Etiket arşivi: çay

Keşan Trakya Bisiklet Turu 13. Gün

14 Eylül 2013 Cumartesi

Karadeniz ucunda bir günlük tatil

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Genişliğin Ölçüsünü Alırken

 

Yakalamak boşluğu boşa gideni boş günleri

Aynı suda yıkanmak aynı düşü görmek tekrara dokunmak

Ters tepmek geri saymak hemen aniden kıstırmak

Cesareti esaretten ayırıp çark etmek

 

Yoğun düşünmek çoğul gütmek tek teker üstünde

Kendine durmak kendi dünyanda kendi hesabına

Toptan sevmek tümden ayrılmak bütünün ucunu bulmak

Anlamak / Anlamadan yaşayanlardan öğrenmek

 

İz sürmek yüreğinin göz attığı yerde çadır kurmak taht kurmak

Yıldırımları parlamak şimşekleri çakmak yük atmak

Ağırlığını ölçmek uzunluğun / Genişliğin ölçüsünü almak

Tadına varmak şimdiden her şeyden önce ve geç kalmadan

Agim Rıfat YEŞEREN ( Kısa Kollu Palto Şiir kitabından Prizren KOSOVA )

 

Öne çıkmış olan görsel, etrafı sazlık olan göl manzarası, lagün.

1409201337011

Dün akşam toplanan bulutlar derin uykudayken birden bire lodos fırtınası ile beni uyandırdı. Dışarı çıkıp şöyle bir etrafı gözlemledim; rüzgar deli gibi esiyordu, ağaçlar bir o yana bir bu yana rüzgarın şiddetine kendini bırakmış, sallanıyordu. Hava lodos rüzgarıyla resmen patlamıştı. Nerdeyse ev uçuyordu pencereden. Lodos karadan esince longoz ormanı deniz gibi kara yeşil renkte dalgalanmakta. Henüz yağmur yok. Hava; anlayabilir misiniz bilmem ama benim için çok güzeldi. İğneada’ya kadar Güneşli mavi bir gökyüzü altında, ara sıra bulutlandı ama fazla rüzgar yoktu. Şiddetli rüzgar ağaçların dallarına ve yapraklarına değerken çıkardığı sesler müthişti. Bazen çatırtılar geliyor, sanırım zayıf dallar kırılıyordu bazı ağaçlarda. Her yandan sesler geliyordu. Yalnızca senfoni orkestrası biraz ritmini hızlandırmıştı sadece o kadar.

Deli rüzgar ormanın içinde zayıf, çürük ne varsa silip süpürüyor, tertemiz yaparak ardından yağmuru ile yıkayıp paklıyordu. Ve ben bu havayı seviyorum. Bir süre dolandıktan sonra yağmur başlayınca çadırımın içine girdim. Girer girmez de yağmur öyle yağmaya başladı ki anlatılmaz. Rüzgarla beraber çadırın her tarafına yağmur damlaları vuruyordu. Çadırım eski olduğundan suyun girmesi kaçınılmaz. Çadır dostum genç şair Feyyaz Alaçam’dan bana hatıra. Kim bilir kaç binlerce kilometre yol yapmış en güzel yerlerde kurulmuş, güneşli günler, fırtınalı havalara göğüs germiştir. Ben ona güveniyorum, bu fırtınayı da atlatacaktır. Hal böyle olunca cep telefonu ve eşyalarımı naylon torbanın içine koyarak ne olur ne olmaz diyerek ıslanmasını engelledim ilk önce.  Çadırı ağaçların altına kurmama rağmen yağmurun ve fırtınanın etkisini ağaçlar koruyamadı. Yıldırımlar her yöne düşerek  ışıkları çadırımın içini bile aydınlatıyordu, ardından gök gürültüsü. Ortalık gümbür gümbür, çatur çutur sesleri dinliyorum.

Bir süre sonra çadırın içine sular girmeye başladı, küçük göletler oluşunca havlu ile suları alıp çadırın altından dışarı sıkarak boşaltmaya çalıştım. Fırtına öyle şiddetliydi ki neredeyse çadırı yere yapıştıracaktı. İçinde ben olmasaydım büyük bir ihtimalle çadır uçup gitmişti. Ellerimle rüzgarın estiği yöne doğru çadırı içten tutarak yatmasını önlemeye çabaladım, polleri de kırabilirdi fırtına. Arada sular çoğalınca havlu ile boşaltma işlemine de devam ettim sürekli olarak. Altımda mat ve şişme mat olunca uyku tulumu ıslanmıyordu, bu iyiydi. Fırtına ve yağmurun ne kadar süreceği belli değil. Fırtına ve yağmur gece 02:30 da başlamıştı. Hemen hemen 2.5 – 3 saat kadar sürdü mücadelem, uykum olmasına rağmen fırtınanın dinmesini bekledim. Fırtına durunca yağmur normal yağmaya başladı. Son kez çadırın içindeki suları havlu ile boşaltıp yattım ve sabaha kadar deliksiz uyudum.

Fırtınalı yağmurlu güzel bir gecenin ardından yepyeni bir güne uyandım. Doğa temizliğini yapmış yeni bir güne başlamıştı. Hava açık ve Güneş pırıl pırıldı, sanki Güneş yağmurda yıkanmış gibiydi. Her ne kadar az uyusam da 08:00 gibi kalkarak elimi yüzümü yıkayıp çadıra girerek eşyalarımı piknik masasına taşıyıp seriyorum. Bisikletimdeki çantaları naylonla örtmemiştim, her şey ıslanmış vaziyetteydi. Çadırı, uyku tulumu, matları, ıslanan elbiseleri, çantalarda ıslanan eşyaların hepsini güneşe kurusunlar diye serdim. Akşamdan kahvaltı için ekmek almıştık. Çay demleyerek güzelce kahvaltımızı yaptık  can ile birlikte. Bu gün dinlenme günümüz ne de olsa. Kahvaltının ardından bir de kahve pişirerek kafimize keyif kattık. Elçek ile kahve içerken resmimizi çekiyorum Can ile birlikte.

1409201336981

Bu da sevimli bekçimiz, o mu bizi bekliyor yoksa biz mi onu bekliyoruz? Kim bilir geceki fırtınadan korkmuştur garibim. Biraz ekmek vererek karnını doyuruyoruz. Açık kahve – beyaz renkli köpek yere oturmuş bize bakıyor.

1409201336991

Kamp yaptığımız yerin yanında  erikli gölü var. Derelerin deniz ile bağlantısı olmadığından göle dönüşmüş. Gölde sazlar ve çeşitli bitkiler sarmış durumda. Ördekler başta olmak üzere çeşit çeşit kuşları da görmek mümkün. Bazılarını görmesek te seslerini duyabiliyorum. Gölde avcılar da mevcut ördek avlamaya çalışıyorlar. Ağaç tabelaya oyma olarak Erikli Gölü sola ok işareti yapılmış.

1409201337001

Gölün bir resmini çekiyorum göl kıyısından. Etrafı kısa sazlıklarla sıkı olarak çevrelenmiş göl. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1409201337011

Ayrılık Sevdaya Dahil
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın

En görkemli saatinde yıldız alacasının

Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader

Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın

Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları

Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan

Onu çok arıyorum onu çok arıyorum

Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları

Bir yerlere yıldırım düşüyorum

Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan

Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu

Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş

Tedirgin gülümser

Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili

Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar

Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili

Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar

Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu

Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte

Yansımalar tutmuş bütün sahili

Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var

Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil

Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil

Çünkü ayrılanlar hala sevgili

 Atilla İlhan

Burası da derenin denize ulaşmaya çabaladığı kesim. Dere ne kadar çabalasa çabalasın Deli poyraz estiğinde kudurmuş dalgaların getirdiği kum ile her zaman derenin önünü keserek galip geliyor. Longoz oluşumunu anlatan belgelere göre derelerin getirdiği alüvyonlarla önünün kapatıldığını açıklıyor. Bence öyle değil, sahildeki derenin denize kavuşmaya çalıştığı yeri görünce durumu fark ediyorum. Öyle alüvyon göremedim ortalıkta, sadece kumsal var denize kadar. Kumsalın karaya olan derinliği gösteriyor ki 5- 10 metrelik dev dalgalar anca böyle bir kumsal yapabilir. Zaten bir günlük bir poyraz fırtınası yetiyor sahili kumlar içinde bırakmaya. Kapanan dere ağzı bunu aylarca açmaya uğraşıyor, Ama zamanı yetmiyor kendine yatak açmaya. Yine bir fırtına kumlar dere ağzını yine kapatıyor. Karadeniz muhteşem.

1409201337021

Gece o kadar fırtına ve yağmura rağmen dere kendine yol yapıp denize ulaşamamış. Bu aynı Mecnun’un Leylasına ulaşamaması gibi bir aşk meselesi sanki. Dere denize aşık Deniz de dereye, tutkulu bir aşk. “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” . Umutsuz bir aşk, umarsız. Sevdaya dair.

 

Taş Sekmez Dere Ağıtı

 Yüzüm güneşe

Sırtım dünyaya yaslı

Göbek deligimde yosunlardan bir bahar

 Gök

Mavilemesine mavidir de

Balık oynamaz yüregimde, taka yüzmez

Bir taş sektirenim bulunmaz içerde

 Kara (olma) deniz

Yakın ol

 Sana

Dört adım

Uzakta olmak

Kurutacak beni…

Feyyaz Alaçam

 

Derenin denize kavuşmaya çalıştığı yer, önü yükselmiş kumsal, ardı deniz. Karadeniz.

1409201337031

Gördüğünüz sahil muhteşem Karadeniz’in en batısı. Fırtına sonrası dinginleşmiş gök yüzü, bulutlar yükünü boşaltmış, sakin esen lodosa kendini bırakıp süzülüyorlar pamuk tarlası gibi.

1409201337051

Hava lodos olduğu için Karadeniz sakin, sadece dip dalgası belirli zaman aralıklarıyla sahile kendini bırakıyor.

1409201337071

Tüm gün boyu tembellik ediyorum. Sahilde kah dolaşarak kah denize girerek  tembellik hakkımı kullanıyorum. Arada tembel olmak, dinlenmek gerek, makine değiliz, acelemiz de yok. Denizin de girilecek en güzel ayındayız; Eylül ayı. İğneada da yaz 1 ay sürüyormuş anlattıklarına göre. Diğer aylarda çoğunlukla fırtınalı, soğuk ve yağmurlu oluyor. Kış günleri de soğuk ve kar yağışlı. Zaten İğneada’nın sahilinin önü açık, fırtınalar her an patlayıp ortalığı hallaç pamuğu gibi dağıtınca sakin günler de az oluyor. Kendimi Karadeniz ile birlikte elçek resim çekiyorum.

1409201337081

Kamp yaptığımız alanın önüne yol yapılmış limana doğru. Yolda yüksek yapılmış dev dalgalar bozmasın diye, bir nevi set biçiminde olmuş. Kamp alanı da deniz seviyesinin biraz altında.

1409201337091

Uçsuz bucaksız Karadeniz, Av yasağı 1 Eylülde bittiğinden balıkçı tekneleri balık tutmak için denize açılmışlar. Karadeniz de nasiplerini tutup limana dönüyorlar. Ufukta balıkçı teknesi.

1409201337101

Tembellik güzel şey, ara sıra yapmalı. Geceki fırtınadan sonra havanın sakin olması iyice cıvataları gevşettim. Sanki bitlerim kabardı.  Öğle yemeğinden sonra biraz çadırda kestirdim. Özlemişim akşam 5’te şekerlemeyi. Akşama kadar eşyaların hepsi kurudu ve bagaj çantalarına yerleşti. Mavi boyalı piknik masasında oturmuş güneşleniyorum. Arkamda bisikletim KUZ ve mavi çadırım. Hepsi de güneş altında.

1409201337121

Kamp yeri gerçekten çok güzel bir yer. Bir tarafında göl, bir tarafında deniz, ayrıca ağaçlar. Doğanın içinde kamp atmışız gibi geliyor. Sezonda kim bilir kaç para ister bir çadır yer için? Kim bilir? Piknik masasında oturmuş, KUZ solda, arkada turuncu büyük bir çadır kurulu ama kimse yok.

140920133713

Ağaçların Yaprakları ve meyveleri duta benziyor ama dut değil. Sakın aldanıp yemeyin. Değişik bir ağaç.

1409201337151

Gün içinde dinlenerek geçtikten sonra akşam yemeği için kasabaya giderek balık ekmek yiyerek karnımızı doyurduk. Akşam için bir kaç bira aldık. Ardından kamp alanına dönüp yanımıza aldığımız biraları içerek sohbete başladık. Şimdi İzmir’e dönüş yolundan nereden gideceğiz diye haritadan bakarak yolumuzu belirledik. Benim düşüncemde Kıyıköy’e uğramaktı fakat kıyıdan yol olmadığı için bu fikirden vaz geçtik. Bu bize 2 gün fazladan yolda olmamız demek. Dönüş yolumuz kabaca Demirköy – Pınarhisar’ın yanından Ahmetbey köyü. Ahmetbey de kasap köftesi meşhur olduğunu söyledi Can. Daha önce yemiş kasap köfteyi. Sohbet ettiğim kişiler de Ahmetbey de kasap köfte yemeden geçmeyin diye tavsiyelerde bulundular. Oradan Muratlı – Tekirdağ , arabalı vapur ile Erdek. Erdek’ten şöyle cetvelle düz bir çizgi çizerek sırasıyla Edincik – Gönen – Balya – İvrindi – Dereköy – Bergama. Çanakkale yolundan Aliağa. Metro ile Alsancak ve sahilden aheste aheste ev. Artık yolda ne olur bilinmez diyerek konaklayacağımız yerleri belirlemedik. Duruma göre nerde akşam orda sabah olacaktı. Bunu yola bıraktık. Yol en iyisini bilir. Böyle çene çalarak akşamı ediyoruz. Artık yatma vakti geldi, birbirimize iyi geceler diyerek çadıra girip tatlı bir uykuya dalıyorum.

Bu gün dinlenme ve tembellik günü olduğu için yol yapmadığımızdan Kilometre falan yok.

Gökova Bisiklet Turu 10. Gün

25 Haziran 2013 Salı

Akyaka – Köyceğiz

Üç Dengesizin Bisiklet Maceraları.

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Herkesin , gidebileceği bir yeri olmalı

Çünkü öyle bir an olur ki , insanın mutlaka bir yere

Gitmesi gerekir

Tyodor Dostoyevski

Öne çıkmış olan görsel, iki yanda dev okaliptus ağaçlarının gölgesinde giden bisikletçiler.

190620132685-300x225

Sabah erken kalkıyoruz yeğenim 08:00 de  minibüsüne binmesi gerek Denizli’ye gidecek. Kahvaltıyı hazırlayıp yiyoruz bir güzel. Yeğeni gönderip ardından el sallıyoruz. Bulaşıkları yıkayıp ardından birer sabah kahvesi. Yıldızın ön lastiği dün geceden inikti, söküp yamadıktan sonra eşyalarımızı toplayıp bisikletlere yüklüyoruz ve köpeklerle vedalaşmayı da  ihmal etmiyoruz. Koko ve Sonya çok sevimliler, hep oyun oynamak istiyorlar. Yolcu yolunda deyip evden çıkıyoruz. Ana caddeye inince Yıldızı’n bisikletinin bu sefer arka lastiği patlıyor. Sabah sabah hayırdır deyip lastiği onarmaya başlıyoruz. Yapacak bir şey yok, bisikletçinin kaderi. Benim arka tekerlek sakat onun için sevgili arkadaşım Serkan Taşdelen’i arıyorum. Kendisi Muğla’da yaşıyor, yakın zamanda bisikletçi dükkanı açmıştı. Serkan’dan dış lastik temin edebilir miyiz diye soruyorum,  şu an bisiklet turunda Tokat dolaylarında pedal bastığını, yardımcı olamayacağını bildiriyor. Ben de sağlık olsun diyorum.

Serkan Taşdelen tüm Türkiye’yi hemen hemen il ve ilçelerini bisikleti ile dolaşmış ve dolaştığı yerleri resimli roman gibi anlatarak bisikletçilerle paylaşan çok değerli bir insan. www.pedalla.com Sitesinde maceralarını okuyabilirsiniz. Aynı zamanda benim hocamda sayılır, bana bisikletle gezgin virüsünü bulaştıran Serkan’dır. Kendisi  Türkiye de ilk defa katlanır bisikletleri buluşturup festival yapan birisidir. Ayrıca Kaunos bisiklet buluşması adlı bisiklet turunu da yapıyor. Eylülde 2. sini düzenleyecek bu yıl. Umarım katılabilirim.

Serkan Taşdelen cep telefonu ile bisiklet sürerken elçek resim çekiyor. Kendi yüzü ve arkasında ben bisiklet sürerken.

DSCN74681-300x168

Yıldızın lastiğini onarıp Akyaka’dan ayrılıyoruz. Gökova’da eski yolda Okaliptus ağaçlarının gölgesinde ilerliyoruz, keşke bütün yollar böyle olsa. Bu yol  Marmaris yolu. Yolun iki yanında dev okaliptus ağaçları var, üç bisikletli yolda gidiyor.

190620132685-300x225

Köyceğiz yoluna doğru dönüyoruz. Yol düz ve ovalık, yer yer yol yapım çalışmaları var. Tabelada Köyceğiz – Antalya düz olarak gittiğini belirtmiş. Sola doğru Ula -Kale yolunu gösteriyor. Bizim gittiğimiz yol D – 400 ana karayolu. 400 Metre sonra yolun daralacağını işaret eden tabela konulmuş. Yol kıyısında İrfan gidiyor.

250620132811

Arka lastik sorun çıkarmadan gidiyor şimdilik problem çıkarmayacak anlaşılan. Kızılyaka köyünü gösterir tabela önünde durup nefesleniyorum. Yol yeni asfalt ile kaplanmış.

250620132810

Yolumuz bu gün az, 35 km civarı, fazla sıcağa kalmadan Köyceğiz’e vardık. Köyceğiz tabelasında yazdığı kadarı ile Nüfus: 8900. Köyceğiz deresinin üzerindeki köprüde resim çekiyorum. Dere akmıyor şimdilik, her halde yağmur yağdığı zamanda akıyor.

250620132812

Köyceğiz’e hep gelmeyi düşünürdüm, hep sanal ortamda resimlerde gördüğüm yeri şimdi gözlerimle bakıyorum. Resimlerde gördüğüm gibi gerçekten güzel bir ilçe, binaları bahçeli evleri gayet düzenli ve bakımlı. Yüksek bina pek görünmüyor, adı gibi köy olarak kalmış evleri. Ana yoldan şehir merkezine doğru girince ilk meydanda Tarkan bisiklet hemen önümüze geliyor, kimseye sormadan. Tarkan’la hoş geldin beş gittin muhabbetinden sonra derdimizi anlatıp lastiğimizi değiştirmesini söyleyip çayları içiyoruz. Lastik derken bakıyoruz ki jantı firen papuçları iyice aşındırmış, yanaklarda derin izler var her an yolda bırakabilir.  Göbeğe bakıyoruz o da gidici, zaten telin biri Bozburun’a giderken kopmuştu, eee hadi onu da değiştirelim. Allahtan kaset dişliyi yeni değiştirmiştim, neredeyse arka tekerlek komple değişti. Fren papuçlarını da değiştiriyoruz. Tarkan’da hadi şuna iki ayak sehpa takalım diyor, ben de olur mu deyince olur olur diyerek takıyor.  Benim bisikletime olacağını bilseydim daha önce taktırırdım. Tarkan arka dış lastiği zırhlı olarak takıyor. Ön lastiği yeni değiştirmiştim gelirken Milas’ta. Yedek olarak bir iç lastik ve yama takımı alıyorum oh gel keyfim yani. Jant komple değiştiği için akort ayarı biraz uzun sürüyor ve biz de acıkıyoruz. Yan tarafta ev yemeği yapıyorlar. Biz de melemen ısmarlıyoruz fakat Yıldız acı biber koyma deyince kadıncağız menemeni bibersiz pişiriyor mecburen öyle yemek zorunda kalıyoruz. Yemeği yedikten sonra Yıldız da coşuyor gidonu kelebek gidonla değiştiriyor, tam tur bisikletçisi oldu, bir de dış lastiklerini de değiştirince orada akşamı ediyoruz. İrfan sadece dikiz aynası taktırıyor. Bu arada ben de merkeze gidip bankada işlerimi halledip geliyorum. Köyceğiz’li bisikletçiler Tarkan bisiklette buluşuyorlar, burada bisikletçilerle tanışıp çay içiyoruz.

Dükkan önünde Tarkan ile dördümüz resim çekiliyoruz.

260620132818-300x225

Nasıl olsa burada akşamı yaptık yakın bir yerlerde kamp atarız diye Tarkan’a ve Köyceğizli arkadaşlara danışıyoruz. Onlarda bize Yuvarlak çaya gidin orası güzel diyor. Akşam yemeği için marketten alışveriş yapıyoruz. Yıldızın kilometresi çalışmıyor bu yüzden kilometreyi Tarkan’a tamir etmesi için bırakıp Yuvarlak çaya doğru yola koyuluyoruz.

Hafif rampa çıkarak  gidiyoruz. Bir müddet gittikten sonra hafif iniş ve çıkış olan bir yerde İrfan toprakta lastiği kayıp düşüyor ve hemen ayağa kalkıyor bayağı çevikmiş. Biraz yara bere var ufak tefek, hemen ilk yardım çantalarını çıkarıp gerekli müdahaleyi yapıyoruz.  Aracın biri hastaneye götüreyim diyor! ( insanlık ölmemiş ), bizde olur deyip İrfan’ı bisikletine beraber arabaya yükleyip Köyceğiz’e yolluyoruz. Yıldızla ben Köyceğiz’e dönüyoruz. Hastaneye gelince bakıyoruz İrfan dışarıda, gerekli müdahaleyi yapıp filmini bile çekmişler. Neyse kırık çıkık  ve önemli bir şey olmadığını öğrenince rahatlıyoruz. İrfanı getiren araç para istemiş İrfan da 1o lira vermiş. ( İnsanlık ölmüş )

Hastane bahçesinde oturup konuşuyoruz ne yapalım diye. İrfana turu burada bitirip otobüsle İzmir’e dönelim diyoruz. İrfan da hayır kendimi iyi hissediyorum tura devam edelim diyor, ne olacak Dengesiz! ne de olsa. Köyceğiz’den arkadaşım Asuman Şen’i arayıp kalacak bir yer soruyoruz o da bize göl kıyısında kamp alanı var belediyeye ait orada kalabilirsiniz diyor. Hava da karardı bu arada. Belediye kamp alanını buluyoruz, içeride kamp görevlisi bizden ücret isteyince orada kalmak istemediğimizden dışarıya çıkıp göl kıyısında çeşmeye yakın bir yerde oturup ilk önce yemeğimizi pişirip karnımızı doyuruyoruz. Çay keyfimizi de yaptıktan sonra kafeteryada çalışan arkadaşa plajda kalabilir miyiz diye soruyoruz, o da kalabilirsiniz deyince hemen uygun bir yere çadırlarımızı kurup yerleşiyoruz. Daha sonra kafeteryadan biralarımızı alıp kumsalda oturup Dolunayın göle güzelliğini yansıtmasını seyrederek Köyceğiz göl gecesinin keyfini çıkarıyoruz.

Gece karanlık, Dolunay tüm güzelliğini göl yüzeyine yansıtıyor. Solda Köyceğiz sahilindeki lambaların sarı ışıkları göle yansıyor.

250620132813

Göl yüzeyine vuran Dolunayın ışığı hafif dalgalı su yüzeyinde kıvrımlı patika oluşturmuş.

250620132814

Göl kıyısında akşam keyfimizi sonuna kadar yaşıyoruz, hava sakin, göl sakin. biz de bu sakinliğe ayak uydurup dinliyoruz sakinliği. İrfan yaraları açıkta olarak çadırına girip yatıyor. Biz de yatıyoruz çadırlarımıza girip.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 56 Kilometre civarı.

Bu günkü yol haritamız

Powered by Wikiloc

 

Gökova Bisiklet Turu 5. gün

20 Haziran 2013 perşembe

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Gökova Bisiklet Turu 2. gün

Öne çıkarılmış görsel, Ören denizinde balıklama denize atlarken.

1052200_10151662596674861_1207235924_o

Sabah erkenden uyanıyoruz, eşyaları ve çadırları toplayıp bisiklete yükledim. Ardından kahvaltımızı yaptık.  Yeğenimin evine gidip sabah kahvesini beraber içiyoruz. Evi zemin kat, küçük ama  bahçesi var, bahçede iki sevimli oyun sever iki köpek. Biri fino cinsi, adı Koko. Diğeri haski kırması, kulağın biri düşük, diğeri dik. Adı da Sonya Bana hemen alışıyorlar, başlıyoruz oynamaya. Nedense hemen hemen bütün köpekler oyun oynamayı seviyor, aynı zamanda kendilerini sevip okşamalarını istiyor. Yeğenim ile birlikte resim çekiliyoruz.

200620132693

Bu Sonya, yeğenim sokakta bulup sahiplenmiş. Evde beslenip bakımı yapılınca renk gelmiş kahverengi – beyaz tüylerine. Sonya dişi olduğundan kısırlaştırılmış. Sonya duvarın dibinde oturmuş dinleniyor. Epey oynadık, yoruldu garibim.

200620132694

Bu da Koko, kısa bacakları, kalın gövdesi olduğu halde yorulmamışa benziyor. Hala yeğenimle oyun oynamak istiyor.

200620132695

Kahvemizi içtikten sonra kamp alanına dönüyorum, kamp yerinde kimse kalmamış bir tek benim bisikletim duruyor. Hemen yola  çıkıyorum. Benim gibi bir kaç kişi daha var geç çıkmış onlara yetişip geçiyorum. Çam ormanın içinde ilerliyorum, çıkışlar başlıyor, bazen bayağı çıkıyoruz, sonra iniş, ardından yine çıkış, yol böyle gidiyor. Deniz bir görünüyor bir yok oluyor, kıyıyı bazen hiç göremiyorum, yamaçlar dik olduğu için yolu kıyıdan uzağa yapmışlar. Tabi ki güzel manzaralar görünce durup video ve resim çekiyorum ve geride de kalmıyorum. Çam ormanı arasından deniz görüntüsü.

200620132696

Çam ormanında giden yol ve yalçın kayalıklı koca dağ.

200620132697

Hava sıcak, yokuşların eğimi, de % 10 ve daha fazlası olunca haliyle vücudumdan ter boşanıyor, bol bol su içiyorum. İzmir bisiklet derneğinin arabası yolda bize destek oluyor. Su takviyesi yapıyor yoldaki bisikletçilere. Su içe içe karnım su doluyor bol su içmekten. Yol kenarında karpuz tezgahı görüp hemen duruyorum. Bir karpuz alıp oracıkta dilimliyorum, karpuz da yeni koparılmış tatlı ve sulu 4 kişi karpuzu bitiriyoruz. Hem karnımız doyuyor hem de susuzluğumuzu gideriyor koca karpuz. Akbüke’ karar susuzluk hissetmiyorum, aynı zamanda karpuzda bol miktarda şeker olduğundan enerji ihtiyacımızı karşılıyoruz. Pistonlar daha iyi çalışmaya başlıyor, vücutta epey kan şekeri düşmüyor böylece.

200620132698

Küçük bir vadiden deniz mavi rengini gösteriyor yeşillikler arasından.

200620132700

Denizin kendini gösterdiği bir yerde resim çekiliyorum. Bisikletin üzerindeyim, ayaklarım yere basıyor. Arkamdaki manzara ise Akbük koyu. Yarımada şeklinde denize uzanmış

200620132704

Nihayet Akbük görünüyor, bayağı yükseğe çıkmışız farkında olmadan. Şimdi aşağı inmenin zamanı, kendimi bırakıyorum yokuş aşağıya. Kendi hızımın rüzgarıyla tatlı tatlı inerken yolun solunda bisikletler görüyorum. Burada çay molası vermişler, ben de durup bir limonlu ot çayı içiyorum. Biraz dinlendikten sonra Ulu Şef Muhlis Dilmaç geliyor, kızıldereli selamını verdikten sonra yola çıkıyorum. Çoğu bisikletçi gelmiş denize girip eğleniyor. Arkadaşları telefonla arayıp nerede olduklarını öğrenip onların yanına gidiyorum. Geçen yıl Şafak tura katıldığı için Akbük koyunun tenha yerine gelmişler.  Koyun son restoranı, burada iskelede var. Bisikletimi park edip hemen denize atlıyorum, biraz yüzdükten sonra çıkıp bir kahve içiyorum iyi geliyor. Kahvemi içtikten sonra yemek yenen yere gidip yemeğimizi yiyoruz. Arkadaşlarla fazla oyalanmadan yola çıkmaya karar veriyoruz ve hemen yola çıkıyoruz. Yol epey yukarıda, Şafak bizi kestirmeden götürmeye çalışıyor ama yol toprak, taşlı ve dik . Haliyle bisikletle çıkamıyoruz, inip yürüyerek yola çıkmaya çabalıyoruz, dilim bir karış dışarıda bir hayli bisikleti iterek ana yola çıkıyoruz. Çıktığımız yol orman içi. sanki dağa çıkıyoruz resimdeki dağ gibi. İri bir kaya kütlesi dağın tepesinde sivri görünüyor.

200620132706

Bir süre iniş çıkıştan sonra bir vadiye giriyoruz, vadi geniş, ortada dere yatağı var ama su yok, bayağı büyük bir dere. Vadiye girince iniş başlıyor ama tatlı bir iniş, fazla pedal çevirmeden tatlı tatlı iniyoruz. İki oyuk kayada oluşmuş.

200620132709

Birden tarihi kemer görüyorum, acı bir firen, durup resimlerini çekiyorum. Kayalık kısma kemer yapıştırılmış, bazı yerde kemer yıkık. Ağaçlar da duvarın içinden fışkırmış durumda.

200620132707

Kemer bir yerde yıkılıp yok olmuş. Kalan kısımlar kayalıkların olduğu yerde. Son kemer kayalardan ayrılmak istemiyormuş gibi öylece mahzun ve yalnız.

200620132708

Vadi bittikten sonra yol sola dönüyor, solumuzda koca bir dağ beliriyor, yamaçları yalçın kayalık ve dik.

200620132710

Bir süre düz gittikten sonra Ören’e varıyoruz. Deniz kıyısında park alanında çimenleri üstüne çadırlarımızı kuruyoruz. Şafak önceden gelip yerimizi kapmış sağ olsun. Yemeğe daha zaman olduğundan denize giriyoruz hep birlikte. Ben denize balıklama atlama pozu veriyorum, resmi İrfan çekiyor.

1052200_10151662596674861_1207235924_o

Deniz burada ılık, Akyaka’da ki gibi soğuk değil. Bir süre yüzüyoruz,  deniz hemen derinleşiyor, dip görünmüyor baktığın zaman. Şezlonglarda  yemeğe kadar dinleniyoruz.  Ören belediyesi masaları hazırlamış yemeği de belediye veriyor. Belediye başkanınla tanışıyoruz. Bülent Savran beni de masaya davet ediyor, belediye başkanınla beraber yemeğimizi sohbet ederek yiyoruz.  Başkana verdiği yemekten dolayı teşekkürlerimizi bildirerek, çadırlarımıza dönüyoruz. Hava karardıktan sonra sahilde yürüyüş yaparak vakit geçiriyoruz. Daha sonra çadırlarımızın önünde bir güzel çay demleyip tatlı sohbet ve çiğdem eşliğinde çitliyoruz. Çay faslının ardından dinlenmek üzere çadırlarımıza girip yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 50 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 3. Gün

18 Haziran 2013 Salı

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Öne çıkmış olan görsel, Bafa gölü manzarası, manastır adası.

180620132644

Sabah erkenden uyanıyoruz, güneş doğmuş güzel bir sabah, göl sakin ve dingin, bize mutluluk veriyor göl kıyısında uyanmanın. Elimizi yüzümüzü yıkayıp toplanmaya başlıyoruz. İrfan Akkaya erkenden yola çıkmış , bisikletleri yüklendikten sonra rehberimiz İrfan Özden bize rehberlik edip Herakliada bulunan Athena tapınağını gezdiriyor.

Athena tapınağı, duvarları yüksek, çatısı yok. Taş bloklar düzgün kesimli ve ip gibi örülü. İki zeytin ağacı kenarlarda.

180620132642

İrfan İle Hüseyin Bafa göl manzarasını kaçırmıyor. İkisi de yüksek duvarın dibinde, gölgelik yerde oturuyor. Arkada yuvarlakımsı kayalar silsilesi.

180620132643

Ben de onlara katılarak manzaranın keyfini çıkarıyorum. Aşağısı kamp kurduğumuz yer Heraklia Restoran. Bafa gölüne girinti yapmış gibi ama öndeki ağaçlar ada olduğunu saklıyor. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

180620132644

Elçek yapıyorum kendimi Bafa gölü manzarasına karşı. Kafamda mavi buff, gözümde güneş gözlüğü.

180620132647

Gölün sol tarafı, dün geldiğimiz yol tarafı. Kapıkırı köyündeki yeşillikler içinde kalmış evler zar zor görünüyor.

180620132645

Kapıkırı Köyü ve mavi külahlı minaresi olan cami.

180620132649

Athena ayak izi kayada oyuk biçiminde bırakmış.

180620132650

Altta Heraklia Antik Kenti Üstte Kapıkırı Köyü aynı resimde görüldüğü gibi antik dönemden kalan duvar üstüne çamur – taş karışımı ev.

180620132651

Yüksekte Athena tapınağının binası görünüyor.

180620132652

Kısa bir gezinin ardında yola çıkıyoruz , kahvaltılık alış verişi Gölyaka da bakkaldan yaptıktan sonra ilerideki kahveye varıyoruz. Kahvaltılıklarımızı çıkarıp duble çaylarımızı ısmarlayıp bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Kahveci de bize kendi yaptığı hurma zeytinden ikram ediyor.

Alper Güngör’ün dediği gibi  “Kahvaltının Mutlulukla Bir İlişkisi Olmalı” Masada üçümüz oturmuş durumda, masanın üstünde kahvaltılık malzemeler. Resmi çeken telefonu biraz titrettiğinden az bulanık çıkmışız.

180620132653

Kahveci çay ocağında odun ateşinde tavşan kanı gibi demlenen çayı bardaklara doldururken.

290620132976

Kahvecinin ilginç bir gülüşü var, eğer yolunuz buraya düşerse kahveciyi mutlaka güldürün. Tabi ki buraya kadar gelmeniz gerek. Güzelce bir kahvaltının ardından yola çıkma zamanı  geldi. Buralardaki yollardan hiç geçmediğimden yol durumunu bilmiyorum,  yol düz mü, yokuş var mı ? Artık ne çıkarsa bahtımıza. Bafa köyünden çıkıyoruz ve önümüze ilk rampa beliriyor, başlıyoruz tırmanmaya. Sıcak artmaya başlıyor, su içe içe tırmanırken arabanın biri yanımdan geçerken kornaya basıyor. Haliyle kim olduğunu çıkaramıyorum, araba az ilerde durup gelmemi bekliyor. Yanına varınca tanıyorum İzmir den bisikletçi bir arkadaşım Serdar. Selamlaşmadan sonra atla arabaya götüreyim diyor. Tabi ki ben kanmıyorum ona “arabadan in bisiklete bin” diyerek teklifini geri çeviriyorum. İş için Bodrum’a gidiyormuş. Uğurlar olsun diyerek yolumuza devam ediyoruz. Biraz daha tırmandıktan sonra Karacabel tüneline ulaşıyoruz. Tünel yeni yapılıyor, inşaat henüz tamamlanmamış.  Tünelin bir tanesi bitmiş, diğeri yapılıyor. Girişte tabelada yazan Karacabey tüneli 213 m.

180620132654

Bel deyince tırmanma da bitti bundan sonra iniş başlıyor, inişte bisikletlerimizi salıyoruz. 67 Km hıza ulaşıyorum, bu benim yeni hız rekorum. Önceki hız rekorum Belkahveden İzmir’e inişte 65 km hız yapmıştım. Bu hıza ulaşınca firenliyorum kendimi çünkü rüzgar sallamaya başlıyor, tehlikeye gerek yok. Düzlüğe inince karşımıza antik Euromos harabeleri beliriyor. Yolun solunda hemen girip bakıyoruz ki görevli ücretli deyince müze kartımın süresi dolmuştu biz de dışarından tapınağın muhteşem yapısının resimlerini çekmekle yetiniyoruz.

180620132655

Tapınağın uzun sütunları, kirişleri yüksekte tutuyor. Tam alttan çekiyorum sütunları.

180620132662

Sütunları yandan çekiyorum. Bu sütunlar dikine oyuklu yapılmış.

180620132660

Diğer yanda düz sütun üç tane, üstünde kiriş var. Daha önde bir sütun daha var ama sütun gibi yuvarlak değil. Sanki kirişi dikmişler gibi.

180620132661

Hazır tapınakta iken elçek resim çekiyorum üçümüzü. Hüseyin, ben ve İrfan yan yana. Gözlerimizde güneş gözlükleri takılı. Sütunlar yanda ve arkada.

180620132659

Kırık bir sütun parçasına yaslanıp resim çekiliyorum tapınak sütunları ile birlikte. Beni İrfan çekiyor.

180620132658

Aynı yerde bu kez ben İrfan’ı çekiyorum.

180620132657

Tapınağı tüm sütunları ile birlikte çekiyorum. Önde beş, yanda sekiz tane sütun var. Kirişler sağlam olarak sütunların üzerinde duruyor.

180620132656

Büyük sütunları ile ayakta kalmış tarihi eser az bulunur. Burada biraz oyalandıktan sonra yola devam ediyoruz. Bir süre gittikten sonra yol kenarında dut ağacı olan bir restoran  görüyoruz. Su da şarıl şarıl akıyor, hemen duruyoruz. Restoran sahibi yok, içeriye giriyoruz küçük bir havuza borudan su devamlı akıyor. Siyah dut ağacını şöyle bir silkeliyoruz ve düşen dutları toplayıp yıkıyoruz havuzda sonra afiyetle yiyoruz. Sularımızı tazeleyip dinlendikten sonra yola devam ediyoruz. Böylece Milas’a varıyoruz.

Milas giriş tabelasını çekiyorum. Tabelada Milas Nüfus : 54100

180620132664

Milas ta Karya bisiklet var sorarak nerede olduğunu öğreniyoruz. Ön lastiği yenilemem gerek. Sanayide olduğunu öğrenip oraya doğru devam ediyoruz. Sanayiye ulaşınca karnımız acıkıyor, bir lokantada duruyoruz. Canımız da kuru fasulye çekiyor, hemen ısmarlıyoruz. Gelen fasulye tabağını görseniz koca tabak içi fasulye dolu rahat doyarsınız. Bisiklet insanı bayağı acıktırıyor iştahı da kabarıyor yolda. Fasulyenin ardından az pilav yiyip anca karım doyuyor. Çaylarımızı içtikten sonra bisikletçiye gidiyoruz. Bisikletçi yok eşi bakıyor, telefonla çağırıyor eşini. Bize soğuk soda ısmarlıyor. Bir süre sonra bisikletçi gelip 28 inçlik dış lastik veriyor, hemen değiştiriyorum. Hoş beşten sonra yola çıkıyoruz.

Milas kasabası girişi, iki minareli bir cami sağda.

180620132665

Milas çıkışında Sağa giden yolu belirtir tabelada; Beçin, Ören. Altında da kahverengi zeminde Meçin kalesi 2, Keramos 42 kilometre yazılmış. Hüseyin ile çekiyorum tabelayı.

180620132666

Ufukta rampa görünüyor. Uzun mu uzun.

180620132667

Milas’tan sonra bir yokuş başlıyor akıllara zarar. Tam 9 km, yer yer yol yapım çalışmaları var. Ağır ağır çıkmaya başlıyoruz, hava iyice ısındı, asfalt yer yer erimiş. Zifte bulaşmadan kıyıdan gidiyorum yoksa lastiğe zift bulaştı mı hem zor çıkıyor hem de yolda ne denk gelirse taş, toprak, cam, diken ne varsa yapışıyor. Yokuş bitmek bilmiyor, suyumuz bitmek üzere. Tam bitmeye yakın yolu yapan işçilerden su istiyoruz, sağ olsunlar veriyorlar bir miktar su, onla idare ediyoruz. Benim 1.5 litrelik şişe de bitiyor, derken yokuş ta bitti nihayet. İniş başlıyor ve az ileride dinlenme yerine denk  geliyoruz. Çınarların altında kanalda su akıyor ve hemen 9 km çıkan ısınmış pistonları derede soğutmaya çalışıyorum.

Dere kıyısında masalar, sandalyeler. İki kişi oturmuş bir şeyler yiyor. Dere geniş, iki metre civarı. İki blok briket üstüne kalas üzerinde ben oturuyorum. Ayaklarım dere içinde. Dere geniş olduğu için su ayak bileklerime kadar anca geliyor.

180620132668

Pistonları soğuttuktan sonra bol bol duble çaylarımızı içiyoruz bisküvi ile. Sıcak havada harareti anca çay alır. Boş şişelerimizi su ile dolduruyoruz. Molayı bitirip yola çıktık. Yolun kıyısındaki emniyet şeridinde tek sıra gidiyoruz. Elçek ile kendimizi çekiyorum. Arkada İrfan ve Hüseyin.

180620132663

Bundan sonra Yatağan’a kadar tatlı tatlı iniş başlıyor. Güneş ufka dayandı, gölgelerimiz taş duvara vuruyor olduğu gibi. Üçümüzün yan yana gölgelerimizi çekiyorum duvarda.

180620132670

Yatağan’a yaklaşınca yol tek şeride düşüyor trafikte kalabalık olmaya başladı, kamyonlar vızır vızır. Burada termik santral var, tek bacasında duman çıkıyor. Tabelada; Yatağan Nüfus 18400 yazıyor. Tabelayı Hüseyin ile birlikte çekiyorum.

180620132671

Yatağan şehir merkezine doğru ilerliyoruz, hava kararmak üzere akşam oldu. Karnımız acıkmaya başladı, pilimiz de tükendi. Bakkalın birinden karpuz, peynir, ekmek alıp yan yolun kıyısında yiyoruz, karpuz kocaman 7 kg var ama öyle acıkmışız ki bir dilim kalıyor sadece, onu da Hüseyin naylon torbaya koyup bagajına bağlıyor. Karpuz peynir ekmeği yiyince kendimize geliyoruz ve Muğla’ya varmaya karar veriyoruz. Işıklarımızı yakıp gecenin serinliğinde pedal çevirerek Muğla’ya varıyoruz. Gecenin karanlığında Muğla tabelası Nüfus 62600 Rakım 625 yazıyor.

180620132674

Muğla’nın nüfusu bayağı azmış, gecenin ilerleyen saatlerinde şehrin merkezine varıyoruz. Şehrin parkında Gezi parkı  için platform oluşturmuşlar. Parktaki arkadaşlar bize çadır alanı olan parkı tarif ediyorlar. Biraz dinlenmek için dondurmacıda  oturup dondurma ile serinleyip  kalacağımız parka doğru gidiyoruz. Gece 12 de parka varınca uygun bir yer ararken Şafak Omaç’ın sesi geliyor Şafağın yanında diğer arkadaşları görüyoruz. Burada Ayşe Kuş ile tanışıyorum. Hoş geldin beş gittin muhabbetin ardından  çadırlarımızı kuruyoruz. Saat bir oldu ve yorgunluktan hemen uyuyoruz.

Horozlar bile sabah ötmesi için uykuya dalmışlar. Horoz kafesin üzerine tünemiş. Tüylerinin rengi sarı, kuyruğu ise siyah.

190620132675

Bu gün yaptığımız yol 104 Km civarı.

Bu günün yol haritası

Powered by Wikiloc