyorum apartmanın koridorunda. Arkada diğer 26 inç bisikletim var merdivenin yanında.

Mete Aliağa da oturuyor, Mete’ye konum atıyorum ve eve arabası ile geldi. Ben bisiklet taşıyıcı aparatı indiriyorum çatıdan. Mete gelince bakıyorum ki bisikletini içeri yerleştirmiş. Aparatı takmayalım deyip ben de bisikletin ön ve arka tekerleklerini söküp yerleştirdim. Arka koltuğu yatırmış Mete. Kolayca iki bisikleti yatık durumda alıyor. Çantaları da kenar, köşelere koyup yola çıkmaya hazırız. Arabanın arka bagajı açık durumda, bisikletler yan yatırılmış. Turuncu çantam da yanında.

Yola çıkıyoruz neşeyle, Doktor Mete sevimli, neşeli, esprili birisi. Çok iyi anlaşıyoruz, yol harika geçeceğe benziyor. Oturduğum sokağın bir alt sokağından doğruca çevre yoluna girdik, oradan paralı otobana bağlanıp Aydın’a doğru hızlıca gidiyoruz. Arabanın içinde elçek resim çekiyorum Mete arabayı kullanırken.

Aydın otobanına girdikten sonra Selatin tünellerini geçer geçmez bir yağmur indirdi sanki afat yaşıyoruz. Birden bire her şey kapandı, görüş alanı sıfır. Bir şey göremediğimizden kenara, emniyet şeridine yanaşıp yağmurun durmasını bekliyoruz. Ön cama vuran iri yağmur damlalarını çekiyorum. Kilometre hız göstergesi 0. Camdan bir şey görünmüyor, suyun içindeyiz adeta.

Yağmur bir süre sonra durdu ve yola devam ettik. Aydın’a varmadan Söke yoluna saptık ve otobandan çıkıp normal yolda gidiyoruz. Akşama daha çok var. Mete’ye hadi Bafa gölüne girelim deyince olur dedi ve Bafa kasabasından sola doğru Kapıkırı köyüne direksiyonu çevirdik. Burada Heraklia antik kenti var ve Bafa gölünü de yakından görürüz. Sonra kahve içeriz, olmaz mı? Olur elbette. Kapıkırı yoluna girdik, az ileride bir kahve var. Daha önce burada hep mola vermiştik. Kahveci ilginç bir tip, kahkaha ile gülmeye başlayınca o da gülmeye başlıyor kahkaha ile. Çayı da odun ateşinde pişiriyor, lezzetli. Birer duble çay ısmarladık. Yanımıza gevrek var, çayla birlikte atıştırıyoruz. Masada oturmuş, duble çaylar ve kahveci bize gazete getiriyor gevrekleri rahat yiyelim diye. Çay ocağının duvarları beyaz badana vurulmuş. Çatısı eternit kaplı. Türk bayrağı çatının ucuna iple bağlı.

Kahvedeki molayı bitirip yola çıkarak Kapıkırı’na vardık. Daha önce buraya gelip kamp attığımdan az çok biliyorum. Küçük bir ada üzerine yapılmış manastır tamamen adayı kaplamış durumda. Duvarların çoğu hala ayakta. Karaya çok yakın ama kayıkla geçmek gerek. Arkamızda kalan Beşparmak dağının volkanik yapısı buraya kadar yayılmış. Ada sanki yuvarlak taşların üzerinde, yansıması da göle düşmüş.

Buraya ilk geldiğimden beri çok beğendiğim yerlerden birisi. Büyüleyici bir doğa harikası beni çok etkiliyor. Altı mavi, üstü beyaz, küpeştesi kahverengi bir kayık ipe bağlı öylece duruyor sakince. Balıkçı teknesi olduğu arkasındaki naylon örtülü yığından anlamak mümkün. Küçük bir sopaya takılmış Türk bayrağı rüzgar olmadığı için dalgalanmıyor. Gökyüzü ile birlikte kayığın yansıması suya vurmuş durumda. Karşıda Dağın yuvarlak tüf kayalıkları göle kadar gelip içine girmiş. Kayığın ipi yosun tutmuş suda dura dura. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Doktor Mete’yi küçük adadaki manastır ile çekiyorum.

Kumsala oturup kahve takımlarını çıkarıp kahvemizi pişiriyorum.  Kahve ocakta pişerken elçek resim çekiyorum Mete ile. Mete kayanın üzerine oturmuş durumda.

Bu kez Mete kendi telefonu ile elçek resim çekiyor benimle birlikte. Kahve ocakta hala pişmeye devam ediyor. Göl kıyısında kayıklar bağlı.

Kahve pişiyor ve fincanlara döküyorum köpüklerinle birlikte.

Kahveyi cezveden fincanlara dökerken.

Bafa gölünden ayrılıp yola devam ettik. Muğla girişinde polis kontrolüne takıldık. Trafiği durdurmuşlar araçları tek tek kontrol ediyorlar. O yüzden konvoy oluşmuş durumda. Dur – kalk gidiyoruz kontrol noktasına doğru. Biraz hareket edip durduktan sonra arkadan bir araba güm diye çarptı. Tam da polis noktasına yaklaşmıştık. Eyvah diyerek hışımla arabadan indim. Bize çarpan bir kadın sürücü. Bizim arabada ve çarpan arabada bir şey yok şükür, küçük çizikler var sadece. “Abla ne yapıyorsun” diye biraz fırça attım o heyecanla. Polisler de elinde makineli tüfekle geldiler ne oldu diye. Durumu izah ettik, durduk yerde çarptı diye. Polisler kontrol ettiler, herhangi bir şey olmadığından geçip gittik polis noktasından. İyi ki bisiklet aparatını takıp gelmedik, yoksa arkadan vuran araba bisiklete zarar verebilirdi. Buna şükrediyorum. Sakar geçidinden inip Gökova dan Köyceğiz’e vardık.

Doğruca Hakan Sevin’in evine geldik, Hakan Sevin bizi karşılıyor. Hoş geldin, beş gittin dedikten sonra yarın ne yapalım, Sultaniye kaplıcalarına gidelim diye karar verdik. Biraz cildimizi tazelememiz gerek.

Ertesi gün arabayla Sultaniye kaplıcasına geldik, kendimizi hemen çamur havuzuna atıp çamura bulandık birden bire. Çamur havuzunun içinde Mete ve ben varız. Sanki çamur azalmış gibi, seviyesi düşük. Geçen hafta daha çok çamur vardı.

Çamura iyice bulaştıktan sonra dışarı çıkıp kurumaya bıraktık kendimizi Güneşin altında. Şevket Kaplan, ben ve Mete.

Kameraya poz veriyoruz şekil vererek. Solda göl, sağda çamur havuzu.

Çamur kuruduktan sonra kendimizi gölün sularına bırakıyoruz ilk önce. Sonra duş ve kapalı havuzdayız. Bizden başka kimse yok havuzda. Keyfimizi çıkarıyoruz.

Kurulanıp giyindikten sonra karnımızı doyurmak için pideciye girdik. Pideleri ısmarlayıp masada bekliyoruz. Pide yemenin handikabı bu; beklemek. Mete ile birlikte göl manzaralı elçek resim çekiyorum. Mete her zaman olduğu gibi güleç yüzünü yansıtıyor resme.

Mete de beni tek olarak çekiyor. Arkamda ağaçlar, sağımda gölün masmavi renkli suyu. Saçlarım omuzlarımda hala ıslak

Restoranda bir köpek koltukların arasından başını çıkarmış bir lokma pide vermelerini bekliyor müşterilerden.

Sultaniye kaplıcalarından ayrılıp Deniz Kızı feribotunun iskelesine geldik. Mete arabayı feribota bindirirken çekiyorum resmini. Daha geçen hafta Merve’nin arabasıyla binmiştik bu feribota. Dalyan kanalı, karşı kıyı 100 metre uzakta.

Arabamız feribotun içinde, feribot 2 araba alacak kapasitede. Biz bindikten sonra ikinci arabayı bekliyoruz. Bir motor daha binmiş feribota. Mete Beni araba ile çekiyor bir poz.

O beni çeker de ben onu çekmez miyim? Çekerim elbette. Mete de feribotun diğer tarafında iki kolunu açarak bana poz veriyor.

Karşı kıyıya vardık, küçük bir iskelede  bir tekne bağlı. Birisi de iskelede sandalyesine oturmuş balık tutuyor. Kanal denize doğru gidiyor. Karşıda dağlar.

Kamp yerine gelip arabayı park ediyoruz. Bisikletleri ve eşyalarımızı indirip kendimize yer beğenip çadırları kurduk. Eşyaları da yerleştirdikten sonra şöyle etrafa bir bakayım deyip ortalığı geziyorum. Kamp alanı, çadırla ve plastik sandalyeleri çekiyorum. Mavi boyalı bir varil ve yarım bir varil yerde. Yarım varilde ateş yanacak belli.

Beni gören tanıdıklar “Hoş geldin Urim Baba” diye karşılıyor. Dostları görmek güzel, bir arada olmanın muhabbetini yapıyoruz. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarla karşılaşıyorum, hal hatırla geçiyor zaman. Bu akşam yemeğinde de sürüyor. Sonrası yarım varilde odunlar yanmaya başladı. Etrafında toplaşıyoruz, Sohbet, muhabbet gırla gidiyor. Eğlenceli ve kahkahalı geçiyor alevlerin ışığında. Varilin altında delikler delinmiş alttan hava alsın diye. Delikten ışıklar dışarı vuruyor alevin.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar sohbet ediyoruz. Uyku zamanı gelince kaçırmamak için izin istiyorum arkadaşlardan. Çadırıma girip tatlı düşlere dalıyorum.

Gökova Bisiklet Tur 14. Gün

29 Haziran 2013 Cumartesi

Beçin Kalesi – Milas – Bafa – Kapıkırı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Üç Dengesiz Bisikletçinin Maceraları

 

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…
… Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.

Nazım Hikmet Ran

Öne çıkmış olan görsel, Kapıkırı köyündeki Heraklia antik kentinin duvarı dibinde Bafa gölü ve Beşparmak dağının kayalıklı eteklerinin manzarasını izliyorum.

1049099_10151684516389861_885685353_o

Bütün gece köpeklerin havlamalarını duyarak yarı uyanık sabahı ettim. Yavru köpekler en ufak bir harekette oturduğu yerden havlamaya bir başlıyor, diğer köpekler de ona eşlik ediyorlar. Öyle gidip te dalaşmıyorlar gelen tehlikeye, oturdukları yerden havlıyorlar sürekli. Ta ki Güneş doğasıya kadar. Gün ağarıp Güneş doğduktan sonra sesleri kesildi de biraz uyuyabildim. Yeşil çadır dibinde uyuyan üç köpek. Sabaha kadar havlamaktan yorulmuş, şimdi uyuyorlar. Güneş doğduktan sonra kalkıp dışarıya çıktım. Gördüğüm manzara bu, anaç köpek ve yavruları etrafta uyuyorlar. Bir derece de bizleri korumuş oldular. Karşıda ocak var, ateşi burada yakıyor piknikçiler.

290620132961

İrfan uzandığı yerden çadır kenarında oturmuş siyah tüylü köpeği çekiyor ayaklarının ucunda.

1064936_10151684521084861_1984906590_o

Yanımızda yiyecek olarak sadece birkaç parça ekmek vardı, ekmekleri de köpeklere verdik. Buraya gelip böyle köpek sürüsü ile karşılaşacağımızı bilseydik dün akşam yediğimiz yemeğin artıklarını getirip köpeklere verirdik, neyse ki yanımızda biraz ekmek vardı.

290620132968

Bir çekirge gidon çantasına gelip konmuş bizleri izliyor ne yapıyoruz diye. Ben de yakından resmini çekiyorum ama çekirge net çıkmamış. Arkada çınar ağacının kalın gövdesi ve dayalı bisikletler.

290620132960

Kaleyi ve içindekileri şöyle bir dolaşayım dedim, ne var ne yok diye. Bir bina onarılarak duvarları yenilenmiş. Alt köşede üst üste üç tane kitabe yerleştirilmiş.

290620132962

Beçin kalesi

Milas’ın  5 km güneyinde yer alan Beçin Beldesinin girişinde, Milas-Ören yolundan sağa sapan bir yolla kalıntılara ulaşmak mümkündür. Platonun kuzey ucundaki dik kayalıkta yer alan kale ise hemen göze çarpar.

Tarih içinde Pezona ( Ortaçağ İtalyan Kaynaklarında) Barçın, Berçin, Peçin ve Beçin ( Türk-İslam Kaynaklarında) gibi değişik isimlerle anılan Beçin’deki en eski kalıntılar, Arkaik döneme kadar uzanır. Bugünkü Beçin platosunun kuzey ucundaki kaya kütlesi üzerinde yer alan Ortaçağ kalesinin altında, Arkaik ve Klasik dönemlere ait mimari kalıntılar vardır. Bugünkü Beçin Beldesinin olduğu yerde rastlanan ve Geometrik dönemden Roma dönemine kadar uzanan değişik tipteki mezarlar da, Antik döneme tanıklık ederler. Birinci parlak dönemini, Arkaik dönemde yaşadığını anladığımız Beçin, uzun bir ardan sonra bir Türk Beyliği olan Menteşe oğulları ile ikinci bir parlak dönem daha yaşamıştır.

XIII. yüzyılın ikinci yarısında  bölgeyi egemenliği altına alan Menteşe oğulları Türkleri, başlangıçta Milas ı merkez olarak seçmiş ancak savunmasının kolay olması, havadar ve bol suları gibi nedenlerle yönetim merkezini Beçin e taşımışlardır. Tacettin Ahmet Gazinin yönetimi boyunca, beyliğin başkentliğini yapa Beçin, 1331 de Osmanlı topraklarına katılınca merkez Balata (Milet) taşınmıştır.

Şapel (küçük kilise ) gibi çok az sayıda Bizans kalıntısının görülebildiği Beçin de  İç kale, Ahmet Gazi Medresesi ve türbesi, Orhan Bey Camii, Büyük Hamam Bey Konağı, Bey Hamamı, Kızıl-Han, Kara paşa Medresesi, Yelli Camii, Yelli Hamam, Yelli Medrese, ve ilginç mezar taşlarıyla mezarlıklar görülebilecek Türk dönemi kalıntılarıdır.

Menteşe Beylik konağı giriş kapısı çıkıntılı kenarlarıyla devasa boyutta yapılmış. Konağın yüksek duvarlı giriş kapısı onarılmış.

290620132963

Kanaldan akan su buradan çıkıyor, içilebilir temiz su. Sağdaki orijinal çeşme, çok eski, suyu akmıyor. Soldaki yeni yapılmış, su iki delikten gürül gürül akıyor.

290620132964

Henüz onarılmamış yapı duvarları, pencereleri kemerli.

290620132966

Kaleyi gezip resim çekerken Likya yolunun buradan geçtiğini taştaki işaretten anlıyorum. Yerdeki bir taşa kırmızı ve beyaz kısa şerit olarak boyanmış.

290620132967

Kalenin arka tarafında yüksek kayalıklı bir tepe var. Dik kayalıklarda oyuklar, küçük mağaralar oluşmuş.

290620132969

Kaleyi şöyle bir gezip resimler çektikten sonra kaleden aşağı Beçin’e iniyoruz. Bakkaldan kahvaltılık ve yumurta alıp kahvenin bir bahçesinde masada kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Milas’ın merkezine girmeden çevre yolundan gidiyoruz. Daha önce gelirken mola verdiğimiz dut ağaçları olan restorana gelince İrfan ile Yıldıza seslenip burada bir kahve molası verelim diyerek restoranın bahçesine çıkıyoruz. Restoran yoldan biraz yüksek merdivenler var. Restoranda yine kimseler yok, masada kahvemizi pişirip içiyoruz keyifle. Dut bitmiş 11 gün olmuş geçeli. Su yine havuza devamlı akıyor, sularımızı tazeleyip yola devam ediyoruz.

Yolda tarihi kalıntılar görünce resim çekiyorum haliyle. Sanırım su kemerlerinin kalıntıları. İki tane ayrı yerde yüksek kemer görünüyor.

290620132971

Milas ovasında Sarıçay çayı ovayı sulayıp Bodrum tarafında denize ulaşıyor. Eskiden kullanılan karayolunda atıl durumda kalmış taş köprü ortası yok olsa da kenarları ayakta duruyor. Taş köprü bir yere kadar uzamış, yanda söğüt ağaçları yeşillendirmiş çay kıyılarını.

290620132972

Köprünün olduğu yerde durup resim çekince İrfan ile Yıldız bisikletleriyle yolda gelirken bir poz yakalıyorum.

290620132973

Köprünün olduğu yerde durup resim çekince İrfan ile Yıldız bisikletleriyle yolda gelirken bir poz yakalıyorum.

290620132974

Bafa’ya gelmemiz çabuk oldu çünkü yolumuz bugünlük kısa, programımızda Heraklia antik kentinde küçük bir gezinti yapmak için konuşmuştuk. Zaten ana yoldan geldiğimizden yol kısa oldu. Bafa yazan tabelayı çekiyorum, yanında yol yapım çalışmasını gösterir uyarı levhası var.

290620132975

Bafa köyünden Kapıkırı’na doğru sapınca her zamanki kahvede oturup çay molasını veriyoruz. Çaylar odun ateşinde pişiyor, tüp daha pahalı olduğu için kahveci yakıtını oduna karşılıyor. Odun toplamak bedava. Hem odun ateşinde pişen çay daha lezzetli olur. Çay ocağında çaycı çayları doldururken çekiyorum bir poz. Çay ocağı tam ocak şeklinde yapılmış. Duvar içine yarım metre girilmiş, üstünde bacası var. Sacayağı üzerine konulmuş yedeklik altında odunlar yanıyor. Odun ateşinde ısınan su ve çaydanlıkta demlenen çayın tadını başka bir yerde bulmanız zor. Ocağın yanında küçük bir akvaryuma kesme şeker doldurulmuş. Kavanozlarda diğer sıcak içecekler konulmuş. Neskafe, oralet, tarçın, sahlep gibi.

290620132976

Daha önce Gölyaka dan geçerken peşimize takılan sevimli köpek yine peşimize takılıp Kapıkırı’na kadar bizimle beraber koşturarak geliyor. İrfan ve Yıldızın ardından koşturuyor dili bir karış dışarıda.

290620132980

Daha önce kaldığımız Heraklia restorana gidip sahibi Hüseyin Tiryaki ile konuşup anlaşıyoruz. Karnımız da acıkınca kızartma ısmarlayıp yiyoruz bir güzel. Yerde yatan yavru köpek ne de sevimli.

290620132981

Yıldız dayanamayıp yavru bir köpeği severek uyandırıyor. Yavru köpek şaşkın, Yıldız elleriyle havaya kaldırmış sevimliliğine bakıyor yakından. Yavru köpek çok sevimli. Tüylerinin rengi tarçın rengi.

976804_10151684518974861_852683360_o

Bisikletleri Heraklia restoranın bahçesine park ediyoruz. Önceden kararlaştırdığımız gibi İrfanın rehberliğinde Heraklia antik kentini şöyle bir dolaşıyoruz. İlk önce kral yolunda ilerliyoruz ne de olsa yolların kralıyız değil mi? 14 Gün oldu bisikletle dolaşıyoruz. İrfan Yıldız ile beni kral yolunda çekiyor. Arkamızda Latmos (Beşparmak dağı).

1039607_10151684521709861_955202032_o

Kayalıklar üzerine kurulmuş Athena tapınağının duvarları görünüyor.

290620132982

Her köyde olduğu gibi bu köyde de eşek taşımacılığı yapıyor. Şu an eşek zeytin ağacının gölgesinde dinleniyor. Resmini çekerken eşek bana bakıyor ne yapıyorum diye.

290620132983

Kapıkırı Heraklia antik kentin üzerine kurulmuş bir köy, bunun çarpık örneklerini antik kalıntıların üzerine yapılmış evin resminde açıkça görülüyor. Atta düzgün kesilmiş taş bloklar düzgün olarak örülmüş iki sıra. Üzerine yine taş ama öyle yontma, kesme gibi işlemden geçmeden doğadaki şekliyle duvar örülmüş. Arada antik kentin kalıntılarından bir kaç tane daha, o da köşelere serpiştirilmiş. Biz daha taş devrinden kurtulamamışız, yontma taş devrine daha çok var.

290620132984

Zeytin ağaçları içinde kaybolmuş köy evi. Sahibi biraz sanatkar olmalı ki yamaçtaki eve taş duvar örerek teraslar yapmış. Eve ulaşan yürüme yolu da taş döşeli ve seviyesi düzgün. Sağda da saman balyaları duruyor üst üste.

290620132985

Zeytin ve hayıt ağaçları içinde kalmış kale duvarları. Blok taşlar uzun ve düzgün kesilmiş.

290620132986

Karal yolunda gidiyoruz, önümüze merdivenli yol çıkıyor. Kayaları yontup düzgün merdiven haline getirmişler eski zamanlarda.

290620132987

Kral yolu bazı yerlerde neredeyse yok olmuş, kayaların üzerinde, yarıklar içinde yürüyoruz. Önde İrfan ve Yıldız yürüyor.

290620132988

Antik kentin sınırına geldik. Burada kale duvarları kalıntıları var. Üst taraf yumru şeklinde dağın kayalıkları.

290620132990

Bazı yerde kale surları doğal kayalardan oluşmuş. Kaya yüksekte, çıkmak için dar merdiven oyulmuş.

290620132991

Biraz yükseğe çıkınca manzara da güzelleşiyor. Bafa gölünün sol tarafı, geldiğimiz yol ve dağlar. Göle girinti yapmış küçük yarımadalar manzarayı güzelleştiriyor.

290620132992

Heraklia antik kenti

Antik Latmos körfezinde yer alan Heraklia’nın ilk adı Latmos idi ve adını deniz seviyesinden 1300 metre yüksekliğe ulasan Latmos Dağı’ndan alıyordu. Efes- Milet ticaret yolu üzerinde olmayan ve Latmos körfezinde yer alan Heraklia, hiçbir zaman çok önemli bir şehir olmadı. Deniz ticaretini çok yakınında olan ünlü Milet şehrine kaptırdı. Iyonya’da olmasına rağmen Heraklia, her zaman bir Karya şehrinin özelliklerini taşıdı ve tarihsel açıdan Karya şehirlerinin kaderini paylaştı. Kral Mausolos şehri kurnazlıkla aldı ve şehrin ismini değiştirdi. Ayni isimle anılan birçok Heraklia şehrinden ayrılması için Latmos Dağı altındaki Heraklia anlamına gelen “Heraklia ad Latmos” adını aldı. M.Ö. 287 yılında general Lizimahos tarafından fethedilen Heraklia’nın etrafına günümüzde bile bütün ihtişamı ile ayakta duran şehir duvarları inşa edildi. Göl seviyesinden yaklaşık 500 metre yüksekliğe kadar çıkan bu duvarlar 65 tane kule ile güçlendirilmiş olup yaklaşık 4 mil uzunluğundadırlar.

Heraklia komşusu Milet ve Priene şehirleri gibi Hippodamik stilde, yani birbirini dik kesen caddelerin meydana getirdiği satranç tahtası desenli bir plan üzerine kurulmuştur.

M.Ö 1. YY sonunda Menderes nehrinin taşıdığı aluviyonlarla denizle olan bağlantısını ve bunun sonucunda deniz ticaretini tamamen kaybeden Heraklia’nın yıldızı yavaş yavaş sönmeye sönmeye başladı.

Şehirdeki zikredilmesi gereken ikinci önemli yapı ise, deniz kenarında bir burun üzerinde yer alan, Helenistik döneme tarihleşen Athena tapınağı idi.

Oldukça sönük geçen Roma dönemi arkasından Herakliya’nın yıldızı Bizans döneminde yeniden parladı. M.S. 7. YY Arabistan yarımadasından gelen da bir çok kesiş, din adamı Latmos dağlarında yaşamaya başladılar. Bazılarının büyük bir üne kavuştuğu bu din adamları bölgeye birçok insanın gelmesine neden oldular. Anadolu’nun en büyük manastır merkezlerinden biri olan Latmos körfezinde bu dönem 400 yıl sürdü. Türklerin Anadolu’ya gelmesi ile duraklayan manastır hayatı, Haçlı savaşlarında  tekrar alevlendi.

Efsaneye göre, bu bölgeye gelen keşişler mağaraların birinin içinde ünlü Endymion’un mezarını keşfettiler ve mezarı bir Hıristiyan kutsal mekanı haline getirdiler.

Athena tapınağının videosu. Teknik bir sorundan dolayı tam ekranda seyrederseniz görüntüyü görebilirsiniz, özür.

heraklia1 ile urimbaba

Yüksekten göl manzaralı Kapıkırı köyü. Bir tane camisi var köyde. Minaresi de görülüyor kısa olsa da.

290620132994

Yuvarlak kocaman kaya alt tarafı öyle bir oyulmuş ki altında rahatça oturup dinlenebilirsin. Kaya kumul olduğu için rüzgar estikçe oyuk büyümüş.

290620132995

Bu kayaların acayip bir yapısı var yuvarlak ve devasa kayalar sanki dağın tepesinden atılıp buraya düşmüş gibi duruyor. Resmi çekmek için gerilerden anca kadraja sığdırdım.

290620132996

Kral yolu haricinde köylüler bahçeler arasında kendilerine köy yolu yapmışlar. Yol kendilerine yetecek kadar dar yapmışlar. Ancak eşeklerle geçilebilecek kadar geniş olan yolun kıyılarında üst üste konulmuş taşlardan duvar var. Taşlar harç, çimento olmadan öylece duruyor.

290620132997

İrfan’ın rehberliğinde patikalardan ilerlerken çıkmaz yerlere geliyoruz, köylüler her tarafı çitlerle çevirmiş geçecek yol bırakmamışlar. Geri de dönemediğimizden çalıları kaldırıp kendimize yol açıyoruz. Burası kentin mezarlığı, lahitler taştan oyulmuş. Mezar kapakları çok kalın yapılmış ama mezar soyguncuları yine de mezar kapaklarını kaldırıp değerli ne varsa alıp götürmüşler. Ölü gömülen yer kaya, oyulup açılmış, Üzerinde yana doğru kaydırılmış yarım metre kalınlığında kapak duruyor.

290620132999

Kapağı daha az açılmış kaya mezar.

290620133000

Göle biraz yaklaştık, küçük bir kayık kıyıya yakın bağlı duruyor.

290620133001

Kentin atakta kalmış manastırına geldik. Bir kısım taşlar antik dönemden kalma, üzerine yamuk yumuk taşlarla kule olarak yükseltilmiş. Duvarda nişler yapılmış. Bir tane de kapı var. Kuleye giriş kapısı uzun taş bloklardan yapılmış. Üst katta pencere yeri biraz aşındırılıp genişletilmiş insanlar tarafından.

290620133002

Manastırın bahçesi, kıyıları taş duvar örülerek düzgün teras haline getirilmiş. Sol tarafta göl manzarası var.

290620133003

Terasın duvarına oturup gölü izliyoruz. Yürümek biraz yordu bizi. Oturup dinlenirken üçümüzü elçek resim çekiyorum kule ile birlikte.

290620133005

Manastırın duvarlarının bir kısmı ayakta kalmış yer yer. 1 Metrelik kemer iç kısma örülüp burçlarda yürüme yeri yapılmış.

290620133006

Manastırın kapısı göle doğru, kapı kenarları ve kirişi taş bloklardan yapılmış. Üstteki kiriş kırık durumda üstündeki duvar ile birlikte. Yarık kemerin ortasına kadar görünüyor.

290620133007

Kimi mezar göl manzaralı, gölün kıyısında havadar ve rüzgar alan bir yere yapılmış. Kimi de gölün içinde. belki de göl seviyesi daha aşağıda idi deniz ile bağlantılı olduğu yıllarda.

290620133008

Göl kıyısındaki kayalıklar oyulup mezar yapılmış. Mezar kapakları az açılmış durumda. Haliyle içleri boş.

290620133009

Göle uzanan küçük  bir yarımada tamamen kayalıklardan oluşmuş.

290620133010

Manastırda bir süre dinlendik, artık geri dönmeliyiz diyerek kirişi kırık kapıdan İrfan ve Yıldız geçerken arkalarından resmini çekiyorum.

290620133011

Kulenin içi, üst tarafı kemerle desteklenmiş. Köşede merdiven boşluğu var yukarıya çıkmak için. Ama merdiven yok.

290620133012

Uzaktan Kapıkırı köyü ve camisi şirin görünüyor.

290620133013

Bir çok kalıntı var antik kentten kalan. Sütun, taş duvarlı yapılar düzgün yontulmuş. Aralarında zeytin ağaçları çıkmış.

290620133014

Yüksek duvarlı manastır yanında durmuş Bafa gölünün manzarasını izlerken İrfan beni çekiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1049099_10151684516389861_885685353_o

Yıldız ve ben düzlüğün kıyısında kaya üzerine oturmuş gölü seyrediyoruz.

1015749_10151664778249861_205374432_o

Gezimizi bitirip restorana geri geldik. Restoran bile tarihi kalıntıların üzerine yapılmış. Bazı yerleri taş bloklar, diğer yerler beton dökülerek sıvanmış. Sıvalı yerler beyaz kireç ile boyalı, taş bloklar orijinal renkleri ile duruyor.

290620133015

Akşam güneşi ufukta batmadan biralarımızı alıp güneşin yavaş yavaş ufukta dağların ardına batışını gölün manzarasıyla birleştirip biralarımızı keyifle içiyoruz. Burada olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Latmos dağının göle değen etekleri üzerinde Güneş ufukta batıyor. Güneşin ufukta battığı yer Dilek yarımadasının olduğu Samson dağı. Gölde hafif esen rüzgarın oynattığı kayık dans ediyor adeta.

290620133016

Güneş battıktan sonra restoran sahibi bize kumsalı emanet ederek ailesiyle arabaya binip gidiyorlar. Biz de akşam yemeğini yapıyoruz, bu akşam tatlı olarak puding yaparak soframızı zenginleştiriyoruz. Bu gece çadırlarımızı kurmuyoruz, çünkü tahta çardaklarda matı serip uyku tulumuyla yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 43 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 3. Gün

18 Haziran 2013 Salı

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Öne çıkmış olan görsel, Bafa gölü manzarası, manastır adası.

180620132644

Sabah erkenden uyanıyoruz, güneş doğmuş güzel bir sabah, göl sakin ve dingin, bize mutluluk veriyor göl kıyısında uyanmanın. Elimizi yüzümüzü yıkayıp toplanmaya başlıyoruz. İrfan Akkaya erkenden yola çıkmış , bisikletleri yüklendikten sonra rehberimiz İrfan Özden bize rehberlik edip Herakliada bulunan Athena tapınağını gezdiriyor.

Athena tapınağı, duvarları yüksek, çatısı yok. Taş bloklar düzgün kesimli ve ip gibi örülü. İki zeytin ağacı kenarlarda.

180620132642

İrfan İle Hüseyin Bafa göl manzarasını kaçırmıyor. İkisi de yüksek duvarın dibinde, gölgelik yerde oturuyor. Arkada yuvarlakımsı kayalar silsilesi.

180620132643

Ben de onlara katılarak manzaranın keyfini çıkarıyorum. Aşağısı kamp kurduğumuz yer Heraklia Restoran. Bafa gölüne girinti yapmış gibi ama öndeki ağaçlar ada olduğunu saklıyor. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

180620132644

Elçek yapıyorum kendimi Bafa gölü manzarasına karşı. Kafamda mavi buff, gözümde güneş gözlüğü.

180620132647

Gölün sol tarafı, dün geldiğimiz yol tarafı. Kapıkırı köyündeki yeşillikler içinde kalmış evler zar zor görünüyor.

180620132645

Kapıkırı Köyü ve mavi külahlı minaresi olan cami.

180620132649

Athena ayak izi kayada oyuk biçiminde bırakmış.

180620132650

Altta Heraklia Antik Kenti Üstte Kapıkırı Köyü aynı resimde görüldüğü gibi antik dönemden kalan duvar üstüne çamur – taş karışımı ev.

180620132651

Yüksekte Athena tapınağının binası görünüyor.

180620132652

Kısa bir gezinin ardında yola çıkıyoruz , kahvaltılık alış verişi Gölyaka da bakkaldan yaptıktan sonra ilerideki kahveye varıyoruz. Kahvaltılıklarımızı çıkarıp duble çaylarımızı ısmarlayıp bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Kahveci de bize kendi yaptığı hurma zeytinden ikram ediyor.

Alper Güngör’ün dediği gibi  “Kahvaltının Mutlulukla Bir İlişkisi Olmalı” Masada üçümüz oturmuş durumda, masanın üstünde kahvaltılık malzemeler. Resmi çeken telefonu biraz titrettiğinden az bulanık çıkmışız.

180620132653

Kahveci çay ocağında odun ateşinde tavşan kanı gibi demlenen çayı bardaklara doldururken.

290620132976

Kahvecinin ilginç bir gülüşü var, eğer yolunuz buraya düşerse kahveciyi mutlaka güldürün. Tabi ki buraya kadar gelmeniz gerek. Güzelce bir kahvaltının ardından yola çıkma zamanı  geldi. Buralardaki yollardan hiç geçmediğimden yol durumunu bilmiyorum,  yol düz mü, yokuş var mı ? Artık ne çıkarsa bahtımıza. Bafa köyünden çıkıyoruz ve önümüze ilk rampa beliriyor, başlıyoruz tırmanmaya. Sıcak artmaya başlıyor, su içe içe tırmanırken arabanın biri yanımdan geçerken kornaya basıyor. Haliyle kim olduğunu çıkaramıyorum, araba az ilerde durup gelmemi bekliyor. Yanına varınca tanıyorum İzmir den bisikletçi bir arkadaşım Serdar. Selamlaşmadan sonra atla arabaya götüreyim diyor. Tabi ki ben kanmıyorum ona “arabadan in bisiklete bin” diyerek teklifini geri çeviriyorum. İş için Bodrum’a gidiyormuş. Uğurlar olsun diyerek yolumuza devam ediyoruz. Biraz daha tırmandıktan sonra Karacabel tüneline ulaşıyoruz. Tünel yeni yapılıyor, inşaat henüz tamamlanmamış.  Tünelin bir tanesi bitmiş, diğeri yapılıyor. Girişte tabelada yazan Karacabey tüneli 213 m.

180620132654

Bel deyince tırmanma da bitti bundan sonra iniş başlıyor, inişte bisikletlerimizi salıyoruz. 67 Km hıza ulaşıyorum, bu benim yeni hız rekorum. Önceki hız rekorum Belkahveden İzmir’e inişte 65 km hız yapmıştım. Bu hıza ulaşınca firenliyorum kendimi çünkü rüzgar sallamaya başlıyor, tehlikeye gerek yok. Düzlüğe inince karşımıza antik Euromos harabeleri beliriyor. Yolun solunda hemen girip bakıyoruz ki görevli ücretli deyince müze kartımın süresi dolmuştu biz de dışarından tapınağın muhteşem yapısının resimlerini çekmekle yetiniyoruz.

180620132655

Tapınağın uzun sütunları, kirişleri yüksekte tutuyor. Tam alttan çekiyorum sütunları.

180620132662

Sütunları yandan çekiyorum. Bu sütunlar dikine oyuklu yapılmış.

180620132660

Diğer yanda düz sütun üç tane, üstünde kiriş var. Daha önde bir sütun daha var ama sütun gibi yuvarlak değil. Sanki kirişi dikmişler gibi.

180620132661

Hazır tapınakta iken elçek resim çekiyorum üçümüzü. Hüseyin, ben ve İrfan yan yana. Gözlerimizde güneş gözlükleri takılı. Sütunlar yanda ve arkada.

180620132659

Kırık bir sütun parçasına yaslanıp resim çekiliyorum tapınak sütunları ile birlikte. Beni İrfan çekiyor.

180620132658

Aynı yerde bu kez ben İrfan’ı çekiyorum.

180620132657

Tapınağı tüm sütunları ile birlikte çekiyorum. Önde beş, yanda sekiz tane sütun var. Kirişler sağlam olarak sütunların üzerinde duruyor.

180620132656

Büyük sütunları ile ayakta kalmış tarihi eser az bulunur. Burada biraz oyalandıktan sonra yola devam ediyoruz. Bir süre gittikten sonra yol kenarında dut ağacı olan bir restoran  görüyoruz. Su da şarıl şarıl akıyor, hemen duruyoruz. Restoran sahibi yok, içeriye giriyoruz küçük bir havuza borudan su devamlı akıyor. Siyah dut ağacını şöyle bir silkeliyoruz ve düşen dutları toplayıp yıkıyoruz havuzda sonra afiyetle yiyoruz. Sularımızı tazeleyip dinlendikten sonra yola devam ediyoruz. Böylece Milas’a varıyoruz.

Milas giriş tabelasını çekiyorum. Tabelada Milas Nüfus : 54100

180620132664

Milas ta Karya bisiklet var sorarak nerede olduğunu öğreniyoruz. Ön lastiği yenilemem gerek. Sanayide olduğunu öğrenip oraya doğru devam ediyoruz. Sanayiye ulaşınca karnımız acıkıyor, bir lokantada duruyoruz. Canımız da kuru fasulye çekiyor, hemen ısmarlıyoruz. Gelen fasulye tabağını görseniz koca tabak içi fasulye dolu rahat doyarsınız. Bisiklet insanı bayağı acıktırıyor iştahı da kabarıyor yolda. Fasulyenin ardından az pilav yiyip anca karım doyuyor. Çaylarımızı içtikten sonra bisikletçiye gidiyoruz. Bisikletçi yok eşi bakıyor, telefonla çağırıyor eşini. Bize soğuk soda ısmarlıyor. Bir süre sonra bisikletçi gelip 28 inçlik dış lastik veriyor, hemen değiştiriyorum. Hoş beşten sonra yola çıkıyoruz.

Milas kasabası girişi, iki minareli bir cami sağda.

180620132665

Milas çıkışında Sağa giden yolu belirtir tabelada; Beçin, Ören. Altında da kahverengi zeminde Meçin kalesi 2, Keramos 42 kilometre yazılmış. Hüseyin ile çekiyorum tabelayı.

180620132666

Ufukta rampa görünüyor. Uzun mu uzun.

180620132667

Milas’tan sonra bir yokuş başlıyor akıllara zarar. Tam 9 km, yer yer yol yapım çalışmaları var. Ağır ağır çıkmaya başlıyoruz, hava iyice ısındı, asfalt yer yer erimiş. Zifte bulaşmadan kıyıdan gidiyorum yoksa lastiğe zift bulaştı mı hem zor çıkıyor hem de yolda ne denk gelirse taş, toprak, cam, diken ne varsa yapışıyor. Yokuş bitmek bilmiyor, suyumuz bitmek üzere. Tam bitmeye yakın yolu yapan işçilerden su istiyoruz, sağ olsunlar veriyorlar bir miktar su, onla idare ediyoruz. Benim 1.5 litrelik şişe de bitiyor, derken yokuş ta bitti nihayet. İniş başlıyor ve az ileride dinlenme yerine denk  geliyoruz. Çınarların altında kanalda su akıyor ve hemen 9 km çıkan ısınmış pistonları derede soğutmaya çalışıyorum.

Dere kıyısında masalar, sandalyeler. İki kişi oturmuş bir şeyler yiyor. Dere geniş, iki metre civarı. İki blok briket üstüne kalas üzerinde ben oturuyorum. Ayaklarım dere içinde. Dere geniş olduğu için su ayak bileklerime kadar anca geliyor.

180620132668

Pistonları soğuttuktan sonra bol bol duble çaylarımızı içiyoruz bisküvi ile. Sıcak havada harareti anca çay alır. Boş şişelerimizi su ile dolduruyoruz. Molayı bitirip yola çıktık. Yolun kıyısındaki emniyet şeridinde tek sıra gidiyoruz. Elçek ile kendimizi çekiyorum. Arkada İrfan ve Hüseyin.

180620132663

Bundan sonra Yatağan’a kadar tatlı tatlı iniş başlıyor. Güneş ufka dayandı, gölgelerimiz taş duvara vuruyor olduğu gibi. Üçümüzün yan yana gölgelerimizi çekiyorum duvarda.

180620132670

Yatağan’a yaklaşınca yol tek şeride düşüyor trafikte kalabalık olmaya başladı, kamyonlar vızır vızır. Burada termik santral var, tek bacasında duman çıkıyor. Tabelada; Yatağan Nüfus 18400 yazıyor. Tabelayı Hüseyin ile birlikte çekiyorum.

180620132671

Yatağan şehir merkezine doğru ilerliyoruz, hava kararmak üzere akşam oldu. Karnımız acıkmaya başladı, pilimiz de tükendi. Bakkalın birinden karpuz, peynir, ekmek alıp yan yolun kıyısında yiyoruz, karpuz kocaman 7 kg var ama öyle acıkmışız ki bir dilim kalıyor sadece, onu da Hüseyin naylon torbaya koyup bagajına bağlıyor. Karpuz peynir ekmeği yiyince kendimize geliyoruz ve Muğla’ya varmaya karar veriyoruz. Işıklarımızı yakıp gecenin serinliğinde pedal çevirerek Muğla’ya varıyoruz. Gecenin karanlığında Muğla tabelası Nüfus 62600 Rakım 625 yazıyor.

180620132674

Muğla’nın nüfusu bayağı azmış, gecenin ilerleyen saatlerinde şehrin merkezine varıyoruz. Şehrin parkında Gezi parkı  için platform oluşturmuşlar. Parktaki arkadaşlar bize çadır alanı olan parkı tarif ediyorlar. Biraz dinlenmek için dondurmacıda  oturup dondurma ile serinleyip  kalacağımız parka doğru gidiyoruz. Gece 12 de parka varınca uygun bir yer ararken Şafak Omaç’ın sesi geliyor Şafağın yanında diğer arkadaşları görüyoruz. Burada Ayşe Kuş ile tanışıyorum. Hoş geldin beş gittin muhabbetin ardından  çadırlarımızı kuruyoruz. Saat bir oldu ve yorgunluktan hemen uyuyoruz.

Horozlar bile sabah ötmesi için uykuya dalmışlar. Horoz kafesin üzerine tünemiş. Tüylerinin rengi sarı, kuyruğu ise siyah.

190620132675

Bu gün yaptığımız yol 104 Km civarı.

Bu günün yol haritası

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 2. gün

17 Haziran 20013 pazartesi

2. Gün Kuşadası – Söke – Bafa gölü

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

Öne çıkmış olan görsel. Bafa gölü kıyısında duvara üç kişinin ayakları dayanmış. Gölün ötesinde Beşparmak dağı.

170620132623

Sabah dinlenmiş olarak kalkıyoruz, ev sahipleri uyanmamış. Şortları, havluları alıp sahile doğru yürüyerek gidiyoruz. Sitelerde millet uyuyor hala, biz de yol kıyısında vişne, erik, kayısı ne bulursak koparıp sabah atıştırması olarak mideye indiriyoruz. Deniz kıyısı bir acayip, taşlı yosunlu. Denize girecek yer bakıyoruz, bu kadar yazlık var burada deniz berbat. Nasıl giriyorlar anlamış değilim ve dünyanın parasını verip böyle bir yerde yazlık alıyorlar. Bir aydan fazla da kalmıyorlar yılda toplam olarak. Neyse site sakinleri çözümü bulmuş denize girmenin, un çuvallarına kum doldurup denizde on metrelik bir iskele yapmışlar. Buradan denize girip yüzüyoruz. Eve döndüğümüzde ev sahipleri kalkmış. Hemen elektrik malzemelerini almaya gidiyoruz, malzemeleri aldıktan sonra bir priz monte edip bağlantısını buattan yapıyorum. Banyoda da duy dolap arkasına geldiği için duyu söküp kablosunu uzattıktan sonra işim bitiyor. Ne de olsa takımları bisiklette taşıyorum denk geldi elektrik işini hallediyorum. O kadar yemek yiyoruz evinde kalıyoruz. İşimiz bittikten sonra kahvaltı hazırlanmış, hemen oturup bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Kahvemizi de içtikten sonra her şey için teşekkür edip müsaade isteyerek yola çıkıyoruz.

Tabelada Söke 13, Aydın 62 Kilometre kaldığını gösteriyor. Altında sarı bir tabelada yuvarlak beyaz zemine çapraz siyah şerit boyanmış.

170620132599

Sitelerden ana yola çıktık ve burada yokuş başlıyor. Yani tırmanacağız birazcık. Söke yakın, ağır ağır çıkmaya başlıyoruz. Yokuş biraz yoruyor haliyle günün ilk saatlerinde. Yokuşu çıktıktan sonra çeşme görüyoruz hemen elimizi yüzümüzü hatta başımızı yıkayıp serinliyoruz, sularımızı tazeliyorum. Bende 1.5 litrelik ped şişe ve kadroda devamlı el altında içtiğim 0.5 litrelik ped şişe var, bunlara çuval diktirdim bir nebze güneşten koruyor. Çeşmenin başında biri ceviz reçeli satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik.

170620132600

Yokuşu çıktıktan sonra çeşme görüyoruz hemen elimizi yüzümüzü hatta başımızı yıkayıp serinliyoruz, sularımızı tazeliyorum. Bende 1.5 litrelik ped şişe ve ka satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik. Bir çırpıda iniyoruz Söke’ye. Söke girişinde kavşakta tabelada yazan; sol taraf Aydın, Didim, Bodrum yazıyor. Düz işarette Söke’ye gidileceğini belirtmiş. Bir de Türk bayrağı bağlanmış demire. Kadroda devamlı el altında içtiğim 0.5 litrelik ped şişe var, bunlara çuval diktirdim bir nebze güneşten koruyor. Çeşmenin başında biri ceviz reçeli satıyor ama almayıp yolumuza devam ediyoruz. Biraz düz ilerledikten sonra Söke’ye doğru inişe geçtik.

170620132602

Efeler diyarındayız, Efe heykeline selam vererek şehir merkezine doğru pedallıyoruz.

170620132603

Merkezde Sarızeybek bisiklete uğruyoruz, burada Hüseyin vites tellerini değiştiriyor. Ben de bir korna alıyorum, yolda giderken bisiklet zilini kimse duymuyor, kornayı çalınca insanlar arkasına dönüp beni fark ediyor ve yol veriyorlar. Dükkan sahibi korna için para almıyor, bizim gibi gezginlere bir katkım olsun diye hediye ediyor. Hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Dükkanın içinde duvarlara bir çok bisiklet asılmış. Hüseyin bisikletine vites tali taktırıyor ustaya. Hüseyin’in üstünde kırmızı rüzgarlık var. Yerde çocuk bisikletleri.

170620132604

Sarızeybek bisiklet dükkanının önünde Hakan Sarızeybek ile hatıra resmi çekiyoruz. Hüseyin, Hakan Sarızeybek, ben ve İrfan.

170620132605

Bisikletçide işimiz bittikten sonra yola devam ediyoruz. Söke çıkışında tabela bize yönleri gösteriyor. Sol yön Didim, Milas, Bodrum. Düz giden yol ise Güllübahçe, ve antik kentler Priene 11, Miletos 32 Kilometre olarak belirtilmiş. Antik kentlerin zemin rengi kahverengi. Biz sol tarafa gideceğiz.

170620132606

Söke ovasında yol düz asfalt kaymak gibi bir de rüzgar arkamızdan esince pedala iyice asılıyoruz. Hızımız 35 – 40 km/hıza ulaşıyor. Yolda giderken elçek resim çekiyorum. Arkamda İrfan beni takip ediyor.170620132608

Yol düz devam ediyor, tabelada düz olarak Didim, Milas, Bodrum. Sola Sarıkemer, antik kent Myus. Önümde İrfan, az ileride Hüseyin gidiyor.

170620132609

Büyük Menderes Nehri köprüsünden  nehrin aşağısını çekiyorum. Nehir yağan yağmur nedeni ile biraz çamur renginde akıyor. Etraf yemyeşil.

170620132612

Yeni bir kavşağa yaklaşıyoruz. Tabela düz olarak Milas Bodrum yönünü gösterirken sağ taraf ise Didim, kahverengi zemine Didyma, Altınkum tarafına gidileceğini belirtmiş.

170620132611

Akyeniköy kavşağında mola verdik. Öğle yemeğini burada yiyip çay içerek gölgede dinleniyoruz. Resimde İrfan ve Hüseyin masaya oturmuş dinlenirken.

170620132614

Yolda güzel bir uçurtma uçuyordu fotoğrafını hemen çektim. Uçurtmanın altında Türk bayrağı takılı uçması ayrı bir güzellik katmış gökyüzüne. Uçurtmanın kuyruğu beyaz ve uzun dalgalanıyor.

170620132618

Akyeniköy kavşağında bir kadın heykeli barış ve paylaşmayı simgeleyen dal ve meyveyi ellerinde tutuyor.

170620132613

Moladan sonra yola koyuluyoruz, rampalar başlıyor. Hava iyice ısındı, güneş tepemizde bol su içiyoruz. Yer yer duble yol çalışmaları var, ara sıra yol toprağa dönüşüyor. Trafik tek şeritten işliyor. Hava sıcaklığından asfalt bizi bu halde görünce halimize ağlamaya başlıyor o derece yani.

170620132622

Nihayetinde Bafa Gölü görünüyor ve hafiften bir serinlik gelmeye başlıyor, su hayattır. Gölün öte tarafında dağlar var.

170620132620

Şimdi bu yapılan duble yollar iyi güzel ama çeşmeler kayboluyor ve yok denecek kadar az. Haliyle bol su bulundurmamız gerekiyor, ne de olsa Haziran ayındayız ve güneşin en dik olduğu günlerdeyiz. Bir de öğlen sıcağında yoldaysan. Nihayet bir çeşme görüyoruz hemen serinletici çalışmalar başlıyor, başımı komple yıkıyorum, bol bol su içiyor, şişeleri ful dolduruyoruz. Bir daha nerede çeşme bulabiliriz bilemiyorum. Zaten İrfan der ki her gördüğün çeşmeden suyunu içeceksin, biz de öyle yapıyoruz bol bol içiyoruz. Çeşmenin karşısında bir teras var, gözleme ayran yazıyor ama kimseler yok. İki masa birkaç sandalye var. Hemen oturup dinleniyoruz. Ne de olsa iki pistonumuz var, yokuşlarda ısınmış onları da soğutmak gerekiyor. Ayakları duvarın üstüne koyuyoruz üçümüz. Göl manzarasında serinliyor kokmuş ayaklar. Karşıda Beşparmak dağı.

Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum

170620132623

Fotoda üç çift piston göl manzarasında hava ile soğutma çalışmalarını görüyorsunuz. Sağ elimle üçümüzü elçek ile çekiyorum.

170620132624

Pistonları soğuttuktan sonra yola koyuluyoruz, bir süre sonra Hüseyin’in yolculuklarında devamlı mola verdikleri odun ateşinde çay, gözleme yapan yere varıyoruz , acıkmaya da başlamıştık. Birer gözleme ve yanına da ayranları ısmarlıyoruz. Gözlemeler pişesiye kadar hamakta dinleniyoruz, hatta burada geceleyelim diye de düşünmedik değil ama hedefimizde Kapıkırı var ve göl kıyısı daha güzel olur düşüncesindeyiz.

Hüseyin hamağa uzanmış bir poz çekiyorum

170620132625
Ben de yatıp çekiliyorum bir poz.

170620132627

İrfan da bizim yaptığımızı yapıp hamakta bir poz çekiliyor.

170620132628

İki pistonu hamakta soğutma çalışmaları devam ediyor. Yattığım yerden ayaklarımı çekiyorum hamakta.

170620132630

Burada dinlenirken yoldan bir bisikletçi geçiyor sesleniyoruz bağırıp ıslık çalıyoruz ama sesimizi duymuyor ve hızla gelip geçiyor. İrfan “bu arkadaş Kapıkırı’na gidiyor mutlaka diyor”.  Biz de “eh” diyoruz ve yola çıkıyoruz. Bafa köyüne varıyoruz, burada durmayıp Kapıkırına doğru yola devam edip 1 km içeride bir kahvede mola veriyoruz. Duble çaylarımızı söyleyip sularımızı tazeliyoruz. Arkadan bir de kahve değmede yanında yat, kahve 75 kuruş, hayret ediyoruz. Odun ateşinde üstelik, odun bol LPG tüp pahalı geliyormuş kahvecinin dediğine göre. Molanın ardından yola devam ediyoruz.

Gölkaya köyüne varıyoruz, burada yemeklik ve kahvaltılık alışveriş yapıyoruz, akşama menemen yapacağız. İki bisikletçi yolda giderken tabela ile resimlerini çekiyorum. Tabelada Gölkaya, altında da Bohçacı, dilenci, hurdacının girmesi yasaktır. Muhtarlık yazısı yazılmış.

170620132632

Güneş ufukta batarken durup uğurluyorum. Güneş son ışıklarını batmadan önce parlaklığı iyice artmış.

170620132633

Yolda giden İrfan ve karşıda Beşparmak dağının muhteşem kayalıkları. Tarihteki adı Latmos dağı.

170620132634

Heraklia antik kentinin başlangıcı olan surların duvarları göründü.

170620132635

Aynı zamanda nekropol alanındayız, yani mezarlıkta. Mezarlar da kayalar sanduka biçiminde oyulmuş. Kapağı da iri bir kayadan kalın olarak yapılmış. Haliyle çok yıllar evvelinden kapak yana açılıp mezar soyulmuş.

170620132637

Hüseyin’i bir poz çekiyorum arkada surlarla beraber.

170620132639

Taş duvarda kemerli kapı kalenin kapısı olmalı.

170620132640

Kapıkırına varıyoruz, kamp atacak yer araştırırken önümüze plaj gibi bir yer çıkıyor, buraya kamp atabilir miyiz diye konuşurken bize biri sesleniyor. Bakıyoruz Eskişehir den İrfan Akkaya bizi çağırıyor gelin buraya diye. Biz de yanına yaklaşıyoruz İrfan beni tanıyor merhaba urimbaba diyor ama ben kim olduğunu çıkartamıyorum. Bisiklet camiasında o kadar ismini bilmediğim tanıdık var ki anlatamam. Bende de hafıza zayıflığı var isimleri aklımda tutamıyorum. ( İrfan Akkaya kusura bakma ), yoldan geçen oymuş. Neyse iyice tanıştıktan sonra burada kalabileceğimizi sadece bira içmenin karşılığında olduğunu söyleyince yerin sahibiyle konuşuyoruz. Bize kalabilirsiniz diyor. Heraklia Restoran mekan sahibi Hüseyin Tiryaki. Tahta çardaklara yerleşiyoruz, şortumu giyip göle giriyorum, duş ta var duşumu alıp restoranda biralarımızı göl manzarasında içiyoruz. Biralar bittikten sonra menemeni pişirip yiyoruz. Hep beraber sohbet ediyoruz . İrfan Akkaya  erkenden yola çıkacağım köy yollarından Belen kahvesinden gideceğini öğle sıcağında bisiklet sürmediğini akşam üzeri yola devam  edeceğinden yatmağa gidiyor. Biz de bir süre sonra uyku tulumlarına girip yatıyoruz. Bu gecede çadır kurmuyoruz.

Bu gün 77 km yol yapmışız.

Yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc