23 Nisan 2014 Çarşamba
Özdere – Klaros – Menderes- Alsancak
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Ah kavaklar, kavaklar…
Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Omzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar…
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.
____ Metin ALTIOK
Güzel bir uykunun ardından harika bir manzara önünde uyanıyorum. Gökyüzü maviye boyanmamış, deniz beyaz, kumsal ve adacık. Küçük bir koya tepeden bakarak uyanmak. Güne her gün böyle başlayamıyorum. Çadırımın içinden bu güzel manzarayı seyrederek zaman geçiriyorum bir süre. Bütün kuşlar çoktan uyanmış sabah türkülerini cıvıldaşıyorlar. Uzaktan teknenin pancar motorunun sesi geliyor.
Sabahın erken saatlerinde balıkçı motoru kısmetini avlamaya gidiyor. Tekneye rastgele diyorum uzaktan elimi saylayıp. Bir süre teknenin motoru sabahın sessizliğini bozuyor. Tekne gittikten sonra tuvalete elimi yüzümü yıkamaya gidiyorum. Kimi arkadaş uyanmış, onlara günaydın diyorum. Daha sonra Elektriği kesmeden önce şarjda olan telefonları çıkarıp panodan kablo bağlantılarını sökerek kabloları topluyorum. Tuvaletlere çektiğim aydınlatma lambalarını sökerek kabloları topluyorum. Böylece bana düşen görevi erkenden bitiriyorum. Canavar Enes te megafonu eline alarak Hababam sınıfı filminin izci kampındaki müziği telefonda çalarak uyuyanları uyandırıyor.
Kırmızı gelincik çiçeği açmış otların arasında tek başına. Çarşaf gibi denizde giden tekne beyazlıklarda kaybolmak için gidiyor.
Sevgili Osman bize sabah kahvaltısını hazırlıyor buruk bir sevinçle. Bu gün son günü, 5 gün boyunca bize o kadar alıştı ki bitmesini istemiyor bir türlü bu turu. Ama önümüzdeki günlerde İsmailler köyüne mutlaka gideceğimizi söylüyorum kendisine. Canla başla bizlere güzel yemekler sundu, sen harika bir insansın Osman Duman ve eşin. Sizlere sonsuz teşekkürler. En kısa sürede buluşma dileği ile. Osman ile birlikte resim çekiliyoruz arabasının arkasında.
Arkadaşların toplanmasını beklerken dört bisikletçi kayada oturmuş muhabbet ederken resmimizi çekiyorlar. Antalya Manavgat’tan Mustafa Sayan ve İzmir’den İrfan bu gün bizden Ahmetbeyli Claros antik kentinden ayrılıp Antalya’ya doğru pedal çevirecekler. Şafak Omaç bizle gelecek Menderes’e kadar.
Kamp alanında pankartımız iki okaliptus ağacına bağlı. Önde iki bisiklet var.
Kampta bulunan tüm bisikletçiler çadırlarını topladıktan sonra bisikletlere takılmak üzere balon ve bayrak dağıtıyoruz. Balonlar şişirilip bisiklete bağlanıyor. Bayraklarla gidonları süslüyoruz. Bu gün 23 Nisan Ulusal Çocuk Bayramı. Özdere de bulunan Oğan Timinci İlk okunda öğrencilerle birlikte bayramı kutlayacağız. Tüm bisikletçiler hazır olduktan sonra hatıra resmi çektiriyoruz hep birlikte. Resim çekildikten sonra yola çıkıyoruz. Bayram için kortej yürüyüşü yapılacak ona bisikletlerimizle katılacağız.
Kamptan ayrılıyoruz, işte videosu. Çam ormanındaki kamptan ayrılan bisikletçiler önümden geçiyor.
abak3 paylaşan: urimbaba
Kortej ana yolda olacağından jandarma yolu bir süreliğine trafiğe kapatmış. Kortej yerine gelince beklemeye başlıyoruz. İlk önce öğrenciler bayrakla yürümeye başlıyor. Kortejin önünde bayraktar U dönüşü ile önümüzde gitmeye başladılar
Bisikletlerle oluşturduğumuz kortejin önünde kadınlar sırasına geçiyorlar.
Arkadaki kadınlar, kortej dörderli olunca sıra sıra resim çekerek arkalara doğru gidiyorum.
Kadın korteji devam ediyor.
Kadınların sonundayım, bundan sonra erkekler başlıyor.
Erkeklerin başında Olcay ön sırada.
Erkek kortejini bölüm bölüm çekiyorum.
Erkekler devam ediyor.
Erkekler devam ediyor.
Erkekler devam ediyor.
En arkaya geldim, Manavgatlı Mustafa Sayan Güneş gözlüklerini düzeltiyor.
Kortejin en arkasında yine ben varım. Sevgili arkadaşım dengesiz İrfan Sorumsuz biçimde beni yalnız bırakmıyor. Onun arkasında bisikletim KUZ park halinde sehpasında.
Okula varıp bisikletlerimizi park ediyoruz bahçeye. Ardından törenin yapıldığı alana geçiyoruz. Töreni sunan iki öğrenci, biri kız, biri erkek çocuk güzel sesleri ile töreni başlatıyor.
İstiklal Marşının ardından öğrencilerin hazırladığı oyunlarla bayram başlıyor. 23 Nisan Çocuk ve Egemenlik Bayramı. Okulun üst katından bahçede toplanmış öğrenciler, bisikletçiler ilk olarak ana sınıfı öğrencilerin oyunlarını izliyorlar.
Öğretmenleri başında ana sınıfının minik öğrencileri oyunlarını oynuyorlar. Okul bahçesi Atatürk ve Türk bayrakları ile donatılmış.
Minik öğrenciler oyun gereği erkekler yere çömelmiş durumda, kızlar ayakta.
Minik öğrencilerin hareketleri, oynadıkları oyun büyüleyici. İzlemeye doyamıyorum.
Minik ana sınıfı öğrencilerinin hazırladığı oyun videosu. Harika çocuklar.
abak4 paylaşan: urimbaba
Öğrencilerle birlikte Azeri Atabarı oyununu hep birlikte müzik eşliğinde neşe içinde oynuyoruz.
Öğrencilerle karışık oynamaya devam, kolları açmış zıplıyoruz müzik ritmine göre.
Durmak yok, oynadıkça coşuyoruz, bir o yana bir bu yana.
Güzel kızlar poz veriyor kameralara Devrim ile birlikte.
Sahneye Efeler çıkarak Zeybek oyununu oynuyorlar.
abak5 paylaşan: urimbaba
Doktor Serhat Ferahi Değimli ve İlkay Özvardar Bizlere Ege bölgesinin Zeybek oyununu Efe kıyafetleri ile oynuyorlar. Ardından Serhat tek başına oynamaya başlıyor. Seyredenleri adeta büyülüyor davul ve zurnanın ritmi ile yaptığı hareketler. Ben de yerde oturmuş cep telefonu ile resim çekiyorum.
Hayda bre Efelerrr.
Efeler art arda yürüyor kollarını sallaya sallaya. Sanki buraların efesiymiş gibi. Ama öyle, onlar buraların gerçek efesi.
İlkay öylece duruyor, Serhat kollarını kaldırmış havaya tek ayağı üzerinde.
Serhat tek başına Arap zeybeği oynuyor. Oyun hareketleri çok ağır ve sabır istiyor.
Ağır hareketlerle ayaklar davulun ritmine göre bir iniyor, bir kalkıyor.
Bazen de dizler kırılıp çömeliyor.
Ritim o kadar ağır ki bir ayağını havaya kaldırıp indiresiye kadar uzun zaman geçiyor.
Oyunlar bitince ortalık boş kalmasın diye alanda resim çekiliyoruz, herkes mutlu. Resimde 7 kişi varız.
Oyunların ardından Okul müdürü ve yönetimi bizlere plaket ve çiçek vererek bayrama katıldığımız için teşekkürlerin bildiriyorlar.
Serhat, Olcay ve İlkay, ellerinde seramik tabak ve çiçekler var.
10 Kişi resim çekiliyoruz, Olcay’ın elinde çiçeklerle birlikte.
İçimizdeki sevinç o kadar çoğaldı ki içimiz içimize sığmıyor. Müzik eşliğinde oyunlar oynuyoruz durduğumuz yerde.
Olcay elindeki çiçekleri masalcı Esma’ya veriyor.
Az Bilinen Antik Turu adına kendimizce hazırladığımız hediyeleri vermek için okulun içine giriyoruz. Bu hediyeler ulu orta verilmeyeceği için sınıflardan birinde hazırlanıyoruz. Okulun giriş kapısında çocuklar ve velileri. Kapı üstündeki tabelada İzmir Menderes Özdere Oğan Timinci İlkokulu, yanında da Özdere Oğan Timinci ortaokulu yazılmış.
Az Bilinen Antik Kentler Turu için topladığımız ücretlerden bir kısmını okulun fakir öğrencilerine alış veriş fişi hazırladık. Daha önce fakir öğrencilerini belirlemiştik öğretmenlerle birlikte. Kimsenin görmemesi için sınıflardan birinde öğrencileri topladık. Alış veriş fişlerini vermek üzere bisikletçi kadın arkadaşları da sınıfa topladık. Ardından her bir kadın arkadaşımız bir öğrenciye fişlerini tek tek verecek. Çok güzel, duygu yüklü anlardı.
İlk önce en yaşlı kadın olan Antalya’dan katılan Meral Kurşungeçmez, yani Meral ablamız hediye çekini veriyor bir kız öğrenciye.
Arkadan bir kadın arkadaşımız da kız öğrenciye veriyor hediye çekini.
Esra Alkan da veriyor erkek öğrenciye hediye çekini.
Ebru Umuç hediye çekini kız öğrenciye veriyor.
Antalya’dan katılan Işıl Dirlik Tutucu hediye çekini kız öğrenciye verirken.
Devrim erkek öğrenciye hediye çekini vermiş, yan yana çekiyorum bir poz.
Doktorumuz Burcu Koçay ve bisikletçi arkadaşla birlikte erkek öğrenciyle birlikte resim çekiyorum.
Antalya’dan Emel Topaloğlu da veriyor hediye çekini erkek öğrenciye.
Muğla Köyceğiz’den aramıza katılan Nur Koray Yılmaz da hediye çekini kız öğrenciye veriyor. Yanlarında Olcay da poz veriyor.
Sevgili Gözde Emine hediye çekini verip resim çekiliyor kız öğrenci ile.
Hediye töreni ardından he beraber resimlerini çekiyorum öğrencileri kadınlarla birlikte. Buradaki ortam anlatılmaz, sadece yaşandı.
Mustafa Kemal Atatürk, sayende bu güzel günleri görerek öğrencilerle beraber çocuklara armağan ettiğin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladık. Sana sonsuz teşekkürler, geleceğimiz olan çocuklar bizlere emanet. Mustafa Kemal Atatürk portresi halıya dokunmuş. Başında kalpak var.
Çocuklar, geleceğimiz. Hepsi ayrı ayrı güzel, pırıl pırıl yüzleri içimizi aydınlatıyor. Selahattin Tavkaya küçük kız öğrenci ile poz veriyor kameraya.
Masalcı Esma kız öğrenciyi yanağından öperken.
Gözde Emine de yakışıklı erkek öğrenciyi yanına almış birlikte poz vermişler. Öğrencinin gözünde Güneş gözlüğü var.
Esra Alkan da iki arkadaşla birlikte kız öğrenci ile pz veriyorlar. Esra kaskını kızın başına takmış.
Minik yüreklerinde hepsine ayrı bir renk dışa vurmuş. Yüzlerinde gülücükler eksik olmasın. Yüzleri renklerle boyanmış kız öğrencileri.
Çocukların neşesi, gülücükleri ve sevgileri bizim canavarı ne hale getirmiş görüyorsunuz değil mi ? Ağzı kulaklarına varıyor, resmen canavar değişime uğradı. Sevimli bir canavara dönüştü. Zaten çocukları korkutamamıştı.
Okulun kalabalık olması bayram havasını kat be kat artırdı. Benim de neşem sonsuz, harika bir çocuk bayramında bulunuyorum. Kalabalık içinde Devrim beni çekiyor. Başımda mavi buuf, boynumda kırmızı buuf var.
Pankartımızı çocuklara vererek resim çekiyoruz, bayram çocuklar için. Çocuklar elleri ile pankartı tutmuş, hepsi de neşe içinde.
Sonra biz de aralarına girdik çocukların, kimimiz yere oturdu. Pankartla çekildik.
Coşkular bir türlü bitmek bilmiyor. Biz de bir grup coşkulu poz veriyoruz kameraya.
Okulun öğrenci sayısı 550 civarında, ilk önce hepsine hediye vermek bizim için biraz zordu. Ama Olcay ve Serhat hocanın gayreti ile İzmir Büyük Şehir Belediyesinden tüm çocuklara vermek için hediye çantalarını kopartmayı başardı. Az da olsa öğrencilere hediye vermek çok güzeldi. Hazırladığımız hediye çantalarını tüm öğrencilere vererek bayramı şölen havasına dönmesine neden oldu. Fakir öğrencilere verdiğimiz alış veriş fişleri ayrı bir özelliği vardı ama hediye çantaları bambaşka bir boyuta ulaştık sanki. Hediyesini alan küçük öğrenci teşekkür ederek yanımızdan ayrılırken sevincimiz bir kat daha artıyordu. Gönüllü arkadaşlar çantaları arabadan kucak kucak alıp bizlere veriyorlar. Gönüllülerden birisi Antalya’dan Ümit Kurşungeçmez. Kucağında çantalar poz vermiş.
Hediye çantasını alan öğrencilerle birlikte poz veriyoruz kameralara. Kamera yere yakın.
Kimimiz merdiven basamaklarına oturduk öğrencilerle. Ellerinde çantalar, yüzlerindeki mutluluk okunuyor.
Çocukları sevindirmek gerek değil mi! Utku bisikletine bir çocuk almış tur attırıyor. Gerçi çocuklar kendileri binmek istiyorlardı ama tek başına binecek kadar büyük olmadıklarından izin vermedik. Bir de bisikletlerimiz yüklü ve ağır olduğundan kontrol edemezlerdi. Erkek öğrenci, kadro borusuna oturmuş, Utku renkli atlet giymiş, başında siperli şapka takılı olarak bisiklet sürerek öğrenciyi gezdiriyor.
Yolcu yolunda gerek, en güzel bir çocuk bayramını yaşadık hep birlikte. Bu güzel günü hiç birimiz unutmayacağız. Herkesi toparlayıp yola çıkarmaya başladım. Bahçede bisikletçi kalmayınca be de tam çıkacakken bir kız çocuğu yanıma geldi. 8 – 9 yaşlarında, renkli bayramlık eteğinle karşımda durarak
” Amca okulumuza bisikletlerle gelip bayramımıza katılarak birlikte 23 Nisan Çocuk Bayramımıza renk kattınız. Bizleri çok sevindirdiniz, hepinize çok teşekkür ederim ”
dedi. Küçük kızın minik yüreğinden gelen bu sözler beni çok duygulandırdı. Bisikletimden inerek minik kızın yanaklarından öperek teşekkür ettim. Ömrümde aldığım en güzel hediye. Başka söyleyecek söz bulamadım, hoşça kal diyerek yanından ayrılıp yola çıktım. Bazı anlar vardır resmi çekilmez. İşte o anları yaşadım. Çektiğim resim ise bisikletim KUZ. Gidonda iki Türk bayrağı takılı, kırmızı – pembe renkli sardunya çiçekleri arasında park etmiş beni bekliyor.
Hedefimiz Ahmetbeyli, yol inişli çıkışlı. Yokuşlarda su molası vererek susuzluğumuzu giderip biraz nefesleniyoruz. Grup iyi gidiyor, artçı olarak yanımda yine pedal sesi korosu ile birlikte türküler söyle söyleye gidiyoruz. Neşemiz yerinde doğrusu. Arkamızda çam ağacı, beş kişi poz veriyoruz kameraya.
Bir süre sonra Ahmetbeyli tabelasını görüyorum. Burada çay molası vereceğiz. Önümde bir kişi gidiyor bisikleti ile.
Ahmetbeyli kavşağına geliyoruz, sevimli canavarımız kavşakta bizleri bekliyordu. Bize gideceğimiz yönü gösteriyor. Antik kent Claros burada ama daha öncesinde çay molası vereceğiz. Enes motorun üzerinde bizlere gideceğimiz yönü eli ile işaret ediyor.
Grubun hepsi gelip yerleşmiş bile. Yolda bisikletler par etmiş, Selahattin usta kollarını açmış beni bekliyor.
Kırlangıçlar müthiş kuşlar, her yıl ilkbaharda gelip son baharda gidiyorlar. 6 Ay gibi bir sürede üreyip yeni yavrularına çamurdan yuva yapıyorlar. Ertesi yıl tekrar aynı yuvasına gelip döngüye devam ediyorlar. Kafeteryanın tavanında kırlangıçlar öyle bir yuva yapmış ki floresan lambada bir arıza olsa nasıl tamir olacak diye düşünmeden edemedim. Çatının altında demirlere iki kırlangıç konmuş.
Bu gün güzel bir gün geçirdik, fazla yorulmadık ama son günümüzde sohbet ederek çay içmek iyi geliyor doğrusu. Burada aynı zamanda öğle yemeği olarak meşhur kumanya yiyoruz. Peynir, salam ve maruldan soğuk sandviç, meyve suyu, yarım litre su ve çikolatalı gofret. Adnan Barım ve müritleri Kadir Yıldırım, Onur Pınar bizleri karşılamaya gelmişler Selçuk’tan. Kuşadası’ndan Kenan da gelmiş. Onlarla beraber Çanakkale’ye beraber pedallamıştık. Selamlaşıp hasret gideriyoruz hep birlikte.
Adnan Barım, Olcay ve Serhat ile birlikte resim çekiliyor. Masada Eskişehir’den Serdar acar da var.
Adnan Serkan Taşdelen ve Nil Koray Yılmaz ile resim çekiliyor.
Adnan ve müritleri ile birlikte bir resim çekiliyoruz. Resimde Kadir, Adnan, ben Onur, Kenan ve Selahattin usta var.
Sevgili dengesiz ve sorumsuz arkadaşım İrfan. Bir yıldır beraber harika bisiklet turları yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Claros antik kentini dolaştıktan sonra bizden ayrılıp Kuşadası’na devam edecek. Manavgat’tan gelen İrfan Sayan ile birlikte Manavgat’a kadar pedal çevirecekler, yolunuz açık olsun dostum. Tüm grubu yola çıkardıktan sonra en son kalan İrfan ile birlikte hareket ediyoruz Claros antik kentine doğru. İrfan bisikleti ile poz veriyor.
Claros antik kenti mola verdiğimiz yere yakın. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra tabelada sağa doğru döneceğimizi işaret etmiş. Düz İzmir ve Menderes tarafına gidiyor.
Claros antik kent yoldan biraz içeride. Tabelası da gideceğimiz yönü belirtiyor. Gönüllü bir kişi gelenleri sağa doğru giden yola sokuyor. Ben gelince o da son olduğunu anlayıp o da giriyor benimle birlikte.
Bisikletleri park edip hep birlikte Claros antik kentinin yıkık yapılarını dolaşmaya başlıyoruz. Yeşil otlar arasında bir grup Olcay’ı dinliyor.
Olcay eliyle işaret ederek yapıların yerini tarihsel olarak anlatıyor.
Claros antik kenti ile ilgili bilgileri Olcay bize rehberlik ederek anlatıyor.
Klaros, Kahin Tanrı Apollon’un Anadolu’daki 2 önemli kehanet merkezinden birisidir. İzmir, Menderes İlçesi’nde, Ahmetbeyli (Ales) Vadisinin taban düzlüğünde, kuzeyindeki Kolophon’a (Değirmendere) 13 km, güneyindeki Notion’a ise 2 km mesafededir.
MÖ 13. yüzyıl sonu ile 12. yüzyıl başlarında bu bölgeye göç eden Akhalar Karyalıları kurmuş olduğu Kolophon kentine yerleşmişlerdir. İlk göçmen grubun oikistes (önder, kurucu) olan Rhaikos daha sonra Thebai’den gelen bir göçmen grubundaki Manto ile evlenir.
Klaros Kehanet Merkezinin Manto’nun gözyaşlarından oluştuğu anlatılır.
Klaros’un ün kazanması Manto ile Rhaikos’un oğulları Mopsos zamanında olmuştur. Troia Savaşı’nın ünlü kahin’i Kalkhas, Klaros’a gelerek Mopsos ile bir yarışmada karşılaşır.
Bu yarışmayı kaybeden Kalkhas kahrından ölür. Bir başka versiyona göre ise burada ölmez. Güneye doğru ilerleyerek Perge kentini kurar. Strabon’a göre de Kalkhas Pisidya Bölgesindeki Selge kantinin ktistesleri (kurucu) arasındadır.
Klaros’da ilk bilicinin bir kadın olmasına rağmen daha sonraki dönemlerde biliciler her zaman için erkeklerden seçilmişlerdir.
Önceleri sadece kent delegelerinin başvurusuna açık olan Klaros Büyük İskender’in (V. Alexander) Klaros’a kişisel bir başvuru yapması ile kişisel başvuruları da kabul etmeye başlamıştır. Bu olaydan sonra oldukça ünlenen Klaros, Barbarları da (Yunan olmayan halkları) kabul eden bir Apollon kehanet merkezidir.
MS 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ile birlikte Klaros terkedilmiştir.
Kutsal Alanda ele geçen en eski buluntular Geometrik Döneme kadar gitmektedir. Şu anda alanda Hellenistik Döneme ait Apollon Tapınağı ve Sunağı, Roma Dönemine ait Artemis Tapınağı ve Sunağı, Propylon (Alana Giriş Binası) ve çeşitli onur anıtları görülebilmektedir.
Olcay elinden geldiği kadar bildiklerini anlatıyor, bizler de dinliyoruz pür dikkat.
Gördüğümüz heykeller orijinallerinden kopyalanıp burada sergilenmektedirler. Dayanıklı ve hafif olması için polyesterden yapılmışlar. Orijinalleri İzmir arkeoloji müzesinde sergilenmektedirler. Orijinalleri olsa çoktan çalınmıştı bile. Heykellerin kafaları, kolları, bacakları yok, kimisi kırık.
Kemerleri görünen bir yapı çoğu kısmı su içinde, oraya doğru gidiyorum.
Apollon tapınağına ait sütunlar devasa boyutta ağır taşlardan yapılmış. Yıkıldıkları yerde öylece duruyorlar kim bilir ne zamandan beri. Sütunlar blok halinde yerde.
Claros kenti önemli fal ve bilicilik merkezi olmasından dolayı tanrı heykellerini de devasa boyutlarında yapmışlar. Bu bana biraz da fal bakmaya gelenleri etki altına almak için görülmemiş büyüklükte heykellerle korku salıp insanları kendilerine muhtaç etmesine neden oluyor diye düşünüyorum. Çünkü insanlar korktukları şeylerden kendilerine zarar gelmesin diye onlara adaklar adayıp def etmeye çalışırlar. Çaresiz olunca böyle yerlerde çare arıyorlar. Bulunan parçalar demir çubuklarla birbirine bağlanıp ayağa dikilmiş dev heykeller. Heykellerin kimi parçaları yok, boşluk olarak duruyor.
III
Yolcuydu genç adam, bir garip yolcu, hani bağlasan durmaz. Başka diyarlara gider görür, nefes eder, parça yüreğini bırakır gelirdi. Dönerdi lakin. Hiç aksatmazdı dönüşlerini. Hele bekleyeni olduktan sonra ne yardan geçti ne serden. Hem gitti hem döndü. Gitmek için döndü hep. Döndüğünde anlattı uzun uzun dizinin dibindeki sevdiğine. Genç kız, sevdiği anlatırken hep kara gözlerini seyrederdi. Anlattıkları orada can alır sahnelenirdi. Sevdiğinin saçına zeytin yaprağının tacını getirirdi hep dönerken. Elleriyle takar parmaklarıyla taradı. “Bir gün” dedi “bir gün birlikte çıkacağız bu yollara. Gene döneceğiz, tek göz bir evimiz olacak kapısında zeytin ağacı olan. Çatısında camı olacak göğü seyredeceğiz, yağmur yağacak, kar düşecek evimize. Soframızı kuracağız gözlerinin yeşili zeytin olacak, parmaklarınla ezdiğin hamurundan ekmeğin kokusu saracak.”
“Çayı demleyeceğiz kara gözlerinin koyu çayını içeceğiz.” Dedi kızcağız heyecanla.
zeytinev
Küçük küçücük zeytinin çekirdeği kadar
Zeytin kokan ev
İki kişilik
Huzur veren iki keşiş iki sultan
Sultan kokusu zeytin kokusu
Sultan birbirine sultan
Görünmez yollarda bilinmez uçlarda
İki kişilik düşler,
İki kişilik minder yorgan
Yanan ateş
İçilen şarap
Isınan ekmek
Radyoda yanık türkü iki kişilik
Yamaca kurulmuş zeytin ev
Arınıp içeride
Çıkarıp bütün etiketleri
Yarmadan, yargılamadan
Sığınmak en kuytuna
Ey zeytin ev!
Al beni içerine
Geçir kapılarının sürgülerini
Sar kollarına bas bağrına
Sarsın çiğerime kokun
Yudum yudum içerek şarabını
Döndür başımı dansetsin çatal bardak
Çıtırdasın sobada odun
Aşkla yansın aşkla yaksın
Isıtsın elimi ayağımı
Uyutsun masallarıyla
Varlığın uyutsun hoşça kal demeden
Ey zeytin ev
Dışarıda yağmur fırtına
İçerine al sar
Üşümesin artık içim
Sev beni kimseler bilmeden
Bitme tükenme…
***
Koştu kan kardeşine genç adam. Hiç ayrılmamışlardı, gücenmemişlerdi göbeklerinin bir kesildiği günden beri. Asmaya vurgundu kankardeşi. Bağları olsun isterdi hep boylu boyunca. Kocaman iki katlı evi olsun, cumbasında asması sallansın, verandasında üzümler parmak parmak ışıldasın isterdi. Kocaman evinin bahçesinde çocukları koşuşsun bağ bozumunda hep dönsün yolundan kankardeşi bayram olsun isterdi. “bu meret dermiş ki el ver göğe tırmanem. Tırmanır bizimoolan tırmanır. Verdiğin emeğe iki kat döner. Bu dünyada bi sen, bi asma, bi dee ….” Dedi sözünü kesti Zelos “ Bir kıza vurgunum uzun zamandır Algos. Gittiğim yerden umutluyum artırırsam üç beş, istedecem. Zamanı geldi geçiyor tekdim, sevdiğimle yek olacam gayrı kalan ömrümde.”
***
Döndü yolundan, biraz uzundu bu sefer, ihtiyaçtı. Sözüne yetişemese de nişanına yetişti kankardeşinin. Haberini aldı uzak yollardan. Pamuğa ıslatılmış nisan kokusunu sürünüp gül lokumunu yemek nasip olacak kendine de bulaşacaktı. Belki çifte düğün çifte gelin inecekti gönül tahtlarına…
Ama Karya tekti… Karya’nın verecek gönlü tekti. Açıldı anasına açıldıkça yeşerdi gözleri. Tutamadı gönül sırrını, söyleyverdi. “Zelos!” dedi, işitmedi anası. Dört parmağı ile kapattı ağzını. Yerin kulağını tıkadı. Gözünün yaşını bağrında sildi. “Algos!” dedi. “Mümkünü Algos’tur. Bağlarında yeşerir gözlerin, dallanıp budaklanır asma kolları gibi göğe gölgen koyu olur. Algos’tur istikbalin.”
“Ana!” dedirtmedi genç yaşlanan kadın. “Duymayacak ağaların! Mümkünü yoktur Zelos’un. O bir garip yolcu. Ne verir ki sana ayağıyla getirdiği yolun tozundan başka. Yol gözlemek kolay mı sanırısın. Gözünün yeşili sararır, saçının sarısı ağarır gene de beklemek bitmez.”
Algos’un toprağa ektiği her tohum Kayra ile yeşerecekti. Algos’un budaklandırdığını Kayra dallandıracaktı. Karya yüreğinin en yeşil sevdasıydı Algos’un.
Yetişti Zelos nişana… döküldü eli kolu. Yol yorgunluğuna benzer miydi gönül yorgunluğu. Revamıydı kanattığı kardeşinin elinden aldığı.
Tuttu elinden Karya’nın, tuttu dünya ağalar durdu önüne. “Vazgeçmem” dedi Zelos. “Vazgeçmedim” dedi Karya. Yağlı kurşunlara sırtını dönüp tutuştu elleri.
Önüne geçti kurşunların Algos, “Vebal-dir yükün Zelos taşıyabilecek misin? Ah ederim kanın çeker. Nişan ettim Karya’ya. Nasıl uyuyacaksın helal etmeden yanında.”
“Karya ile yüreğimiz yektir. Sen ise ihanet ettin kardeşliğimize. Sevdiğime gözünü koydun. Elli nişan etsen ne yazar, korkmadığımı bilmez misin setlerden!”
“Ben dizi çöktüm, bini döktüm rıza aldım, nişanımı ilan ettim Zelos! Göz değil gönül koydum. Duyurmadın bildirmedin açmadın gönül sırrını. Gönlüme günah yükleme, ihanet bilmeden edilmez. Ya sen bile bile çatlatacaksın nişanı. Vebali büyük, helal etmeden hakkımı dizlerine derman gidecek mi. Demezler mi ihanetin diğer adı Zelos’tur. Hiç düşünmez misin eli-günü ne der.”
El-gün ne der!
Esma Eser Açıkgöz
Masalcı Esma’nın masalı burada bitiyor. Antik kenti dolaşmaya devam ediyoruz. Daha çok temel taşları ve bir kaç sütun ayakta duruyor.
Sevgili Olcay Claros’u anlata anlata bitiremiyor. Karşısında da dinleyiciler, kimisi yere oturmuş, kimisi ayakta.
Ben de yere oturmuş, saçlar salınık Olcay’ın anlattıklarını dinliyorum. Bizi arkadan çekmiş Devrim.
Kehanette anlatıldığı gibi Clarostaki kutsal su kaynağı Manto’nun gözyaşlarından oluşup, Antik kentin bir çok bölümü sular altında kalmıştır. Zamanla kent alçakta kaldığı için su denize ulaşamadığından gölete dönüşmüş. İçinde su kaplumbağası, su yılanı, su kurbağası ve çeşitli suda yaşayan böcekleri görmek mümkün. Su berrak olduğu için su altındaki taş yapıları da görüyoruz. Bence esas yapılar suyun altında, onları göremiyoruz.
Gezmeye devam, Gözde Emine elçek yapıyor. Arkasında dev sütun ve ben. Boynumda telsiz asılı.
Sıralı taş kemerler buranın bir koridor olduğunu belirtiyor. Koridorun tavanı su üstünde biraz boşluk kalmış. Sırayla poz vererek resim çekiliyoruz. Güzel bir görüntü doğrusu, taş kemerlerin yapısı suya vuran gölgelerimiz, ışığın suda yansıması çok ilginç. Ben Gözdeyi çekiyorum kemerlerin ötesinde. Gözde yere yan olarak uzanmış, yüzü bana doğru. Yansıması suya vurmuş, tıpkı kemerler gibi.
Gözde de Devrim ile beni çekiyor. Yere uzanmış, baçlarımız değiyor birbirine, ayaklar diğer yanlarda.
Gözde beni tek olarak çekiyor kemerlerin ucunda.
Beni resim çekerken ve çekilirken yatmış durumda çekiyorlar. Farkında olmadan azıcık şortum ıslanmış.
Antik kentte ne yapılır? Bolca resim çekilir. Ama biz antik heykeller gibi değişik pozlarda resim çekilmeden edemedik doğrusu. Devasa sütun bol, her birimiz bir sütün parçasında şekilden şekle girerek çılgınca eğleniyoruz. Ne de olsa artçı pedal sesi korosuyuz. Resimleri çeken arkadaşlara teşekkürler. Kol yukarıda, aşağıda, yanda, kırık şekilde, ben yere çömelmiş “Düşünen adam” pozu vermiş durumdayım. Her sütun parçasında bir kişi var. Toplam 10 kişiyiz.
Bu kez yer değiştirip şekilli poz verdik kameraya.
Ben oturmuş halde, Devrim bir kolu yukarıda, bir kolu aşağıda. İki kişi öne doğru eğilmiş alttan bakıyorlar. İlkay iki kolunu yukarı kaldırmış olarak çekiliyoruz.
Ve finali havaya zıplama pozu ile bitiriyoruz, bakalım en çok kim havada duracak. Olduğumuz yere çömelmiş halde güç toplarken arkadakiler zıplamaya başlamış bile, haylazlar.
Ve havaya zıplıyoruz hep birlikte. ayaklarımız yerden kesiliyor. Ben havaya zıpladığımda ayaklarımı da çekince en yükseğe zıplamış oldum. Uzun saçlarım da hareketten dolayı karışmış durumda
Az Bilinen Antik Kentler Turu için özel kendi yaptırdığım tişört. 5 Gün boyunca giydim. Saçlarım salınık, gözümde Güneş gözlüğü, boynumda telsiz. Boynumda turkuaz mavi ve kırmızı buuf var.
Claros antik kent gezmesi bitince hep beraber yola çıkıyoruz. Yolumuz tek şerit gidiş – geliş olmasına rağmen geniş. Menderes’e kadar hafif bir çıkış yapacağız. Ahmetbeyli den sonra ilk köy Çile. Köye uğramadan direk geçiyoruz.
Yol hafif rampa ama zorlanmadan çıkıyoruz. Benzinliğin birinde bir kaç kişiyi görünce yanlarına giderek yola çıkmalarını söylüyorum. Biraz ilerde Ataköy de mola vereceğiz. Dondurmalarını yiyip yola çıkasıya kadar zaman geçiyor tabi ki. Olcay ile telefonla konuşup ne durumda olduklarını öğreniyorum. Mola bitmek üzere olduğunu öğrenince Ataköy’e girmeden düz yola devam edeceğiz. Yolda bizi yakalarsınız diye anlaşıyorum ekiple. Tabelada Menderes, İzmir yolu düz, Ataköy sola işaret edilmiş.
Ataköy biraz içerde kalıyor, yeni yapılan yol köyün içinden geçmediğinden herhangi bir ev görünmüyor.. Sadece köyün tabelası var.
Ataköy bitiyor, Çamönü köyü başlıyor tabelalara göre.
Bu gün 23 Nisan çocuk bayramına katılmamızdan dolayı zaman geçti. Claros antik kenti muhteşemdi, orada da epey zaman geçti. Turun son günü olması nedeni ile katılımcılar evlerine döneceklerinden Kolophon antik kentine uğramadan geçiyoruz. Umarım başka bir turda Kolophon antik kentini gezeriz. Tabelada Değirmendere ve antik kent (Kolophon) solda olduğunu belirtmiş.
Bir süre gittikten sonra grubun geldiğini dikiz aynamda görünce bisikleti park ediyorum. Baştan başlayıp resimlerini çekiyorum yakalayabildiklerimi. Kadro üçgeni içinde gelen bisikletçilerin öncüleri. Önde Serhat var, grubu o çekiyor.
Mustafa Güven’i tek olarak çekiyorum.
Ön tekerlek üzerinden gelenleri çekmeye devam ediyorum.
Çekmeye devam.
Jant telleri arasından çekiyorum iki kişiyi.
Jant telleri arasından çekmeye devam.
Ön lastik üzerinden gelenleri çekerken yangın uçağı da kadraja giriyor.
Arkadaşın biri kollarını açmış geliyor.
Bisikletçiler bitmiyor, iki kişi da jant telleri arkasında. Birisi Gözde Emine.
Çekmeye devam.
Masalcı Esma da kadraja girdi.
Resimleri çekerken yangın gözetleme uçağı tepemizde dolaşmaya başladı.
Yangın söndürme uçağını digital zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum.
Tahtalı barajı, İzmir’in en büyük içme suyu havzası. İzmir’in büyük bir bölümünün içme suyunu karşılıyor. Yağmurun yağmadığı yaz aylarının sonunda su iyice alçalınca çeşmelerden akan su resmen çamur kokuyor. İnsanların çoğu damacana suyu içtiklerinden çeşmeden gelen suyu diğer ihtiyaçlar için kullanılıyor.
Normalde 20 kilometrede bir mola vermek gerek. Grup Çamönü köyünde mola verip dinlenmişti. Ben ve benzinliktekiler köye girmeden yola devam ettiğimiz için dinlenememiştik. Grup bizi yolda yakalayıp geçtikten sonra görevim gereği en arkada süpürücü olarak ilerliyorum. Bir de arkadaşın birisinin lastiği patlamış, ona yardım edince iyice geride kaldım. Öndekilere yetişeceğim diye bastırınca bende yorgunluk baş göstermeye başladı. Git git yol bitmiyor, yanımda bulunan kuru yemişlerden atıştırıyorum ama onlar bana enerji vermiyor artık. Oturup dinlenmem gerek, onu da yapamıyorum. Menderes’e 9 km kaldı, son gayretle yoluma devam ediyorum. Tabelada Menderes 9, İzmir 30 Kilometre olduğunu belirtiyor.
Nihayet Menderes’e varıyorum ama bende takat kalmadı. Grubun hepsi Menderes Belediyesinin meydanında çoktandır oturup çay kahve içiyorlardı. Bende son gayretle bisikleti park edip hemen bir çay ve soda söylüyorum kahveciye. Tabelada Menderes nüfus 59500 olarak yazılı.
Ardından Menderes Belediyesinin hazırlayıp dağıttığı kumanyayı yiyerek anca kendime geliyorum. Menderes Belediye Başkanı Bülent SOYLU’ya plaketimizi sunuyoruz. Başkan da hepimize birer hediye torbası hazırlatmış, içinde Menderes köylerinden Boncuk köyde yapılan nazar boncuklu at nalı hediye ediyor. Olcay, belediye başkanı ve Serhat hediye kesesi ile poz vermiş.
Güzel bir hediye, Başkan Bülent SOYLU ya teşekkürler. Küçük at nalı ve keten iplerle bağlı nazar boncukları.
Kırmızı renkli bisikletçi dede bu kadar bisikletçiyi bir arada görünce meraklı bakışlarla bizlere bakarak aramızdan geçiyor. Uzun zamandır bisiklete biniyor anlaşılan dede.
Belediyenin önündeki çay bahçesinde iyice dinleniyoruz. Az Bilinen Antik Kentler Turu burada bitiyor. Akşam 20:00 den sonra İzban Metro bisikletlileri alıyor. Kimi şehir dışından arabası ile geldiğinden onları uğurluyoruz. Kimisi biz pedallarız deyip yollarına devam ediyorlar. Kimisi de Belediyenin gösterdiği yerde bu gece kalacak. Biz de Metro ile Alsancak’a kadar gideceğiz. O yüzden saatin gelmesini bekliyoruz kahve içerek. Antalya dan gelen grup ile Şafak Omaç burada Belediyenin spor tesislerinde çadır kurup kalacaklar. Kahve içerken yanımda Masalcı Esma ve Gözde Emine oturuyor.
Metro istasyonuna erken varıyoruz, biraz beklememiz gerek. Güvenlik görevlileri almıyor içeri. Saat 20:00 de gelin diyor. Biz de bisikletleri park ediyoruz merdiven duvarının dibine.
Beklerken boş durmayıp resim çekiliyoruz metroya binecek olanlar. On kişi ayakta, altı kişi yere oturmuş durumda.
Duvara dayanmış olarak ben, Serhat Selahattin usta, Olcay, Gözde Emine ve Devrim duruyoruz kamera önünde.
Gözde Emine ile birlikte resim çekiliyoruz parmaklıklar önünde.
Saat 20:00 olunca metroya biniyoruz. Burası ilk durak olunca ilk vagon ve son vagona yerleşiyoruz rahatlıkla.
Ayakta bisikletleri tutuyorum devrilmesin diye.
Alsancak istasyonuna 30 dakikada varıyoruz. Akşam saati Karabağlar ve Gaziemir yol trafiği çekilmez doğrusu. Arabaların yoğunluğu nedeni ile tehlikeli bir trafiğin içinde yol almaktansa metro ile gelmek daha mantıklı. Alsancak istasyonuna vardığımızda bir kaç kişinin binemediğini öğrenince onları beklemeye karar veriyoruz. Garın önünde çimenlere yayılıyoruz.
Alsancak Garının önünde Mustafa Kemal ATATÜRK’ün gezilerinde kullandığı vagon burada sergileniyor. Müze olarak hazırlanıp çalışma saatlerinde gelip içini görebilirsiniz. Etrafını da Belediye güzel çiçeklerle donatmış.
Diğerleri de gelince hep birlikte Ahmet Yıldırım’ın işlettiği Cinatı’na geliyoruz.
Cinatı fikrinin sahibi Öğretmenim Yılmaz Murat Bilican bizi bekliyordu Cinatında. Yılmaz’ın başı kel, benim uzun saçlarım tezat oluşmuş durumda. Ama kimse gocunmuyor bu duruma. Ellerimizi birbirimizin omuzuna atarak resim çekiliyoruz.
Bu kez başımıza birer fötr şapka takarak resim çekildik.
Daha sonra hep birlikte biralarımızı alarak çimbara giderek çimlerin üzerinde sohbet eşliğinde biralarımızı yudumluyoruz. Arkadaşlarımız Semra ve Şerif Çetindağ, Tuğba Laçiner aramıza katıldılar. 5 Günün yorgunluğunu alıyoruz böylece. Çimenlerde 7 kişiyiz.
Turu bitirmenin verdiği tatlı yorgunlukla gecenin sessizliğinde mutlu gülümsemelerimiz eksik olmuyor. Bir kaç patlak lastiğin dışında tur boyunca herhangi bir şey olmadı. Yanımda taşıdığım bisiklet yedek malzemelerinden sadece 4 iç lastik kullandım. Sağlık malzemelerinden hiç kullanmadım. Yanımda birlikte pedal basan Doktor Burcu’ya hiç iş düşmedi. En çok ta buna sevindim. Türkiye de ilk defa katılımcıların kendi eşyaları ile turu sorunsuz tamamlamaları bizleri ayrı sevindirdi. Tura katılan tün arkadaşlara teşekkür ederim. Tur boyunca sorunsuz, kamp yerlerinde paylaşarak kamp alanını düzenli bir biçimde kurarak yardımcı oldular. Hep beraber yedik, içtik bisiklete bindik. Kamptan ayrılmadan önce çöplerimizi toplatıp bulduğumuz gibi tertemiz bırakıyoruz. Yeni dostluklar kuruldu birbirimizi tanıyarak. Turun bir yarış değil gezip göreceğimiz, kendi eşyalarımızı taşıyıp kendi ihtiyaçlarımızı karşıladık. Tur boyunca güle oynaya bisiklet sürdük, akşamları kamp ateşi etrafında şarkılar, türküler söyleyerek hep beraber eğlendik, sohbet ettik. Açıkçası Memleketi kurtarmadık, Memleketi yaşadık doyasıya. Tarih ve kültürümüz biraz olsun artmış oldu. Yeni yerler, yeni insanlar, bahar çiçekleri ve kuşları ile birlikte doğanın içinde Antik kentleri dolaştık tur boyunca.
İyi ki Bisiklet var.
Çimenlere 9 kişi yarım daire şeklinde oturmuşuz.
Tur ertesinde Gazetelere bile haber olduk daha ne olsun. Merdivenlerde müzik ritmine göre oynarken kalabalık grup olarak çekilip gazeteye basılmış resmimiz. Altına da başlık olarak ” Antik kentlere bisiklet yolculuğu yazıyor.
Son kalan bir kaç arkadaşla çim barda bir süre sohbet edip biralarımızı yudumluyoruz. Biraz uzun oturup dinlenmem iyi oldu. Yorgunluğum geçince Arkadaşlarla vedalaşıp evime doğru pedal çevirmeye başladım.
Benim çektiğim resimlerde urimbaba.com yazıyor, diğerlerini arkadaşlardan alıp yazıda kullandım.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak Toplam 66 Kilometre civarında.
Yaptığımız yolun haritası aşağıda
Alsancak Üçkuyular haritası aşağıda