Etiket arşivi: samson

Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes 2. Gün

26 Nisan 2018 Perşembe

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır

Tuzburgazı – Büyük Menderes Deltası – Serçin – Akçakaya

( resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir )

 

“Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”

Can Yücel

Öne çıkmış olan görsel Büyük Menderes nehrinin kıyısında toprak alırken. Bisikletlerimiz park halinde. İki bisiklet arasına pankartımızı gerdik. Ferdimen ve Cem ayakta. Mehmet ve ben çömelmiş durumda, önümde kahve takımı. Kahve pişirirken

IMG_2304

Gün ışığı pencereme vurunca gözlerim otomatikman açılıyor. Arkadaşlar hala rüyalarını görmekte. Henüz telefonumdaki kurulu alarm ötmedi daha. Yere serili mat üzerinde uyku tulumları açılmış. Ferdimen üzerini örtmeden uyuyor. Bisikletler kıyıda park edilmiş durumda.

20180426_063229_HDR

Sonra arkadaşlar da uyanınca toparladık mat ve uyku tulumlarını. Böyle çadır kurmadan yatıp fazla eşya çantalardan çıkmayınca toparlanma da ona göre hızlı oluyor. Kahvaltılıkları kahvenin bir köşesindeki masanın üzerine serdik. Çay kahvede hazır olunca duble çaylarla bir güzel kahvaltı ediyoruz. Kahvedeki bir arkadaşa rica edip bizi kamera ile çekmesini istedik. Dört kişi, Cem Tabanlı, Mehmet Aydın, ben ve Ferdi Kızıl, nam-ı diğer kahramanımız Ferdimen masada oturmuş kahvaltı yaparken.

IMG_2303

Kahvaltımızı bitirip kalan eşyaları da bisikletlere yükledik. Tur başlangıcı olarak pankartımızı açıp resim çekiliyoruz dört kişi. Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes Bisiklet Turu dört kişi ile başlıyor.

20180426_084856_HDR

Tur başlangıç yeri olan Tuzburgaz köyünden yola çıkarken beni ve eşyalarımı taşıyan bisikletim KUZ resim çekilmeyi hak ediyor. Yol dümdüz, uzayıp gidiyor ufka kadar. Kenarda evlerin bahçe duvarları ve çit beton direkler. Bisikletimin arka bagajında turuncu bisiklet çantaları.

20180426_085552_HDR

Büyük Menderes deltası geniş bir arazi ve burada tarım yapılıyor sürekli. Ekilen bitkileri yuvarlak biçimde, varil gibi yuvarlayıp sıkıştırılmış. Kış aylarında hayvanlara yemeleri için verilecek. Üst üste 6 kat dizilmiş yüzlerce yuvarlak ot demetleri. Otlar güneşten rengi kaçıp solmuş durumda.

20180426_091610_HDR

Arkadaşlar önde bisikletleri ile düz olarak uzayıp giden yolda ilerliyorlar. Çok uzaklarda tepeler görünmekte.

20180426_091613_HDR

Büyük Menderes nehrine geldik, köprü üzerinden nehrin denize akan yerinden çekiyorum bir poz. Nehrin rengi koyu ve durgun, sanki akmıyormuş gibi. Kıyıları tamamen sazlıklarla kaplı.

20180426_092527_HDR

Nehrin sağ yanında toprak yola gireceğiz. Gidebildiğimiz kadar gidip toprak alacağız. Büyük Menderes nehri köprüsü, tabelası ile elçek resim çekiyorum.

20180426_093306

Toprak yola girip gidebildiğimiz yere kadar gidip uygun bir yerde duruyoruz. Bisikletleri park edip arasına pankartımızı gerdik. Pankartta yazan “Suyun Kaynağına Yolculuk”. Mehmet Aydın, ben ve Cem Tabanlı yere çömelmiş durumda pet şişelere toprağı elimizle doldururken Ferdimen bizi çekiyor.

20180426_101529_HDR

Toprağı taşımanın en pratik yolu pet şişede taşımak. Yarım litrelik pet su şişesi buna uygun. Hem çantada dökülmüyor hem de az yer kaplıyor. Aldığımız toprağı çantalarımıza yerleştirdik. Sonrası da geleneksel kahve pişirme seremonisi. Kahve takımlarını çıkarıp pişirmeye başladım. Benim yanımda Mehmet çömelmiş durumda. Ferdimen arkamda ayakta. Cem bisikletinin yanında, sağda ayakta duruyor. Arkamızda pankartımız ve sazlarla dolu Büyük Menderes nehri. Ferdimen’in bisikleti solda park edilmiş durumda. Arka bagaja bağladığı çubukta Türk bayrağı bağlı. Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes Nehri Turumu resmen başlatıyoruz böylece.

Bu resmi Ferdimen otomatik çekti. Öne çıkmış olan resim olarak seçiyorum

IMG_2304

Büyük Menderes nehri durgun olarak hissettirmeden akıyor sazlıkların arasından. Kıyıya çekilmiş Ahşap tekne duruyor.

IMG_2305

Toparlanıp toprak yoldan ana yola çıktık. Köprü başındaki korkuluk demirinin önündeki tabela direğine tabelamızı bağlıyorum cırt ile. Köprü üzerinde arkadaşlar bisiklet sürüyorlar.

20180426_103925_HDR

Yola ben de çıkıyorum, Büyük Menderes deltasındaki uçsuz bucaksız tarım alanlarında yaz ekimine hazırlanıyor. Traktörle tarla sürerken arkasından küçük bir toz kalkıyor rüzgara kapılarak. Tarla yolun altında kalıyor. Kıyıdaki çalılıklar tamamen yakılmış simsiyah kalmış dallar burada bir çok canlının telef olduğunu gösteriyor.

20180426_104936_HDR

Yola çıkar çıkmaz yakınlarda olan Miletos antik kentinin tabelası çıktı. Antik kent yola yakın olduğu için giriyoruz.

20180426_105616_HDR

Miletos antik kentinin görkemli yapısı olan amfi tiyatronun resmini bisikletim KUZ ile birlikte çekiyorum. Bir çok yeri tahrip edilse bile çoğunlukta ayakta duruyor tiyatro. İşte burada felsefenin ilk tohumları Thales tarafından atılmıştır. Anlatılanlara göre baş tanrı Zeus ile tartışırlarken Thales haklı çıkmış. Buna kızan Zeus “Ben Tanrıyım, istersen yıldırımla seni şuracıkta küle çeviririm” deyince Thales te buna “Öfke haksızlığın belirtisidir” diye cevap vererek tanrılara ilk baş kaldıran felsefeci olarak yazılmış bu tiyatroda. Böylece insanlık tarihinde felsefe başlamış oldu.

20180426_110216_HDR

Miletos antik kentinde kısa bir mola vererek yolumuza devam ettik, Akköy girişinde hafif bir yokuş var, zorlanmadan çıkıyoruz yokuşu. Elektrik ve telefon direkleri birbirinden bağımsız köyün semalarını kaplamış durumda.  Akköy tabelası ve az ilerde ana yol kavşağına geldiğimizi belirtir büyük karayolları tabelası.

IMG_2308

Buğday tarlasında ekinler boy atmış, başaklar büyümüş, yavaş yavaş sararmaya gidiyor ama yeni başlamış gibi. Çiftçi tarlanın ortasında ekinleri kontrol ediyor. Ekinler beline kadar uzamış.

20180426_110956_HDR

1977 yılında Süleyman Pir çeşme yaptırmış hayrına ama su akmadığından çeşme etrafını otlar bürümüş.

20180426_111757_HDR

Leylekler çoktan gelmiş yuvalarına, yumurtadan yavruları da çıkmış. Elektrik direğinin tepesine yuvasını kurmuş. Yuvada leylek yok, Büyük Menderes nehrinin bereketli topraklarında yiyecek bulmaya gitmiş olmalı.

IMG_2309

Akyeniköy kavşağında öğle yemeği için mola veriyoruz. Burada yemek ucuz, nedeni ise kamyoncuların uğrak yeri olması. Burada kuru fasulye, pilav, cacık üçlemesi ile karnımızı bi güzel doyuruyoruz. Çardak altında dinleniyoruz çaylarımızı içerken.

20180426_123305_HDR

Yediğimiz kuru fasulyenin yakinen resmini çekiyor Ferdimen. Masada tabaklar içinde fasulye, pilav, üstünde az fasulye taneleri, küçük bir tabakta salata, ekmek sepetinde taze ekmekler ve kuru fasulyenin olmazsa olmazı kuru soğan.

IMG_2311

Öğle molası bitiminde turumuza devam ediyoruz. Söke – Didim – Milas kavşağından düz, Bafa gölünün yanındaki yola girdik. Girişte tahtadan yapılmış tabelada “Bafa gölü tabiat parkı” yazılmış sarı renkli. Tabela üç tahta, yanlarda iki direğe çakılmış. Solda Bafa gölüne bağlantılı su kanalı var.

20180426_143407_HDR

Kavşaktan girer girmez yol toprak olarak devam ediyor. Aynı zamanda taşkınlar için yapılmış set yolda kenarlarına okaliptüs ağaçları dikilmiş. Ağaçlar seyrek ve kimisi kurumuş.

20180426_143819_HDR

Bir süre gidiyoruz dümdüz yolda. Birden bire yolu kapatan bir çalışma görünce durduk. Kurumuş olan okaliptüs ağacını kesmeye uğraşıyor ekip. Herhalde acemi olacaklar bir türlü ağacı deviremediler. Alt kısmından yeterli kesemediklerinden traktör kepçesi ile yüklendikleri halde ağaç direniyor devrilmemek için. Set üstünde bisikletlerden inmeden duruyorlar arkadaşlar. Yol açılsın diye beklerken arkadan çekiyorum bir poz. Ferdimen’in küçük üçgen Türk bayrağı ve uzun saçlarını bir kaç boğum lastikle bağlamış arkasında.

20180426_144039_HDR

Geniş düzlük ovada parsel parsel tarlalar yeni sürülmüş ekilmeyi bekliyor.

20180426_144128_HDR

Set yanında seyrek olarak dikilmiş okaliptüs ağaçları arasında giderken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_2318

Bir süre okaliptüs ağaçları arasından gittik. Sonrasında hiç ağaç yoktu ve önümüzde uzayıp giden set üstü yol var. Bir – iki araç haricinde rahat gidiyoruz toprak yolda.

IMG_2320

Bir zamanlar deniz olan ova şimdi toprak olmuş. Ovada bir çok tarla ekilip biçiliyor. Ova düzlüğü sonunda bitti ve karşımızda bir köy göründü. Köyün arkasında küçük tepeler başlıyor.

20180426_151320_HDR

Köy ovanın bitiminde, yamaca doğru kurulmuş. Burası Serçin köyü.

IMG_2322

Hemen solumuzda Büyük Menderes nehri usul usul akıyor sakince.

IMG_2323

Toprak yolda yavaş gittiğimizden epey zaman geçmiş. Köyde bir mola vermek gerek. Hem hava da iyice ısındı. Güneş tepemizde terlememize neden oldu bisiklet sürerken. Bakkalın yanına vardık, çocuklar meraklı gözlerle yanımıza gelip bakmaya başlayınca “Çocuklar bakkaldan canınız ne istiyorsa alın” diyerek bakkala davet ettim. Herkes kendine göre bir şeyler aldı. Daha çok gazoz aldılar. Ben de onlara uyup gazoz alıyorum kendime. Nasıl olsa çantamda duran BayKuş kesemde epeyce para var birikmiş. Yolda bulup topladığım paralar Bay Kuş kesede biriktiriyorum. Çocukların aldığı şeylerin parasını BayKuş kesesinden ödüyorum. Zaten fazla tutmadı aldıkları. Kendimize cebimizden ödedim aldıklarımızı. Sonra okaliptüs ağacının gölgesindeki beton merdivene oturarak gazozlarımızı içmeye başladık.

Çocuklar meraklı sorular sormaya başladı bizlere. Bisiklet turcusunu sık sık görmedikleri belli. Belki de ilk defa görüyorlar bisikletçileri. Her zamanki klasik sorular; “Nerden nereye gidiyorsunuz? Bisikletin kaç para? Bu bisiklet kaç yapıyor? Lastiğin hiç patlamıyor mu? Patlayınca ne yapıyorsun?” gibi sorular. Hepsine cevap veriyoruz tek tek. Öğle sıcağında soğuk gazoz ve sodalar çocuklarla muhabbet eşliğinde bizleri serinletiyor. Bakkal da demlediği çaydan ikram ediyor birer bardak. Gölgede oturmuşuz Cem, ben ve Mehmet, yanımızda beş çocuk. Ferdimen bizi çekiyor telefonumla.

20180426_154033_HDR

Büyük menderes kıyısında büyük bir vinç. Halatın sonunda varil büyüklüğünde silindir. Herhalde toprağı düzeltmek için kullanılıyor. Belki de nehir yatağını düzeltmek için. Anlayamadım ne için kullanıldığını. Yeşile boyanmış rengine bakılırsa devlet su işlerinin vincine benziyor.

20180426_155106_HDR

Düz ova bitince yol tepelerin yanından gidiyor. Önümüzdeki köy girişi az yokuş var. Ferdimen durmuş solda gördüğü eşeğe bir şeyler anlatıyor;

“Ah eşek ah, senin yüzünden dayak yiyordum bir zamanlar. Çayıra yayılmış bir kaç aile piknik yapıyorlardı. Yanlarından geçerken Kazak Abdal’ın bir türküsünü söylemeye başladım;

Eşeği saldım çayıra

Varıp ta karnı doyura

Gördüğü düşü hayıra

Yoranın da avradını

Türküyü söylerken piknik yapanlar sen ne diyorsun herif, ağzından çıkanları kulakların duymuyor mu? Bize hakaret mi ediyorsun? diye üzerime yürüdüler. Yok ben size bir şey söylemedim, ahan da otlayan şu eşeğe söyledim, diyerek oradan uzaklaştım. Az daha dayak yiyordum senin yüzünden eşek herif.”

Ben de eşekle Ferdimen’i çekiyorum bir poz bu duruma karşılık.

20180426_162121_HDR

Mayıs ayı dut ayı, bülbüller bu ayda dutları yedikten sonra artık ötmezlermiş. Sizin anlayacağınız Dut yemiş bülbül olurlar. Zaten çoktan eşlerini bulup yumurtadan yavruları bile çıkmıştır. Karnı doymak bilmeyen aç yavruları doyurmak için bütün gün yiyecek peşinde koşmaktan helak olmuşlardır. Ötecek gücü kalmamıştır. Geçim derdi olunca ötmeye fırsat kalmıyor.

Yol kıyısında hayrına dikilen siyah duttan nasibimizi yiyoruz gerektiği kadar. Dutları yakından çekiyorum bir poz. İçlerinde olgunlaşmamış açık pembeden kırmızıya, olgunlaşmış haliyle siyah dutlar görüntüde.

20180426_163117_HDR

Sürülmüş tarlaların kıyısında karşıdaki dağların resmini çeken Ferdimen’in resmini çekiyorum. Dağların tepesindeki göğe yükselmiş kimilimbus bulutunu çekiyorum. Şimdi o bulutun altında ne fırtınalar esiyordur.

20180426_165552_HDR

Yolumuz dağların dibinden Büyük Menderes nehrini takip ediyor. Kimi yerde nehirden uzaklaşırken kimi yerde yolun dibinden akıyor. Nehrin kenarları sazlık ve söğüt ağaçlarını görüyorum. Tarlaları sulamak için nehre boru sarkıtılmış.

20180426_170715_HDR

Bu yol pek işlek olmadığı için kimi yer asfalt değil. Toprak yolda ilerliyoruz. Dağ yamaçlarının dibinde çeşitli ağaçlar fışkırmış. Yeşil ağaçların arasından, toprak yolda bisiklet sürmek gibisi yok. Önde Cem ve Mehmet bisiklet sürüyor.

20180426_171904_HDR

Hava iyice sıcakladı. Cem yanmak için üzerini çıkarıp çıplak olarak bisiklet sürüyor. Bazen ağaçların gölgesinde hem dinlenmek için hem de bizi beklemek için kısa molalar veriyorlar bisikletten inmeden.

IMG_2332

Ferdimen de arkadan yetişiyor bize. Toprak yolda gelen Ferdimen.

20180426_171915_HDR

Dağın dibindeki yol bazen yükseliyor ovadan ama fazla değil. Akan nehir ve sürülmüş tarlanın düzgün çizgileri bir tablo gibi karşımda.

20180426_172227_HDR

Karşımıza bir köprü çıkınca durup tabelamızı takıyoruz köprü başına. Tabelada yazan “Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes Temiz Aksın”

20180426_173854_HDR

Köprüde tabelayı takarken diğer arkadaşlar da beni bekliyor köprünün üzerinde.

IMG_2336

Köyün birinde terk edilmiş bir ev görünce resmini çekiyorum. Ev viraneye dönmüş durumda. İki katlı, çatısı olmayan, geniş bacası uzun. Giriş kapısı, yanında üst üste iki pencere. Üst katta iki pencere. Evin yanında tek katlı bir ev daha var. Bu evin damındaki otlara bakılırsa topraktan bir damı var

20180426_181155_HDR

Çeşmenin üzerine dikdörtgen bir mermere şu sözler yazılmış;

Bak şu suyun

Rengine çeşmesi var

Tası yok kırma insan

Kalbini yapacak

Ustası yok

Mehmet Mülkiye Fillik

Hayratı

Yazan kelimeleri ayrık yazsa da insanlar ne yazdığına bakmıyorlar maalesef. Adam boşuna yazmamış çeşmenin tası yok diye. O yüzden tası zincirle bağlamışlar çalmasınlar diye.

20180426_181452_HDR

Kilometrelerce tarlalar, karşıda dağin dibinden ayrılmış küçük bir tepe. Arasında da bir köy görüyorum. Hani bir çocuk şarkısı vardır ya;

Orda bir köy var uzakta

O köy bizim köyümüzdür

Gitmesek te, varmasak ta

O köy bizim köyümüzdür

diye. İşte o köyü mutlaka göreceğiz ve gideceğiz. Varacağız yani. Rotamızda bir çok köy var ve köyleri yakından görerek ilerliyoruz durmadan.

20180426_184303_HDR

Yavaş yavaş gölgeler uzamaya başladı. Alçalan Güneş gölgemi tarlaya düşürürken resmini çekiyorum bisiklet sürerken.

20180426_185836_HDR

Güneş Dilek yarımadasının üzerine, Samson dağının az yukarısına doğru alçalmış. Hava bulutsuz, pırıl pırıl. Güneş tüm parlaklığını ovaya salmış. Ovanın sonunda bulunan Söke kasabasının hava kirliliği olan duman sis halinde yayılmış Dilek yarımadasının dibinde.

20180426_185901_HDR

Kimi tarla sürülmüş, kimisi de ot bürümüş durumda, sürülmemiş.

20180426_185904_HDR

Sürülmemiş bir tarla, dikine doğru traktör geçip iz bırakmış üç yerde.

IMG_2341

Elektrik dağıtım şirketi kimi beton direğin tepesine yukarı doğru kaide yaparak leyleklerin yuva yapmasını sağlamış. Zaten leylek direğin tepesine, tellerin üzerine yuvasını yapıyor. Böyle yapmakla hem teller arasında kısa devreyi önlemiş oluyor hem de kuşlar elektrik akımına kapılmamış oluyorlar. Direğin tepesinde bir leylek uzun bacakları üzerinde durmuş durumda. Gün boyu yiyecek aramakla yorulmuş, Güneş batmadan yuvasına çekilmiş dinlenmeye başlamış.

IMG_2343

Akşam üzeri Ferdimen haritaya bakıyor ve hava kararmadan kamp yapacağımız yeri belirledi.  Diğer köyler uzakta olduğundan Akçakaya köyünde kamp atacağız. Köyün kahvesinde oturup akşam yemeğini hazırlamaya başladık. Karşıdaki bakkaldan yoğurt, ekmek alarak kahvaltılık malzemelerle çay ile karnımızı doyuruyoruz. Bu arada köy muhtarı ile görüşüp kalacağımız yeri de ayarladık. Köyün düğün salonunda kalabilirsiniz deyince rahatladık. Cem turdan yarın ayrılacağını bildirdi. Bateri dersi alıyor ve onlardan geri kalmak istemediğini mazeret olarak sundu. Eh ne yapalım artık üç kişi tura devam edeceğiz. Masanın üzerinde kahvaltılıklar ve Cem elinde çatalı ile yerken Ferdimen bir poz çekiyor akşam karanlığında.

IMG_2344

Kahvede köylülerle sohbet ederek zaman geçiriyoruz çay içerken. Köylülere yaptığımız turu, amacını kısaca anlattık. Nehirlerimiz temiz aksın, tarlalarında kullandıkları Menderes nehrinin suları ürünlere zehir saçmasın, temiz besinleri yiyerek gelecek nesiller sağlıklı yetişsinler diye anlatıyoruz. Uyku basınca, çadırları üstü kapalı düğün salonunun girişine kurup yerleştik. İyi geceler dileklerle yatıyoruz mışıl mışıl.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 65 Kilometre civarı.

Powered by Wikiloc

Hakkımda

Hakkımda

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Yaz ! Dedi uzun saçlı adam…
Kalem yoktu o zamanlar ve kağıt da.
Kalemi tutan el de yoktu
ve emektar bir bisikletin tekeri altında
aşkla ezilmemişti daha toprak.
Yaz ! Dedi uzun saçlı adam
Ocağa sürülürken kahve cezvesi…

Emine Gözde Özgürel

 

Öne çıkmış olan görsel, Bağdaş kurmuş halde, önümde kahve takımları. Arkamda çalılık yamaç.

39

Ben: Urim BABACAN

Şubat 1961 Kosova’nın Prizren kentinde dünyaya gelmişim. 1969 yılının Aralık ayında henüz 9 yaşına ramak kala ailemle birlikte Türkiye,  İzmir’e göç ettik.

İlk okula Prizren de Türkçe eğitime başladım, Türkiye’ye göç edince eğitimim kaldığı yerden İzmir de devam etti.

İlk okul 2. sınıfta çekilen bir resim. Ben alt sırada ortada çömelmiş olarak duruyorum. Yanımda kız ve erkek öğrenciler. Üstte iki sıra basamaklarda ayakta. Tam ortada genç Öğretmenimiz Mürvet Karahoda duruyor.

Ben küçükken 8 yaşındaydım…

1

Meslek Lisesini Elektrikçi olarak bitirdim. Demir çelik fabrikasında Elektrikçi olarak çalışarak Emekli oldum.

Emekli olduktan sonra bisiklet dünyasına girince hayatım ve yaşantım değişti. Bisiklet dünyasına internetten İzmir Bisiklet Derneği’ni bulup takip etmekle başladı. Daha sonra hafta sonu turlara katılarak dernek içinde aktif olarak görev almaya başladım. Sonrasında yönetimde yedek üye sıfatı ile destek olmaya devam ettim. Hala da dernekteyim.

http://izmirbisiklet.org/

Kahve ile birlikle başlayan turlarım bir çok yeri kendi gücümle görüp tanıma, yeni dostlarla tanışma fırsatı oldu.

Hep insanları dinlerim, kendilerine göre hikayeleri vardır ve biri ile paylaşmak ister. Ben de bu hikayeleri dinlerim.

Turlarda hep arkadan gelirim, arkada kalma nedenim doğayı, ormanın sesini dinlemek. Sonra yaşadığım, gördüğüm hikayeleri yazmak için resim çekerim. Resim not tutmaktan daha iyi gelir benim için. Aradan zaman geçse de resim her şeyi anlatır bana. Önemli olan görmek, görebilmek.

Hep arkada kaldığımdan bisiklet turlarında artçı olarak görev alırım. Kurt sürüsü tek sıra gider, en arkada en güçlü olan sürünün lideri olur. En önde de en zayıf olanlardır. Herhangi bir saldırıda sürünün korumasını yapar böylece. Turlarda da en arkada herhangi bir sorunla karşılaşana yardım eder, yolda bırakmam kimseyi.

Kendi web sitemde bisiklet turlarımı ve deneyimlerimi paylaşırım.

http://www.urimbaba.net

http://www.urimbaba.com

Güneşin doğuşunu seyretmeyi severim. Güneş doğmadan kalkar, kahvemi pişirir güneşin ilk ışıklarını beklemeye başlarım. Güneş yavaş yavaş doğar, içimi ısıtır, Dünyaya olduğu gibi bana da hayat verir. Hep Tanrıya şükrederim bu güzellikleri gördüğüm için. Manavgat nehrinin kıyısında, Güneş henüz ilk ışıklarını saçarken saçlarım salınık kahvemi içiyorum.

24

Hafta sonu bisiklet turlarına başladığım zamanlarda Bisikletçi arkadaşım Kutlu Özütemiz benim öyle bir resmimi çekti ki o zamandan beri profil resmi olarak kullanıyorum. Saçlarım daha yeni uzamaya başlamış bir durumdayım. Önde semaverde çaydanlık, arkada ben.

2

Bisiklete başladıktan sonra günü birlik turlar yetmemeye başladığından uzun turlara başladım. Tura uygun donanımlar olan çadır, uyku tulumu, mat, tencere – tava ocak gibi malzemeleri elde ederek başladım. Her turda yeni bir yer keşfettim, yeni dostlar ile tanıştım. Elbette deneyimlerim de giderek arttı bu turlarda.

Bir turda dostum Şafak Omaç benim yolda giderken resmimi çekti. Resim siyah – beyaz. Solda ağaçlar, bisiklet yolunda gidiyorum.

3

Her zaman tur da olmuyor, İzmir de Süslü Kadınlar Bisiklet Turunu başlatan Sema Gür kadınların da bisiklete süslü kıyafetleriyle binebileceğini gösterdi. Erkekler olarak bizler de tura destek vererek bir farkındalık oluşturduk. Takım elbiseli ve kravatlı resmim. Uzun saçların ve güneş gözlüğü gözümde.

4

Bisiklete binmenin en büyük etkenlerinden biri de kuşkusuz Perşembe Akşamı Bisikletçileri, kısaca PAB. Artık sadece bisiklete gündüz değil gece de bisiklete binebiliyoruz. PAB turlarını İzmir de başlatan dostumuz Muhlis Dilmaç tüm Türkiye’ye yaygınlaşmasına neden oldu.

Ay ışığı altında bisiklete binmek dünyada bir ayrıcalık olmalı. Yakınlaştırılmış dolunay, altta bisiklet süren bisikletçi.

5

Turlarda her zaman dostlarım vardır, onlarla tur yapmak beni her zaman mutlu etmiştir. Üç işi yüklü bisikletlerle asfalt yolda kameraya gelirken.

6

Evim evim güzel evim, dört duvarı olmayan evim. Kaplumbağa misali sırtımda taşıdığım evim. Mavi çadırımın kapısında sadece uzun saçlarımla başım görünüyor.

7

Denize dalmayı severim, nerde olursa olsun. Heyecan verici olan da havada bir an asılı kalmak. Bunu yakalayan bilir. Deniz üstünde balıklama uçarken.

8

Kahve içmeyi severim, pişirmesini de, en önemlisi taze olmalı benim için. Kahve değirmeni hep baş ucumda. Kahve bitti mi hemen çekerim taze taze, ezilen kahve çekirdeğinden çıkan kahve kokusu beni mest eder.

Kahve önemlidir, öyle aceleye gelmez. Değirmende ağır ağır çekeceksin, çekirdekleri yakmadan. Sonrasında cezveyi ocağa sürünce ocağın ateşi az olacak, yavaş yavaş pişireceksin. Kahve sabır ister. Bana sabrın ne olduğunu öğretir kahve. Pirinç kahve değirmeni ve kahve takımım.

9

Mesela kahveyi ulu orta içmeyeceksin, kahve güzel insanlarla güzel yerde içilmeli. İçilirken kahve dostluğu pekiştirir Ege denizinde, Dilek yarımadası, Samson dağında. Dengesiz İrfan ile sırtımız dönük oturmuşuz karşımızdaki Sisam adasına bakıyoruz. Ocakta kahve pişiyor.

10

Mutluluğu paylaştıktan sonra yakalarım, hele bir de çocuklar olunca mutluluk kat be kat artar. Az bilinen antik kentler bisiklet turunda, Yunt dağı Köseler köyünde 23 Nisan Çocuk bayramı kutlamalarında. Ben ortada, solda Şafak Omaç, sağda Olcay Ormankıran. Arkamızda köylü kadınları ve bisikletçi arkadaşlar.

11

Bazen kırmızı başlıklı kız gibi olurum. Başımda kırmızı buff.

12

Akan su gördüm mü dayanamam, nerede olursa olsun, su soğukmuş aldırmam. Kılcal damarlarım bile harekete geçer, gençleştiğimi hissederim damarlarımda dolaşan kandan. Kaz dağlarında, Ayazma şelalesinde buz gibi su üzerimden köpürerek akarken.

13

Kitap okumayı severim, sessiz, sakin, dingin. Yaprak bile düşmez dalından. Elbette kahve de olmalı kitabın yanında. Okuduğun hikayelere tat vermeli. Masa üzerinde kahve fincanı, kitap ve saksı, önde ağaçlar ve yeşil çimenler.

14

Bir göl kenarı düşünün, çevresi beyaz mı beyaz kumlarla çevrili olsun. Turkuaz renkli kıyılarda kahve pişer, şanslı olan üç kişi vardır yanımda. Zaten onlar dostlarımdır. Kahvemi paylaşırım karşılık beklemeden. Salda gölü kıyısında, beyaz kumsalda kahve cezvesi ocağın üstünde.

15

Hamama giren terler ama ben terlemeden girerim hamama. Roma hamamı havuzunda sırt üstü su içindeyim.

16

Soğuk bir kış günü olsa da ateşin alevi ısıtır içimi. Çoban ateşi keyfime keyif katar. Sohbet etmeyi severim ateşin başında bir dost ile. Kızıl alevler arkasında bisikletim KUZ.

17

Uzun turlarda yeni insanlarla tanışırım, kahve içerim. Kahvenin hatırı o kadar olur ki yüz kilometre daha pedal basar bir daha kahve içmek için. İşte özgürlük bu benim için. Bisikletim KUZ, römorkum kıytırık, ben nereye gidersem onlar da beni taşır eşyalarımla birlikte. Kısaca evimi taşırlar.

18

Uçmayı severim, hem de denizin üstünde. Kısa sürse de uçmak gibisi yok.

19

Yağmur yağsa da bardaktan boşanırcasına bisiklete binmekten zevk alırım. Üzerimde sarı yağmurluk, pantolon ve çizmelerle bisiklet sürüyorum yağmur altında.

20

Başkasının gözünden görmeye çalışırım dünyayı. Prizren kalesinde kahve içen Muhlis Dilmaç, gözünde sarımtırak gözlükte yansıyan kahve fincanı.

21

Urim Baba’nın kahvesi her yerde. Kahve tabelam gidonda asılı, çimenlerde oturmuş kahve pişiriyorum.

23

İçimde hep bir kahve açmak istemişimdir, sonunda istediğim bir kahve açtım. Kahvenin duvarları yok, tavanı da yok. Boya – badana, kira, elektrik, su derdi yok. Zaten kahve bedava, para ile satmıyorum. Bazen para çıkarıp vermek isteyen oluyor. İşte orda dur diyorum, benim kahvem satılık değildir, parayla içemezsin ki. Dört tabure, bir sehpa, üzerinde kahve takımı. Arkada bisikletim KUZ ve arkasında römorkum kıytırık. Kahve yaptığım yer deniz kıyısı.

25

Her daim dalarım denize, uçmak bir harika. Havada asılı kalmış haldeyim.

26

Yüzümdeki çizgiler derindir, kolay çizilmemiştir. Silinmezler de.

27

Su damlaları kar tanelerinden suya dönüşüp üzerimden aksa da içimi ısıtır. Üşümem hiç bir zaman, su damlacıklarını düşünürüm. Durmaksızın, devinim içinde. Göllerde, denizde buhar olur. Bulut bırakır su damlacıklarını. Bazen de her biri benzersiz kristal tanelerine dönüşür. Dağlara yağar, birikir. Yaz güneşi yavaşça eritir kar tanelerini. Tekrar göle, denize kavuşmak için usulca akmaya başlar, bazen coşar. Coşkun zamanında üzerimden akıp gider. Ve beni her damla saflaştırıp arındırır.

29

Kitap okumak sessizlik ister. Sadece deniz sesi ve martıların çığlığı rahatsız etmez. Onlar doğanın müziğidir. Ruhumun derinliklerine işler. Taburede oturmuş, sırtım ağaca dayalı kitap okurken.

30

Acelem yok, henüz kışa girmeye başlasak ta güneşli bir günde sanki kış olmadan bahara girmiş gibi günün tadını çıkarırım. Kahve cezvesi ocağa sürülür. Yerde bağdaş kurmuş, önümde kahve takımı, cezvede kahve pişiriyorum. Güneş ışınları başımın üstünden yere doğru hüzme şeklinde vuruyor.

31

Herkes hatıra resmini çektirir cinatı hatırasında. Belki cinatı çarpmıştır. Sırtım yerde, yukarıda bisikletimi sürer halde. Duvarda “cinatı hatırası” yazılı.

32

Kar taneleri düşerken çocukluğumda, düş görür gibi sokaklarda yürür, çocukluğumu ararım. Hamam çatıları kar kaplamış, tıpkı başımdaki bereye biriken kar taneleri gibi.

33

Saçlarımı suda tararım, hiç bir tarak su gibi taramaz. Saçlarımı ipek gibi tel tel, yumuşacık yapar. Berrak dere içinde, üzerimden sular geçiyor.

34

Akdeniz’in ufkuna bakarak kahve içerim. Teknenin güvertesinde kahve içiyorum. Başımda mavi buff var.

35

Bisikletim KUZ ile dünyaları sırtımda taşırım Titan Atlas gibi. Sırtım yerde, bisiklet üstte ters haldeyim.

36

Kalenin dibinde bir taş olaydım

Gelene geçene yoldaş olaydım

Yoğurtçu kalesi ve öndeki taş üstünde kahve fincanı.

37

Dağlar benim meskenimdir, ruhum tazelenir dağlarda. Yerde bağdaş kurmuş kahve pişirirken.

38

Yolda giderken yoldaşımın canı kahve istedi mi hiç üşenmeden oturup kahve pişiririm. Söz ağızdan bir kere çıkar, buna dikkat ederim. Bağdaş kurmuş halde önümde kahve takımı. Kahve pişiriyorum. Arkadaki yamaçta çalılar var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

39

Gönlümde, yüreğimde her zaman yeri vardır. İmzasını bir kere atmıştır. K. Atatürk imzalı  üç fincan ve bakır kahve cezvesi.

40

Benim, yani Urim Baba’nın kahvesini herkes içebilir. Yeter ki isteyin, üşenmem hiç bir zaman. Maksat Muhabbet. Arkadaşım Olcay Ormankıran’ın yaptığı tabela. Üzerinde bağdaş kurmuş halde kahve pişirirken çekilmiş resmim. Yazı ile; Urim Baba’nın kahvesi, maksat muhabbet. Solda Atatürk portresi.

41

Güneşin batışını da kaçırmam, kalbim ışığını her zaman saklar. Güneş batarken durup batmasını seyrederim, bilirim yarın tekrar doğacak.

270920134087

Yazdı ! Uzun saçlı adam…
Kalem vardı elinde beyaz bir kağıt ta.
Eli kalemi tuttu
ve emektar bisikletine bindi iki tekeri altında

toprağı aşkla ezdi.
Yazdı !  Uzun saçlı adam…
Ocağa sürülürken kahve cezvesi…

Sevgili sinemacı arkadaşım Uğur Cuya benden habersiz belgesel niteliğinde video hazırlamış. Ellerine sağlık Uğur Cuya. Videosu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Bu video da belgeselimi çeken Adem Giliz eseri, video linki aşağıda

https://youtu.be/8nHDzmCZk5o

İşte ben buyum….

Menderes Deltası Bisiklet Turu 2. Gün

23 Mart 2014 Pazar

Kuşadası – Söke- Priene – Miletos – Doğanbey

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,

yedi yıllık yoldan kuşkanadıyla gelirsin.

 Gözümüzün dilinden anlar,

 elimizin sırrını bilirsin.

 Namuslu bir kitap gibi güler,

 alnımızın terini silersin.

 O gider, bu gider, şu gider,

 dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, Miletos antik kentinin devasa tiyatrosu. En üst yandan tamamen sahne ile birlikte çekilmiş resmi.

230320145455

Uzun zamandır Horoz sesi ile uyanmamıştım. Bahçede kümesin hakimi çilli horoz sabahı müjdeliyor bizlere. Gecenin ardından bütün günü eşeleyip bir şeyler yemek olan tavuklar da her horozun ötüşünden sonra gıdaklayıp horoza cilve yapıyorlar ardı sıra. Önünde kümes teli, küçük bir kümes. İçinde horoz ve tavuklar biran önce dışarı çıkmak için bekliyorlar. Kümesin önü toprak zemin, solda suluk var tavukların su içmesi için.

230320145384

Güzel bir güne dinlenmiş olarak uyanmak harika. Selahattin usta ve eşi bizden önce uyanmış sabah kahvaltısını hazırlamışlar. Fazla oyalanmadan kahvaltıyı yapıp yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Toplanma yerine saatinde ulaşmamız gerek. Akşam hiç resim çekilmemiştik. Hemen bir kaç resim çekiliyoruz birlikte. Üç kafadar sorumsuz, İrfan, ben ve Selahattin. Bir kaç gün birlikte bisiklet süreceğiz. Bakalım neler göreceğiz? Bisikletler önde.

230320145385

Selahattin usta ve güzel eşi, bizleri elinden ne geliyorsa yaparak ağırladı. Ellerine yüreğine sağlık. İyi ki varsınız can dostlar. Üçümüz birlikte resim çekiliyoruz.

230320145387

Ev sahibesine teşekkürlerimizi iletip yola çıkıyoruz üç kişi. Evin bulunduğu yer Söke kavşağına biraz uzak olduğundan Davutlar’a doğru gideceğiz. Davutlar’dan  sola Söke yoluna döneceğiz. Hem ana yol trafiğinden kurtulmuş olacağız bir süre. Bu bizim için daha iyi oldu. Selahattin buraları iyi bildiğinden kılavuzumuz oluyor. İkisi de önümde gidiyorlar.

230320145388

Buralar hep yazlık, hep site. Bina, betonarme dolu. Karşıda Dilek yarımadası, Samson dağı görünüyor.

230320145389

Mart ayındayız, şeftali çiçekleri pembe açmaya başlamış bile.

230320145390

Kısa sürede Davutlar’a vardık, zaman kaybetmek istemediğimizden mola vermeden Söke yoluna  doğru, biraz da yokuşlu yola saparak tırmanmaya başladık. Yol sabahın erken olmasından dolayı biraz daha sakin. Tabelada Davutlar’a vardığımızı belirtiyor.

230320145391

Dengesiz İrfan hep önden gittiğinden bizi beklemek durumunda. Dağları ve rehberliği sevdiğinden ilk defa geçtiği yolları keşfetmek onun için bir zevk. Hep önden giderek yolu tanımaya çalışır. Yol durumu nasıl? Nerede çeşme var? Kamp yapmak için en uygun yeri araştırır ve bunları hafızasına yazar. Geçtiği yolları hiç bir zaman unutmaz, şıp diye hemen hatırlar. Bir de iyi bir yürüyüşçü olduğu için bisikletle gitse dahi patikaları görünce nereye gidebilir diye ön araştırma bile yapar. İnsan sevdiği, hoşlandığı işleri yapmalı değil mi? İrfan bizi tepede beklerken çekiyorum ardındaki tepelerle birlikte.

230320145395

Yüksek yerden manzara, Bahçelerde meyve ağaçları uzanıp gidiyor karşı tepelere.

230320145396

Ruhi bey kendine çiftlik yapmış, yetiştirdiği zeytinlere kendi adını vererek marka yapmış resmen. Para kazanmasını da biliyor doğrusu. Kahvaltı yeri bile yapmış, ilahi Ruhi bey !

230320145397

Dilek yarımadasının başladığı yerin sırtına vardık. Güzelçamlı ve milli park buradan görünüyor. Samos adası ufukta hava puslu olduğu için görünmüyor buradan.

230320145398

Ağaçlı köyüne varıyoruz, burası denizden epey yüksek küçük şirin bir köy.

230320145399

Her ne kadar kendi bahçesinde, tel örgülerinin arkasında olsa da kendisine abi diyerek yolumuza devam ediyoruz iri çoban köpeğine. O da bize havlayarak selam veriyor.

230320145400

Geldiğimiz yol gerçekten bisiklet sürmek için harika bir yol. Baharı karşılayan doğa bize her türlü görselliğini cömertçe önümüze sergiliyor. Çiçek açmaya başlayan ağaçlar, çam ormanları, yeşil çimenler seyredilmeye değer. Söke’ye yakın bir yerden ana yola çıkıyoruz.

230320145401

Söke’ye bir çırpıda varıp şehir merkezine uğramadan sağa doğru toplanma yeri olan Söke’nin dış mahallesi Yenidoğan köyüne vardık.

230320145402

Önümde İrfan ve Selahattin gidiyor, yolda araçlar seyir halinde.

230320145403

Toplanma yerine vardık. Bizden önce gelenler var. Önce gelenler hoş geldiniz diyerek karşılıyorlar bizleri. Epey tanıdık var, yılın ilk turunda diğer şehirlerden katılan dostlarla buluşunca haliyle sıcak kucaklaşmalar ve samimi sohbetler bir başka oluyor. Bisikletim KUZ park halinde.

230320145405

Sabah kahvesi içmemiştik, henüz herkes gelmediğinden kahve takımımı ve ocağı çıkarıp kahve pişiriyorum. Biz üç kişiyiz şanslı olan biri de Kenan Cancan oluyor dördüncü. Herkes imrenerek bakıyor ama kapasitemiz belli. Cezvemiz de fincanlarımız da 4 kişilik. Tura katılanlar günübirlik geldiklerinden kimsenin kamp malzemeleri yok. Biz 4 günlük kamplı olarak devam edeceğimizden yüklüyüz. Dört kişi yere oturmuş kahve içiyoruz keyifle.

230320145406

İzmir’den gelecek olan otobüsü beklerken yeni arkadaşlarla tanışıp sohbet ediyoruz. Hazır yakalamışken yol arkadaşlarımın bir resmini çekeyim dedim. İrfan ve Selahattin bisikletlerin arkasında, tel örgülerin önünde poz veriyorlar.

230320145407

Herkes geldikten sonra hep birlikte yola çıkıyoruz. İlk hedefimiz Priene antik kenti. Elçek resim çekiyorum kendimi ve arkadan gelen bisikletçileri.

230320145408

Bisikletçiler önde gidiyor, bisikletleri boş olunca hızlılar ama biz de yüklü olmamıza rağmen tempoyu yakalıyoruz.

230320145410

Kısa sürede Priene antik kentine geliyoruz. Yolun hemen sağında Dilek yarımadasının tam güney yamaçlarına kurulmuş antik kent. Poseidon’un öfkesinden kaçmak için güvenli olan dağın denize bakmayan tarafına yamaca kurulmuş. Kuzey rüzgarlarını hiç almıyor. Antik kentin tepesinde kayalık var.

230320145411

PRİENE (Güllübahçe – Söke)

Priene: Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır. Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir.

Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.

Bisikletlerimizi girişte araç park yerine park ediyoruz hep birlikte. Ardından antik kenti girişinden itibaren basamaklardan çıkmaya başladık. At arabası yolu yok kentin. Sadece merdivenlerden girebiliyorsun.

230320145412

Kentin girişindeki yolda istinat duvarı düzgün yontulmuş kesme taş bloklarla örülmüş. Tolda yürüyen bisikletçiler.

230320145413

Yolun iki yanı da taşlarla duvar örülmüş, duvarlar 2 metre kadar yüksek.

230320145414

Daha çok temel taşları kalmış antik kentin kalıntılarını çekiyorum.

230320145415

Herkes kendine göre kentin kalıntılarından ayakta kalan yapıları resim çekerek dolaşıyoruz. Bizim gelmemizle birden bire kent canlanıyor. Sanki kent eski hareketli günlerine döndü. Sadece kıyafetler biraz değişik. Taytlı, rengarenk, İngilizce baskılı yazılı mayolar. Biraz da pazar yeri gibi ortalık, kalabalık.

230320145416

Kent ovadan biraz yüksekte, dağın yamacında kurulmuş. Büyük menderes nehri binlerce yılda toprakları taşıyıp bereketli Söke ovasını oluşturmuş. Tarlaların bir kısmı buğday ekilmiş yemyeşil. Bir kısmı da sürülmüş ekilmeyi bekliyor. Buradan tüm Söke ovasını görmek mümkün. Bafa gölü bile görünüyor ufukta.

230320145418

Kentin hemen üstünde kocaman bir kayalık tüm azametiyle kentin üstüne düşecekmiş gibi duruyor. Kayalık tüm azameti ile çıplak, altında çam ormanı var.

230320145420

Priene antik kenti bayağı büyükmüş. Kent geniş bir alana yayılmış, epey dolaşmamız gerekiyor. Sütun blok parçaları üst üste yan olarak konuşup duvar gibi örmüşler. Sütunlar normal yerine gitmeyi bekliyorlar sanki!

230320145421

Duvarda delik açılmış, ötesinde çalılar görünüyor. Güneş ışığı kuvvetli vuruyor duvarın ötesine.

230320145422

Yüksek duvar kalıntıları, iç kısımda incir ağacı çıkmış.

230320145423

tapınak olduğu yerdeki sütun parçalarından belli. Sütunlar gelişi güzel, yıkıldığı gibi kalmış öylece duruyor.

230320145424

Sütun parçaları arasından çam ağaçları çıkmış.

230320145425

Yamaçta kademe kademe şehir kalıntıları yüksek istinat duvarları örülerek binalar, tapınaklar yapılmış. İstinat duvarındaki taşların düzgünlüğü ve örülmesine bakarsak tapınak yeri olmalı.

230320145426

O zamanın taş ustaları işinde epey ustalaşmışlar. Ustalıkların yanında bir de sanatı da ekleyerek ilginç taş oymalarını sütun ve yapılar yapmışlar. Üç taş üzerinde sütunun alt kısmı yuvarlak kabartma olarak oyulmuş. Alttan çekiyorum sütun altını.

230320145427

Ayakta kalan, talan edilmemiş yapılar kentin zenginliğini ortaya koyuyor. İki metre civarında düzgün taş bloklardan örülü tüksek duvar parçası tek olarak ortada ayakta kalmış. Duvarda sekiz kat taş blok var. Daha ilerde beş sütun görülüyor.

230320145428

Tapınaktaki düz yivli sütun blokları yerde dağınık duruyor parça parça.

230320145429

Büyük bir tapınakta sadece beş sütun dik olarak sıralı duruyor. Tapınağın diğer sütun ve kirişleri yerlerde dağınık. Burası Apollon tapınağı.

230320145430

Apollon tapınağında toplanıp hatıra resmi çekiliyoruz. Kimi basamağa oturmuş, kimi ayakta. Sütunlar arkada.

230320145431

Kentin tüm yapılarını gezmek zaman alıyor. Yorgunluğumuzu tiyatronun seyirci oturma yerlerinde oturarak dinleniyoruz. Dinlendikten sonra etrafta gördüklerimi çekiyorum.  Taş basamaklar yukarı gidiyor.

230320145432

Aşağıda binanın temel taşları ve duvarı çam ağaçlarının altında.

230320145433

Tiyatronun en üst ucunda yarım daire oturma yerlerini ve sahneyi çekiyorum. Sahne yeri biraz yüksekte.

230320145434

Tiyatronun en üst yerinde, ağaçların gölgesinde bir süre dinlenmek iyi geliyor. Henüz bahar ayına yeni girmemize rağmen hava iyice ısındı. Gök yüzünde hiç bulut yok, hava tamamen açık. İrfan yanımda, ikimizi elçek ile bir poz çekiyorum.

230320145435

Duvarlarda yapının üstüne yeniden yapı yapıldığı belli oluyor. Alt kısımda düzgün taş duvar, üstünde bira daha özensiz yapılmış taş duvar kendini gösteriyor.

230320145436

Atilla Özakdağ ile burada tanışıyorum. İkimiz de İzmir de oturmamıza rağmen bir türlü karşılaşamamıştık. Facebooktan arkadaşız ama yüz yüze gelmemiştik. Kısmet buradaymış. Benzer yanımız ikimiz de keçi sakallıyız. Elçek resim çekiyorum ikimizi.

230320145438

Priene antik kentini doyasıya gezdik, gördük. İlk kenti böylece bitirmiş olduk. Bisikletlerimizi park ettiğimiz yere gelerek yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Herkes geldikten sonra bisikletlere binip yola çıktık. Yola çıkarken ilk gördüğüm tarihi bir su kemeri. Kemer yola yakın bitiyor, bitimde sular çağlayan gibi aşağıya akıyor şarıl şarıl. Su kemeri Miletos kenti için yapıldığını sanıyorum. Kemerler burada kesilmiş, ovada hiç bir kemer görünmüyor.

230320145439

Hedefimiz Tuzburgazı, daha önce Gökova bisiklet turundan dönerken ters taraftan gelmiştim. Şimdi, de tersine doğru gidiyorum. Bisikletçiler önümde gidiyor.

230320145440

Tuzburgazı yoluna sapıyoruz, program da Doğanbey de öğle yemeği görünüyor. Tuzburgazı yola yakın, 500 metre civarı. Tabelada Tuzburgazı, Doğanbey, altta da kahverengi tabelada Doğanbey 5 olarak yazılmış.

230320145441

Tuzburgazı köy meydanına gelip kahvede oturduk. Iİrfan Selahattin ve ben kahvede konuşup karar aldık. Daha doğrusu programı İrfan bize açıkladı. Öğle yemeğini Tuzburgazı’nda yiyip Milet antik kentini gruptan ayrı olarak gezecek, ardından buraya gelip Doğanbey’e gelip kamp atacağımızı söyleyince biz de kabul ettik. Nasıl olsa akşam tur bitince herkes dağılacaktı. Güzel bir tur yapacaktık bundan sonra. Doğanbey’den Samson dağlarından Güzelçamlı milli parka inmekti niyetimiz. Tuzburgazı’nda bir güzel karnımızı doyurup Milet antik kentine doğru yola çıktık, İrfan ve Selahattin önümde gidiyorlar.

230320145442

Söke ovası düz, yol da dümdüz bir çizgi çizilip ona göre yapılmış. Büyük Menderes nehrine geliyoruz. Binlerce yıldır toprak taşıya taşıya bereketli bir ova meydana getirmiş şimdiye kadar. Bereketli topraklarda tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. İşte biz de bu yaşanmış medeniyetleri gezerek görülmesi gereken, yaşanmış yerleri yerinde öğreniyoruz. Yol düz olunca bir tempo tutturup gidiyoruz. Büyük Menderes nehrindeki köprü başında tabelayı ve korkuluk demirini çekiyorum.

230320145444

Bahar aylarında yağan yağmur nedeni ile nehir toprak renginde akıyor, ayrıca su yüksekliği normalden fazla. Kıyılarda sazlıklar nehir boyunca.

230320145443

Düz yoldan sola Miletos antik kentine sapıyoruz. Antik kent biraz içeride kalıyor. Kahverengi tabelada Miletos ve Müze (Museum) yazıyor.

230320145446

Dar olan yola saptık, kenarlarda tarlalar var, ufukta antik kentin tiyatrosu görünüyor beyaz mermerleri ile.

230320145447

Filozoflar kenti Milet

Milet kalıntıları arasında dolaşırken, bir zamanlar bu kentte yaşayıp, evrenin gizlerini çözmeye çalışmış filozofları hayal etmeyi deneyebilirsiniz. Filozofların sözleri rüzgârla uçup gitmiş; evleri, içindeki eşyaları ve beraberindeki yaşamlar çoktan dağılıp yok olmuş… Ve şehir, mermerden iskeletiyle çırılçıplak kalmış olsa da…

Efsaneye göre, bir gün baş tanrı Zeus ile fakir bir Miletli Thales, Milet agorasında bir konu üzerinde tartışırlar. İkisi de bir türlü geri adım atmayınca, tartışma uzayıp gider.

Sonunda canı sıkılan Zeus, tanrı olmanın ayrıcalığını kullanarak tartışmayı sonlandırır: “Bana bak, beni daha fazla kızdırma, şimdi bir şimşek çakar, seni cayır cayır yakarım!” Miletli köylü Thales, korkmak bir yana, gayet sakin bir şekilde, “Koca Zeus, bu öfkenle haksız olduğunu nasıl da kanıtladın…” der. Hikâyenin sonunda Miletli Thales’in akıbetini bilen yok; fakat kesin olan şu, Miletlilerin tanrıyla özdeş bir düşünce yapısına sahip olduğu… Bundan tam 2 bin 600 yıl önce, akılcı düşüncenin ve felsefenin temellerinin bu şehirde atılmış oluşu da tesadüf değil…

Milet ismi mitolojik açıdan Apollon ile ilgilidir. Apollon ile Girit Krali Minos’un kızı Akakallis; Akakallis’in üç çocuğundan biri olan “Miletos”a, Minos’un kötülük yapmaması için onu dağa bırakır. Çocuğa kurtlar bakar.

Daha sonra çobanların büyüttüğü Miletos, Anadolu’ya gelerek Menderes nehrinin kızı “Kyane” ile evlenerek “Miletos” şehrini kurar.

Milet M.Ö. 7. ve 6. Y.Y. da en parlak dönemini yaşamıştır. Milet’liler özellikle M.Ö. 6. Y.Y. da deniz ticaretini ele geçirmelerinden sonra Akdeniz ve Karadeniz’de kurdukları koloniler sayesinde etkinliklerini çoğaltmış ve zenginleşmişlerdir. Giderek Milet, İyon dünyasının başkenti haline gelmiştir.

Aristoteles’e göre, felsefenin gelişmesi için iki ön koşulu var: Öncelikle, felsefe yapacak kişinin “Tuzu kuru” olmalı. Yani o kişi, maddiyat kaygısına düşmeden kendini sadece düşünmeye verebilmeli. İkincisi; kişi gerçek bir merak duygusuna sahip olmalı ve en doğal görünen gerçekleri bile sorgulayabilmeli. İşte, Milet’te bu iki koşulun bir araya gelmesiyle, Tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen Thales ve onun devamında, Anaksimenes ve Anaksimandros ortaya çıkmış. Babillilerden aldığı astronomi bilgisi ve Mısır’dan getirdiği söylenen geometri bilgisi dışında Thales’in asıl önemi, aklına takılan sorularda; “Neyin var olduğu” ve “Neyin gerçek olduğu” gibi sorular sayesinde Thales, o güne dek doğadaki her olayı ayrı bir tanrının varlığına bağlayan mitolojinin ötesine geçerek; her şeyin nedenini, doganin kendisinde aramaya başliyor. Thales ve öğrencilerinin “Fizikçiler Okulu” diye anılması ve pozitif bilimin temellerini attıklarının söylenmesi de bu yüzden.

Thales’e göre, evrenin asıl maddesi sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Dünya, “Okeanos” denilen dev bir su kütlesi içinde yüzen, düz bir tepsidir onun zihninde. Anaksimandros ise, Dünyanın sıcak ile soğuğun birleşmesinden doğduğunu savunur.

Ona göre, yaşam “Islak” bir ortamda başlamıştır, ilk canlılar ise balığa benzer yaratıklardır. Bu düşünceleriyle, binlerce yıl önce ilk evrim düşüncesini ortaya atan Anaksimandros; Dünyayı, boşlukta asılı duran bir silindir olarak tasvir eder. Anaksimenes’e göre ise, ruhumuzun bizi ayakta tuttuğu gibi, hava da dünyayı ayakta tutmaktadır. Görüldüğü gibi, ilk felsefi denemelere daha çok hayal gücü hâkim. Ancak gözlem yeteneğinin çok sınırlı olduğu bir çağda, bu olağan bir durum. İlkçağda denizciliğiyle parlayan ve zamanla önemli bir ticaret kenti haline gelen Milet; Büyük Menderesin kıyıyı doldurması sonucu, Ege sahillerindeki pek çok şehir gibi, bugün tarlaların içinden seyrediyor sizi. Büyük Tarihçi Herodotun “Çalışan nehir” olarak tanımladığı nehirlerden olan Büyük Menderes; taşıdığı malzemeyle, sahil şeridinin yılda ortalama 6 metre kadar denize doğru ilerlemesine neden olmuş. Böylece, klasik dönemde Latmos Körfezi’nin ağzında bir sahil kenti olan Milet, zamanla denizden 10 km içeride kalmış. Bir zamanlar kentin karşısında bulunan Lade Adası, bugün ovanın ortasında bir tepeye; Latmos Körfezi ise, Bafa Gölü’ne dönüşmüş.
Kazılar süresince bulunan Girit seramiklerine bakılarak, ilk yerleşimin İ.Ö. 1600’lerde, Giritler tarafından, doğuya giden ticaret yolu üzerinde bir ara-liman olarak kurulduğu söyleniyor. Ancak Ionların gelişinden sonra, kent büyük bir denizcilik ve ticaret merkezi haline gelerek; Karadeniz, Marmara ve Çanakkale Boğazı kıyılarında 90’a yakın koloni kuruyor.
Milet’in ticari ve kültürel yönden yaşadığı altın çağ; İ.Ö. 494 yılındaki Lade Savaşı’nın ardından kentin Perslerin eline geçmesi ile son buluyor. Miletlilerin bozgunu, Yunan dünyasında öyle büyük bir trajedi olarak algılanıyor ki; Atinalı bir oyun yazarının Milet’in Düşüşü adlı dramı, sahnelendiği zaman bütün Atina ahalisini derin bir yasa boğuyor. Hatta, halkın ağlamaktan perişan olduğunu gören yönetim, yazarı yüklü bir para cezasına çarptırıyor.

http://www.didimguide.com/tr/milet_miletos_balat_thales.html

İlk olarak 19.000 kişilik devasa tiyatro gözümüze çarpıyor tüm muhteşemliğinle. Yarım daire olan tiyatronun uç kısımlarında kemerli tünel ağzı görünüyor. Her iki tünel seyircilerin oturma yerinin altında kalıyor ve çepeçevre dolaşıyor. Tünelin üstünde daha küçük bir tünel daha var. Tam ortada, arka kısımda kale duvarı gibi yüksek bir duvar görünüyor.

230320145448

İlk önce devasa taşlardan yapılmış tiyatronun üst kısımlarına doğru çıkmaya başlıyorum. Antik kentte epey zaman geçireceğiz belli oldu.

230320145449

Oturma yerlerindeki mermer bloklar ayakların alt kısmı içeriye doğru oyulmuş. Başlardaki yerlerde aslan ayağı şeklinde oyulmuş.

230320145450

Oturma yerinin bir kısmı çökmüş, tünel ortaya çıkmış. Bu tünel üstteki küçük tünel.

230320145451

Bu da büyük tünel, oturma yerlerinin altında boydan boya dolaşıyor. Tünel bir insan boyundan epey yüksek, blok taşlardan kemer biçiminde yavanı tapılmış. Bazı yerlerde iç kısma, sahne tarafına çıkışlar yapılmış. Tünelin ucundayım, dış kısım aydınlık.

230320145452

Üst kısmı yıkılmış bir yapının kapısı, kapının üstünde tek sıra taş blok kemer var. Sağda kanepe gibi taş blokta İrfan oturmuş poz veriyor bana. Önümde basamaklar var.

230320145453

Tiyatronun seyirci bölümünün en üst kısmına çıkınca bayağı yüksekte olduğumu gördüğüm manzara karşısında anlıyorum. Aşağıda blok yaşlar sıralı dizilmiş çimenlerin arasında.

230320145454

Tiyatro o kadar büyük ki kadraja sığdırmak olanaksız. En uçta ve tepeden çekiyorum yarım daire olan tiyatroyu. Karşıda tünele giriş yeri görülüyor. Seyirci oturma yerinin en aşağısında dört sütun görünüyor. Bu sütunların alttaki ikisi uzun, beş basamak yukardakiler kısa. Bu dört sütun üzerine teras biçiminde kullanıldığını sanıyorum. Tabanda yarım daire bir alan ve sağda sahne bölümü. Yerden biraz yüksek yapılmış.

230320145455

Daha önce tünel olan yerin üst kısmındaki kemer taşları yok, gökyüzü görünüyor.

230320145456

Osmanlılardan kalma burçlar etrafı gözlemlemek için tiyatronun en üst kısmına yapılmış. Burç üstünde direkte Türk bayrağı dalgalanıyor. Direğin yanında İrfan bana bakarken çekiyorum. Duvar ve burç yaklaşık 10 metre kadar yükseklikte.

230320145458

Burçların üstüne çıkarak etrafı gözlemliyoruz. Tüm ova ayaklarımızın altında. İrfan ile elçek resim çekiyorum kendimizi, arkamızda dalgalanan Türk bayrağı ile.

230320145459

Sol tarafımızda kazı alanı var, üzeri örtülmüş.

230320145460

Burası da sağ taraf, tiyatronun ucu ve aşağıda dizili taş bloklar yerde.

230320145461

Tiyatrodan aşağı iniyoruz, yeşillikler içinde baharı mavi gelinliği ile karşılayan laleler Güneşe yüzünü dönmüş tüm güzelliğini arıları kendine çekebilmek için sergilemekten çekinmiyor.

230320145462

Yüksek bir duvarın dibinde kemerli bir oda yapılmış.

230320145463

Kent araziye yayılmış, diğer yapılara doğru gidiyoruz.

230320145464

Kış uykusundan yeni uyanmış yeşil kertenkele memeliler gibi sıcakkanlı olmadığından soğukkanlı sınıfına girerler. Vücut ısısını kayaların üstünde güneşlenerek ısıyı depoluyorlar. Kertenkeleyi ürkütmeden anca yakalayabiliyorum, yoksa beni tehlike olarak algıladıklarından hemen bir deliğe kaçıyorlar. Yeşil kertenkele taş blok dibinde, ön ayakları taş blokta, arka ayakları ve kuyruğu çimenlerde.

230320145467

Biraz zoom yaparak kaçmadan yakından çekiyorum bir pozunu sevimli kertenkelenin.

230320145468

Zamanında kentin zengin yaşamın o hareketli günlerinin geçtiği yerleri görmek ne güzel. Düşünce ve sanatta öğrendiklerini hayata yansıtmak onlar için kolay olmuş. Gördüğümüz eserler bunun göstergesi. Her bir kalıntı kendine has bir sanat eseri Görüp incelemek benim içi ayrı bir duygu. Hepsinin resmini çekmek istiyorum. Ve çekmeye doyamıyorum bir türlü. Hamamın giriş yeri, iki kemer. Öndeki daha küçük, arkadaki daha büyük. Girişte Selahattin bana poz veriyor.

230320145465

Yaklaşık 30 X 50 cm boyutlarında taş bloklar dik olarak konulmuş. Üstüne da yatık olarak konmuş taş bloklar dik olan blokların üstüne uçları gelecek şekilde konulmuş. Bunların üstüne de büyük boyutlu taş bloklar duvar gibi konulmuş üst üste. Alt kısımda beş boşluk var. Burası kemerli olarak üstü kapalı.

230320145466

Arazide başka yapılar da göze çarpıyor.

230320145469

Kimi yerler alçak, buralarda su birikintileri var. Sütunları olan tapınak, bir sütun üstünde İrfan duruyor. Sütunların ilk blokları var sadece, diğer kısımları yok.

230320145470

Bu kez sütun üstüne Selahattin duruyor.

230320145471

Papatya benzeri bir çiçek su birikintisi içinde yoğun olarak açmış. Beyaz taç yaprakları, ortasında sarı rengi ile doğaya canlılık vermiş.

230320145472

Su birikintisinde kimi yerlerde yosunlar çıkmış, su yüzeyinin bir kısmını kaplamış. Az ötede taş binalar var.

230320145473

Kemerli kapısı olan bir yapı, çatısı yok. Bir kısım duvarlar da yok. Kemerin üstünde çalılar çıkmış kendine yaşam alanı oluşturmaya başlamış.

230320145474

Bir binanın giriş yeri ama bina ortada yok, sadece iki basamak yerde görünüyor. Basamaklar yarım daire biçiminde mermer bloklardan yapılmış. Üsteki küçük, alttaki büyük olarak üçer parça blok ile yapılmış basamak gibi

230320145475

Bir binanın ön kısmında iki kapı var. Soldaki kapı üstünde tek parça blok taş yatık olarak konmuş. Sağdaki kapı ise kemerli olarak yapılmış. Burada iki farklı yapı tekniği görünüyor. Soldaki kapının duvarı daha büyük taş bloklardan yapılmış. Sağdaki duvar ise aynı boyutta ve küçük taşlarla örülmüş. İki kapı arasında zaman farkı gözle görünüyor.

230320145476

Sütun ayağının dibinde yumurta gibi oyulmuş sırayla. Sanki yumurtanın yarılarını dizelemişler.

230320145477

Yüksek duvar sağda, solda altı sütun. Ortadaki dört sütun duvar boyunda. Sütunların üstünde kiriş süslü oyulmuş. Duvar ile sütun arasında çatı yapılmış. Öndeki sütun yarım ve kimisi yok. Selahattin sütunların dibinde.

230320145479

Zamanında kent deniz kıyısına kurulduğundan öyle yükselti pek yok etrafta. Menderes nehri kentin deniz ile bağlantısını kestikten sonra büyük bir olasılıkla nehrin taşkınlarına önlem alamadıklarından burayı tamamen terk etmişler. Zaten deniz ticareti bitmiş vaziyetteydi. Limanına gemi yanaşmayan yerde ticaret olmadığından tüccarlar çoktan terk etmişti. Günümüzde kış aylarında kentin bazı yerleri su altında kalması bunun göstergesi. Su birikintisinde yatık olan sütun üstüne İrfan çıkıp poz veriyor.

230320145480

Su kemerleri yüksek, iki tane su kemeri ayakta kalmış, diğerleri yıkık durumda.

230320145481

Üzeri kemer olarak taş ile örülmüş dükkan yada depo gibi bir yer. Epey genişliği var, girişi ve çıkışında birer kapı kadar boşluk yıkıntı halinde bulunuyor.

230320145482

Yerde köşe taşı olduğunu tahmin ettiğim mermer blok duruyor. Binanın temelinde kullanıldığı belli. Blok L biçiminde ve kalın tabanı var. İç kısmı daha çok oyulmuş dibe doğru. 15 santim kadar dışında, kıyısı tamamen üçgen çıkıntı olarak oyulmuş. Her üçgen çıkıntı arasında 1 santim kadar boşluk bırakılmış. Bu çıkıntılar L biçiminde oyulmuş. Diğer taraflar düz, sütun buraya konulunca, iç taraftaki oyuklara gelen kısım sayesinde yerinden oynatması olanaksız hale geliyor.

230320145483

Su içinde kalmış yıkıntı blok taşlar arasında küçük boyutta yivli bir sütun yan olarak duruyor.

230320145484

Binanın kiriş blokları yaprak desenli, ince işçilikle oyulup süslenmiş. Bloklar yerde duruyor yan yana. Arkeologlar her parçanın yerini bulmaya çalışıyorlarmış gibi yan yana konulmuş.

230320145485

Düzgün kesilmiş blok taş 1 X 1 X 2.5 metre boyutlarında, üzerine sütun başı süslemesi mermer blok var. Buna da daha çok süs yapılmış. Yaprak ve değişik desenler en ince işçilikle oyulmuş.

230320145486

Daha önce Priene kentinde gördüğüm su kemerlerinin benzeri burada da var ama aralarında bağlantı yok. İki tane kemer sağlam duruyor.

230320145490

Kazı ve yıkıntılarda bulunan blok taşlar henüz yerini bulmamış. Çalışmalar devam ediyor hala. Bunlardan biri uzun, neredeyse 5 metre boyunda kiriş. Kirişin altını üç yerden taş bloklarla beslemişler.

230320145491

Mermer bloklara yapılan süslemeler göz kamaştırıcı. Daldan gelen kabartma içe doğru sarmal biçimde kıvrık. Dal sarmalı hem sağa, hem de sola yapılmış.

230320145492

Burası yarım daire oturma yerleri olan halk meclis yeri. Sekiz basamaklı oturma yeri var. Tiyatro benzeri olan yapı küçük boyutta. İnsanlar birbirine yakın olarak oturuyor ve her konuşulanı rahatça duyabilecek kadar yakın. Ortada küçük bir alan, bu alanda konuşmacı meclise bilgi yada sunum veriyor. İşte tarihte ilk felsefe düşünceleri bu mecliste alınmış. Baş tanrı Zeus ve ilk felsefecilerden Thales burada meşhur tartışmayı yaptıkları yer. Ve ilk felsefi cümle ortaya burada çıkmış “Öfke haksızlığın belirtisidir”

230320145493

Meclis yeri şehrin en hareketli olan yerin tam ortasında. Çevresinde çeşitli yapı temelleri bunun kanıtı.

230320145494

Atı ile harabelerin arasında dolaşan köylü sanki binlerce yıldır buralarda yaşamış gibi. Bizlere aldırış etmeden yanımızdan geçip gidiyor.

230320145495

Kaplumbağa kış uykusundan uyanmış açlığını gidermeye çalışıyor. Ataları gibi bu kentte doğup büyümüş, her bir köşesini karış karış biliyor. Nasıl olsa zamanı çok, daha bahar yeni başlamış eş aramasına gerek yok şimdilik, kafamı dinleyeyim azıcık diye güneşleniyor.

230320145497

Gezintimize devam ediyoruz. Buradaki duvardaki taşlar biraz özensiz yontulmuş, küçük boyutta. Yine de iç kısma geçiş için kemer kapılar, içinde birbirine kemerli geçitler yapılmış.

230320145496

İki basamaklı mermer üstüne bir metre küp boyutlarında tek parça blok konulmuş. Herhalde imparatorun heykelini buraya koymuşlar

230320145498

Bir yapının temel blok taşları, köşede sütun altı beyaz mermerden, sütunun üstü yok Sütunun tabanı kare, 40 santim kadar yukarıda daire şeklinde oyulmuş. Tam da buradan kırılmış.

230320145499

Roma hamamının görkemli yapısı, her ne kadar yıkılıp dökülse de çoğu sağlam olarak ayakta kalmış.

230320145500

Hamamın içi oda oda duvarlarla örülmüş, su kemerleri buraya kadar gelmiş.

230320145501

İç kısımda geniş bir salon, yüksek tavan kemerle yapılmış.

230320145502

Hamamın girişi geniş ve yüksek kemer yapılmış, sonradan ilave edildiği anlaşılan daha küçük boyutta kemer yapılmış. Herhalde içerideki ısı geniş kapıdan dışarıya kaçıyor olmalı ve geniş olan yere küçük bir kapı yapılmış. Açık olan yerler kapatılmış. İki kemeri birden çekiyorum.

230320145504

Devasa roma hamamına geliyoruz. Hamam epey büyük, insan kaybolur içerisinde. Bizler de ufacık kaldık baksanıza. Havuz kenarında Selahattin oturmuş, İrfan da yere çömelip onu çekiyor.

230320145507

Nehir tanrısı Maiandrios havuzun  kenarında kolunun üzerine yaslanıp uzanmış havuza girenlere taze suyundan ikram ediyor. Heykelin aslı müzede sergileniyor. Taklidi burada hamamın havuzunda. Şimdiye kadar heykeli yeterince kırmışlar. Kalanının kopyası da böyle görünümlü. Zamanında büyük uygarlıklar kurmuş, ilk filozofların yetiştiği, sanatçıların mükemmel eserler meydana getirdiği kent uygarlık buradan gidince yerine gelenler acaba niye sanattan, güzelliklerden, medeniyetten anlamıyorlar. İşte ben bunu anlamakta zorlanıyorum

230320145509

Hamamın ateş yanan ocakları, suyu burada ısıtıp hamamın içine veriyorlar. Kemerli tünel gibi ocak yapılmış.

230320145510

Roma döneminden kalma duvar yazısı. Kalan parçaları birleştirip ayağa kaldırmış arkeologlar. Kim bilir daha neleri yurt dışında müzelerde sergiliyorlar. Kendileri çalmışlar, başkaları çalmasın diye bin bir alarmlı koruma altında gözü gibi bakıyorlar. İyimi kötümü bilemiyorum, kalsalardı belki yok olacaklardı şimdiye kadar. Tartışılır bir konu….

230320145512

Sıralı dükkanlar olunca burasının agora çarşısı olduğu anlaşılıyor. İki yanda dükkanlar, ortada geniş bir cadde, cadde düz plaka taşlarla kaplı.

230320145511

Tarih ve kültür turumuz bitiyor. Gelip görülmesi gereken bir kent diye düşünüyorum. Bundan sonra doğa ve bisiklete dönmek gerek. Kışın soğuk ve yağmurlu havalarının ardından güneşli bahar günlerinde bisiklet turu yapmak bir başka oluyor. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz Dilek yarımadasının dağlarına. Grup bir süre sonra öğle yemeğini yemiş Miletos antik kentine doğru geliyorlar. Hepsine el sallayıp selam vererek geçip gidiyoruz kendi yolumuza. Selahattin ve İrfan bisikletleri yüklü olarak önümde gidiyorlar. Göleleri uzamış sanki.

230320145514

Düz olan yolun ucunda Tuzburgaz köyü göründü. Köy dağların dibine kurulmuş.

230320145515

Güneş ufuk çizgisine iyice yaklaşmış, gölgelerimiz uzuyor yol boyunca. Bir bahar akşamını yaşıyoruz, bisikletleri güneşe doğru, sanki güneşe varacakmış gibi sürüyoruz. Selahattin ve İrfan, gölgeleri asfalta vurmuş.

230320145517

Doğanbey’e doğru dönüyoruz. Az kalmış, şunun şurasında 2 kilometre. Gerçi yol biraz eğimli, hafif bir rampa görünüyor. Kahverengi tabelada Milli park tanıtım merk. 2 ve Doğanbey 2 yazılmış sağa doğru.

230320145518

Yolun sonunda, dağın başladığı yerde köy görünüyor.

230320145519

Doğanbey’e iyice yaklaşıyoruz. Sürüsünü otlatan çobanla sohbet ederek gerçeği öğrendik böylece. Karşımızda duran köyde in cin top oynuyor, kimseler yok köyde. Terkedilip başka yere taşınmış köy. Milet antik kentinin başına gelen buranın da başına gelmiş. Yılda 6 metre dolan deniz önceden deniz kıyısında olan köy karada kalınca deniz kıyısına taşınmışlar. Güneş battığından hava kararmadan kamp yeri için köye gitmeliyiz. Akşam için ekmeğimiz yok ve terkedilmiş köyde su bulamayabiliriz. Onun için diğer Doğanbey köyüne gitmeye karar verdik. Köy evleri yakında, sessizlik hakim. Başka bir zaman gelip terkedilmiş köyü gezerim.

230320145520

Eski köy denizden biraz yüksekte olduğundan toprakla dolup uzaklaşan deniz kıyısı buradan görünüyor hala. Kim bilir ileride belki deniz görünmeyebilir.

230320145522

Nihayet insanların şimdilik yaşadığı Doğanbey köyüne varıyoruz. Köyün girişinde tabelası bizi karşılıyor.

230320145522

Köyün içinde kamp yapacağımız bir alan, uygun bir yer aramaya başladık. Köy içinde yer arayan Selahattin ve İrfan etrafa bakarak bisikletle gidiyorlar.

230320145524

Köyün meydanında ilkokul, yanında çocuk parkı, kıyısında da bir bakkal. Bakkaldan ekmek almak için girerek gerekli yiyecek malzemelerini alırken çadır kurabileceğimiz bir yer var mı? diye soruyoruz. Bakkal da bize köy odasında kalabileceğimizi ama muhtara sormamız gerektiğini söyleyince muhtarın cep telefon numarasını alarak arıyorum. Muhtara durumumuzu anlatıyorum; 3 kişi olduğumuzu, köyde gecelemek istediğimizi, mümkünse köy odasında kalmak istediğimizi anlatıyorum. Sağ olsun muhtar isteğimize olumlu cevap vererek kalabileceğimizi, anahtarı bakkaldan almamızı söyleyince rahatlıyorum. Bu gece de çadır kurmayacağız. Bakkaldan anahtarı alarak kapıyı açıyorum, içeride biraz dağınıklık vardı. Etrafı toparlayıp ilk önce akşam yemeğini hazırlayıp bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Menüde hazır domates çorbası, makarneks ve içine ton balığı. Hava çoktan kararmıştı, yemeği yedikten sonra kahveyi pişirip keyfimizi sürdükten sonra köyün kahvesine giderek akşam çaylarımızı duble duble içiyoruz sıcacık. Gazeteleri göz gezdiriyoruz. Uykumuz gelince köy odasına gelerek matları yere serip uyku tulumuna girerek güzel bir uyku çekiyoruz.

Bu gün 2 önemli olay oldu benim için: 1. Olay uzun süre görmediğim arkadaşları gördüm, hasret giderdim, 2. Olay aynı gün içinde 2 medeniyetler yaşamış tarihi kenti doyasıya gezip gördüm. Gördüklerimi sizlerle paylaşmak için bolca resimler çektim. Sizlerin de gidip görmenizi öneririm.

Ayrıca bütün bunları kendi gücümle ve demir atım KUZ ile yapmam benim için müthiş bir duygu. Bu duygu anlatılamaz sadece yaşamalı insan.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 72 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

 

Menderes Deltası Bisiklet Turu 1.Gün

22 Mart 2014 Cumartesi

Cumaovası – Ahmetbeyli – Kuşadası

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Öne çıkmış olan görsel, altı sıra kemer yapı art arda sıralı, kemerin üst kısmı su üstünde, yansıması suya vurmuş.

220320145331

“Şu kibritin, şu yanmam diyip fısır fısır fısırdayıp da sonradan peki emret yanayım, diyen şu kibritin ışığına bak. Bu olur mu arkadaş. Böyle bir el sürçmesiyle açılıveren hararet, ışık, bayram gördün mü sen? Gül, sevin arkadaş. Şu ağzımızdan çıkan dumanlara bak! Nasıl uçuyorlar.

Yaşıyorsun efendi. Pırıl pırıl, tane tane, ıslak ıslak. Cam cam, billur billur, fanus fanus, çeşmibülbüller gibi yaşıyorsun dostum. Dumanlarımıza, cigaralarımızın dumanlarına bak efendi! Bu mavi şey nedir? Bu insanın içini sevinçten, keyiften parlatan şey nedir? Ne kadınla yatmak, ne şarap içmek, ne arkadaşlarla iskambil oynamak, ne tiyatro, sinema seyretmek…Hepsi bir yana, dünyayı seyret.”

Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık resminin olduğu kitap kapağı. Yere oturmuş, başında siperli şapka, arkasında kurt köpeği görünüyor.

10893916_766231786781968_892890169_n

Kış aylarının ılıman ve yağışsız geçmesi daha çok bisiklete binmeme neden oldu. Arada 2 ay boyunca memleketim Kosova Prizren’de olmam  bisiklete engel olmadı. Prizren’de havalar ılık olması ile beraberinde Perşembe Akşamı Bisikletçileri Prizren ( Biçiklistet e mrembjës së enjte, Prizren ) grubunu kurmama neden oldu. Böylece tüm Türkiye de olduğu gibi yurt dışına taşmış oldu Perşembe akşamı bisikletçileri. Kosova’dan döndükten sonra ılık havaların devam etmesi Aydın bisikletliler derneğinin düzenlediği Menderes Deltası turunu yapmasıyla 2014 yılının ilk turuna katılmaya karar verdim. Dengesiz arkadaşım İrfan Özden’i arayıp gelecek misin diye sorunca tura katılma kararı aldık beraber. Bisiklet sürerek gidecektik, Kuşadası’nda kalıp ertesi gün Söke Yenidoğan mahallesinde buluşma noktasına gidecektik. Arkadaşım Selahattin Tavkaya ile konuşunca nasıl olsa ben de geleceğim bizde kalırsınız deyince kabul ettik teklifini. Hem de Selahattin’in yeni aldığı bisikletini test etmiş olurduk. İrfan yol konusunda uzman olduğu için rota işlerini ona bıraktım. Menderes Delta turu Pazar gününde yapılacaktı. İrfan da turdan sonra gruptan ayrılıp Dilek yarımadasının güneyindeki  en uç noktasından Samson dağının tepesinden kanyonun içinden milli parka inecektik. Çok güzel bir rota çıkarmıştı doğrusu. Selahattin’e evden izin almasını söyledim turdan sonra bize katılması için. O da hazır bekliyormuş yeni bisikletiyle. Teklifimi hemen kabul etti.

Aydın Bisikletliler Derneğinden arkadaşlar bu turu düzenliyorlardı. Daha önceki yıllarda Aydın ilinde bulunan hemen hemen tüm antik kentleri bisikletlerimiz ile Aydınlı bisikletçiler ve diğer illerden gelenlerle beraber yapmıştık. Bu yıl da Pirene ve Miletos antik kentlerini dolaşacaktık.

Bisikletime çantaları ve kamp malzemelerimi yükledim. İlk bahar başlangıcının ilk gününde yola çıkıyorum. Alsancak metro istasyonunda İrfan ile buluşacaktın saat 09:30 da. Sabah 08:30 da evden yola çıkarak Alsancak tarafına pedallamaya başladım. Hava açık bir ilk bahar günü. Konak alt geçidinde girmeden yeşil ve mavinin su zerrecikleriyle buluşmasının KUZ ile resmini çekerek başlıyorum bu tura. Su fıskiyeleri çimenleri suluyor, alt geçit girişi, arkada İzmir büyükşehir belediye binası.

220320145293

Alt tünelden çıkar çıkmaz yol kıyısına park etmiş birini görünce resmimi çekmesini rica edince o da hemen çekiyor beni. Bisikletimin ön çantaları yüklü.

220320145294

Alsancak tren garı ve metro istasyonuna gelince burada da bir resim çekiyorum İrfan’ı beklerken. Alsancak gar binası, üstünde Tcdd yazıyor. Binanın önünde renkli çiçekler dikilmiş, Tcdd Alsancak kaidesi çiçeklerin yanında. Bisikletim KUZ park halinde, ön ve arka bagaj çantaları dolu, arka bagajda sarı fosforlu yelek var dikkat çeksin diye.

220320145295

İrfan gelince metroya giriş saatinde gişeden 2 kez kent kartını basıyoruz. Neden olduğunu bilmediğimiz bir uygulamayı hala sürdürüyor izban metro şirketi. Bisiklete de bilet almaya devam ediyorlar. Dünyada eşi yok bu uygulamanın. Ama mecburen basıyoruz istemeden 2 bilet. Yazık… İstasyonda beklerken birisi bizi çekiyor bisikletlerimizle. Arkada tren vagonları park halinde duruyor.

220320145296

Bir süre bekledikten sonra tren gelince biniyoruz bisikletlerimizle. Elçek ile resim çekiliyorum İrfan ile. Ayaktayız, bir elimizle bisikletleri tutuyoruz.

220320145298

Cumaovası son durakta trenden inerek yola çıkıyoruz birlikte. İrfan ve ben.. Önümde İrfan bisiklet sürüyor. Tabelada Kuşadası 59, Seferihisar  80 Km olarak yazılı.

220320145299

Hava güzel olunca bisiklet sürmenin keyfine diyecek yok doğrusu. Hele bir de yanında dostun olunca muhabbetten kendimizi kaybediyoruz. İrfan’a Kosova da 2 ay boyunca neler yaptığımı anlatıyordum. İrfan da kış boyunca gezdiği yerleri anlattı. Neredeyse 3.5 ay boyunca görüşmemiştik. Anlatacak çok yaşamışlığımız vardı. En önemlisi de aramızdan istemediğimiz bir şekilde ayrılan Alper Güngör hakkında konuştuk.

İrfan birden bire kahkahayı bastı

– Hhaaaaahhhhaaaahhhhhhhaaaaaaaa diye.

Hadi diyelim ilk turumuzda tanışma faslı ile muhabbet derindi. Habire gitmiştik farkında olmadan. Peki şimdi olan ne? Sohbeti kesip önümüze bakınca bir de ne görelim Tahtalı barajı göleti yine solumuzda kalmış. Hemen duruyoruz kahkahalarla gülerek. Farkında olmadan düz gitmişiz, kavşaktan sola Ahmetbeyli tarafına gitmemiz gerekti. Hemen geriye doğru dönüp kavşağa pedallamaya başladık.

220320145301

Kavşağa gelince sağa Kuşadası yönüne döndük. Kavşakta trafik lambaları var, bize kırmızı yanıyor.

220320145302

Selçuk 45, Kuşadası’na 53 Km kalmış tabeladaki yazıya göre.

220320145303

Tahtalı barajını besleyen derelerden biri Bulgurca deresi. Bu yıl pek kurak geçtiğinden az su akıyor dereden. İlk baharda olmamızdan dolayı bu aylarda gürül gürül akması gerekti. Bakalım önümüzdeki aylarda yağış nasıl olacak.

220320145305

Az akan çayı çekiyorum, kıyılarda küçük çalılar var.

220320145304

Tahtalı barajı İzmir’in en büyük göletti olan baraj. İçme suyunun büyük bölümü buradan sağlanıyor. Yaz aylarının sonunda göletteki su miktarı azalınca çeşmelerden çamurlu su akmaya başlıyor. Neyse ki ben Balçova da oturuyorum. Balçova barajı böyle değil, çeşmeden rahatlıkla su içebiliyorum. Bir zamanlar insanları sular arsenikli diye korkutarak damacana suya alıştırdılar. Damacana suya alışan insanlar çeşme suyunun kokusuna alışamadıkları için çeşmeden içemeyince her ay belli bir para karşılığında içme suyuna ayırıyorlar. Bu arsenik olayı başladığı zaman kuraklık vardı. İzmir ve çevresi pek yağış almadığından yer altı kaynak suları azaldı. İzmir’in bazı yerlerinde kuyular var. İçme suyu buradan sağlanıyor. Kuyulardaki su kuraklıktan azalınca  doğal olarak bulunan arsenik oranı artıyor. Öyle olunca da bazı uyanıklar bunu fırsat bilerek suda normal değerinden fazla arsenik var diyerek şebeke suyundan, çeşmelerden içmek tehlikeli diyerek damacana satmaya başladı. İlk gün basın yayın televizyonlarda öyle bir korkuttular ki ben bile damacana almak zorunda kaldım. Ertesi gün düşündüm ki bizim Balçova barajından suyumuz geliyor, kuyu suyu ile ne alakamız var diyerek alışkanlık edinmeden tekrar çeşmeden su içmeye başladım. Damacana su işi epey yaygınlaşıp çoğaldı. Çok para kazandılar ve bu hala devam ediyor maalesef. Belediye içme suyunu arıtmaya başladı arsenikten ama Televizyondan yaratılan korku hala geçmiş değil.

220320145306

İrfan gölettin manzarasında resim çekmek için durunca ben de onun resmini çekiyorum. Resim çekenin resmi çekilir resmen! Bisikletler kenarda park halinde, İrfan direğin tepesinde resim çekiyor.

220320145308

İlk molayı Çamlık köyünde vereceğiz, öğle yemeğini de bu arada yaparız diyerek yoldan Değirmendere yönüne dönerek ana yoldan çıktık. Çamlık köyü de Değirmendere den biraz ileride. Eskiden yol köylerden geçiyordu. Yeni yapılan yol daha kestirme yerden yapıldığı için köyler devre dışı kalmış. Tabelada düz olarak Selçuk, Kuşadası, sağa doğru ise Değirmendere ve kahverengi zeminde Antik kent (Kolophon) yazılmış.

220320145309

Ana yoldan sapınca araç trafiği de yok denecek kadar az. Sadece köylüler ve köyde işi olanlar bu yolu kullanıyorlar. Elçek ile kendimizi çekiyorum bisiklet sürerken.

220320145311

Bahar tüm haşmetiyle giyinmiş, bereketiyle geldiğini hissettiriyor. Ağaçlar beyaz gelinlik giymiş gibi etrafında uçuşan arılara en güzel kokularını salgılıyorlar. Amaç arılara çiçekteki nektarı vermek, en güzel balını yapsın diye. Karşılığında da çiçekleri dölleyip meyveye dönüşmesini sağlamak. Bunlar olurken de bizlere görsel şölen meydana getirerek mutlu bir şekilde bisikletlerimizle doğanın bağrında pedallamak.

220320145312

Çamlı köyü ufukta belirdi, bu yola sapmamız iyi oldu. Arada kısa da olsa trafik gürültüsünden kaçmak gerek. İrfan önümde gidiyor.

220320145313

Çamlı köyünde lokantanın birinde durup bisikletleri park edip bisiklet sürerken hareket etmeyen kaslarımızı çalıştırarak rahatlamaya çalışıyoruz bir süre. İrfan’ı çekiyorum bisikleti ile uğraşırken.

220320145314

Bu kez İrfan beni çekiyor bisikletlerle birlikte.

220320145316

Eğer yolunuz Çamlı köye uğrarsa mutlaka kuru fasulye yemeğini yemenizi öneririm. Hem lezzetli hem de yemekler günlük. Yemekler ertesi güne kalmıyor lokantada. Gelen geçen çok olduğundan öğle zamanında lokanta kalabalık oluyor. Yer bulmak zor oldu bizim için. Kuru fasulye, acı turşu biber, bir baş kuru soğan! Dünyanın en güzel yemeği. Lokantacı bizi masada çekiyor İrfan ile birlikte. Önümüzde kuru fasulye tabak dolu, turşu tabağı, sepette ekmek, su şişesi, bardak, tuzluk ve acı biber. Masaya gazete kağıdı serili.

220320145317

Hiç resim kursuna gitmedim yada sanat çalışmalarına.  Ders te almadım fotoğrafçılık üzerine. İnsanın gözüne ışık geldiği sürece her şeyi görür ve ben de çevremde ki her şeyi görmeye çalışırım. Dünyada öyle güzellikler var ki o güzellikleri seyretmeye doyamam. Böyle güzellikleri seyrederken de yaşamıma güç kattığına inanırım. Fotoğraf sanatına gelince; karanlık ortamdan aydınlık ortamı görünce resim daha güzel görünüyor doğrusu. Bana öyle geliyor ki resimde ki çerçevenin kenarları siyah olması ortadaki ışığın yansıması daha belirgin oluyor. Yani resim tekniği öylece gözümün önüne geldi birdenbire.

Öğle yemeğini yedikten sonra lokantanın tuvaletine gittim. Tuvaletin içinde aydınlatma yok ve bir pencereden içeriye vuran ışık ortalığı loş bir karanlık meydana getiriyor. Pencerenin dışında ilkbaharı karşılamaya hazırlanan incir ağacı yapraklarını giyinmeye başlamış gri gövdesine. Ortamı böyle görünce cep telefonumla resmi çekiyorum hemen.

220320145318

Menderes’ten Ahmetbeyli’ye tatlı bir iniş olduğundan rahat yol alıyoruz rampa aşağı. Çile köyüne geldik, Çile Bülbülüm Çileeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee. (Bu şarkıdaki çile kısmını yaklaşık bir dakika kadar söyleyebilirim. Şimdiye kadar saat tutmadım ama bir dakikayı da geçebileceğimi sanıyorum)

220320145319

Kuşadası’na yolumuz az kaldı. Tabelada Selçuk 22, Kuşadası 30 yazıyor.

220320145320

İlkbahar başladı, doğa elbisesini giymiş. Ortalık yemyeşil, yeniden yaşam başlıyor doğada. Resim çekerken birden telefonum çaldı; arayan ağabeyim bana memlekette halamın vefat haberini bildirdi. Durdum birden bire, halamı düşündüm. Oracıkta ruhuna bir Fatiha okudum hemencecik. Başka yapacak bir şeyim yoktu. Daha Kosova dan geleli 3 hafta olmuştu ve halamı 2 ay boyunca sık sık ziyaret ederek görmüştüm. Gerçi ne konuşabiliyordu ne kalkıp yürüyebiliyordu. Konuşmaya kalktığında dudaklarını okuyup öyle anlaşabiliyordum. Bir deri bir kemik kalmıştı öyle sessiz yatakta yatmaktan. Yıllarca oğlu ve gelini en iyi şekilde bakıyorlardı ve yanında mutlaka birisi kalıyordu her zaman. İyi ki son zamanda gidip görmüştüm halamı. Nur içinde yat canım halam.

Zeytin tarlasındaki yeşillik bana biraz huzur verdi, acımı hafifletti.

220320145321

Ahmetbeyli’ye vardık, kahve içmemiştik. Kahve molasını Claros antik kentinde vereceğiz. Claros antik kentine doğru giriyoruz. Antik kent yolun solunda 500 metre ileride. Tabelada düz olarak Selçuk, Kuşadası, kahverengi zeminde Claros yazılmış.

220320145322

Mandolin bahçeleri arasından antik kente mıcırlı toprak yoldan gidiyoruz Claros’a doğru.

220320145323

Antik kente varınca bisikletleri park yerine bırakıp bir kısmı su altında olan antik kenti dolaşıyoruz İrfan ile. Kapıda üniversite öğrencisi iki kişi vardı. Sezon olmadığı için para almadılar bizden. Sütunlar ve kalıntıların bir kısmı su içinde. İrfan resmini çekiyor kalıntıların aşağıda.

220320145324

Antik kent su içinde gölet gibi, uzun bir sütun tek olarak duruyor kalıntıların içinde.

220320145325

Su olunca sazlar da çıkmış ortaya, su içinde yarım yuvarlak oturma yeri görünüyor.

220320145326

Aslında depremde yıkılmış olan dev sütunlardan iki tanesini dikmişler. Diğer sütunların parçaları yerde.

220320145327

Burada bulunan heykellerden bir kısmının taklitleri sergileniyor. Bulunduğu halde; kafası, kolları ve ayakları yok, kimisinin dizden alt kısmı yok, Öylece sergileniyor.

220320145328

Burası bilicilik ve fal merkezi, Geleceğini öğrenmek için buraya gelenleri etkilemek için devasa heykeller yapılmış. Bu güne kalanlar tahrip edilmiş çoğu. Bulunan parçaların bir kısmı sergileniyor. Dev kadın heykelinin başı omuzlarından yok, kolları ve kalçadan itibaren yok.

220320145329

İrfan çoğu su altında kalmış kalıntıya doğru gidiyor. Önünde kemerli bir yapı var. Kemer suya çok yakın.

220320145330

Kemerin üst kısmı su üstünde, alt kısmı suyun yeşil renginden dolayı görünmüyor. Kemerler art arda sıralı, alt kısımdan kemerlerin suya yansıması ile çekiyorum. Kemerler altı sıra. Sonunda taş blok var ama açık alanda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

220320145331

Tek sütun ve yerde dizili sütun blok parçaları. Sütunlar düz yiv olarak oyulmuş.

220320145332

Kemerlerin üstüne çıkıyorum, kemerlerin aralığı yarım metre kadar. Taş işçiliği o kadar mükemmel ki şimdiye kadar sağlam kalmış, ayakta duruyor. Kemerlerin altı insanların yaşadığı yer olarak kullanılıyormuş.

220320145333

Üst üste üç blok sütun parçası konulmuş. Bu blok parçaların çapı 2 metreden fazla ve 80 santim yüksekliğinde. Ağırlığı bir ton kadar olabilir. Bunları üst üste koymak için vinç gerekli. Diğer yanda depremde yana devrildiği gibi duruyor blok parçalar.

220320145334

Tapınağın orijinal halinin maketi yapılmış. Sütunları çatısı üçgen alınlı. Maket camekan içinde.

220320145336

İrfan baharı yaşıyor, yeşillikler ve çiçek açmış ağaç altında çekiyorum harabelerle birlikte.

220320145335

Mor gelinliğini giymiş bir ağaç baharı karşılıyor tüm güzelliği ile.

220320145337

Antik kenti şöyle bir dolaşıp kentin su altında kalan kısmı ile su üstünde kala yapıları manzarasında kahve takımımı çıkarıp güzelliğin içinde kahvemi pişiriyorum. Görevli öğrencilerden biri kahve içmiyormuş, buna şaşırdım doğrusu! Diğeri bizimle kahveyi afiyetle içti. İrfan ile beni kahve içerken remimizi çekiyor.

220320145338

Kahve keyfimizden sonra bisikletleri alıp yola çıkıyoruz ama ana yola çıkmadan deniz tarafına doğru bahçeler arasından gitmeye karar verdik. Nasıl olsa ana yola çıkacaktık bir yerden. İrfan toprak yolda gidiyor bahçeler arasından.

220320145340

Yol bitti, çimlerin üzerinde gidiyoruz, dağın dibine yaklaştık neredeyse.

220320145342

Eeee yol bitti, patika bile yok. Tarla başladı, tarlanın kenarından bisikleti ittirerek yürümeye başladık. Bakalım nereye çıkacaz ama ana yola az bir mesafede olduğumu biliyorum. Tarla kenarında İrfan, bisikleti yerde, ona bakıyor.

220320145343

Bazen bilinmeyen yol size süprizler çıkarır önünüze. İşte bilmediğimiz yolda karşımıza kaya mezarları çıkıyor. Tarlaların bitiminde kayalar dik biçimde olduğundan içe doğru oyulup mezar yapılmış zamanında. Kayayı öyle ustalıkla yontmuşlar ki insan hayranlık duymadan edemiyor. Diğer antik kentlerin mezarları kentin hemen dışında. Claroslular biraz uzakta ve dik kayalıklara yapmışlar mezarlığı. Burada bir çok mezar görebiliyorum, göremediklerim de vardır mutlaka. Burada durup mezarları inceleyip bir kaç resim çekiyorum. Kendi kendime iyi ki buradan gelmişiz demekten kendimi alamıyorum. Yıllarca buralardan geçtim bisikletimle böyle mezarlık olduğunu ne gördüm ne de biliyordum. İki mezar kayaya oyulmuş yan yana.

220320145344

Mezar içinde ölünün konduğu yer de oyulmuş tabana.

220320145345

Mezar içine girip oturuyorum, İrfan beni çekiyor.

220320145346

8 -10 metre yüksekliğindeki düz kayalarda bir çok mezar oyulmuş. İrfan birisinin yanında durunca çekiyorum onu cep telefonumla.

220320145347

Mezar içini içeriden çekiyorum. Defineciler buraları talan etmişler ve hala talan etmeye devam ediyorlar. Belki bir şeyler kalmıştır diye.

220320145348

Yine karanlık yerden ışık ortamında bulunan dış mekanın resmini çekmeden edemedim. İrfan bisikleti ile yeşillikler içinde.

220320145349

Kaya mezarlarını geçtikten sonra ana yolu gördük ama yol yüksekte. Nasıl çıkacağımızı İrfan araştırıyor. En uygun olan çıkıştan bisikletleri tek tek elbirliği ile çıkarıyoruz ana yola. Yoksa yüklü bisikletle tek başına  biraz zor olacağa benziyor. Çalılar bir taraftan, toprakta ayakkabıların kaymasından iki kişi olmamıza rağmen zar zor  çıktık. İlk önce İrfan’ın bisikletini çıkardık, sonra benimkini çıkaracağız. İrfan benim bisikleti itirirken.

220320145350

Nihayet yola çıktık ve ilerlemeye başladık ama dağın başlangıcında ki dik kayalarda mezarları görmeye devam ediyorum. Daha önceki geçişlerimde yolun sağından gittiğimden kaya mezarlarını hiç görmemiştim. Gerçi dönüşte görmem gerekti. Çünkü yoldan gayet iyi görünüyor. Demek ki dikkatli bakmak gerek.

220320145351

Burada böyle kaya mezarlığının olması define ve hazine arayıcıların dağın her tarafını talan etmesine neden olmuş. Kimi yerlerde kazı izlerini görmek mümkün.

220320145352

İlk yokuş biraz uzun olduğu için yokuş bitiminde durup dinleniyorum. Manzarası da güzel olunca hem manzarayı hem de beni taşıyan KUZ’u çekiyorum. Karşıda Dilek yarımadası görünüyor.

220320145353

Deniz harika görünüyor, henüz denize girmedim. Eğer bu koya iniş olsaydı mutlaka girerdim. Yokuşta epey terleyip ısındım. Yamaç dik ve kıyı yalçın kayalık.

220320145354

Yokuşları bitirip Küçük Menderes deltasına varıyoruz. Yarın Büyük menderes deltasında pedal çevireceğiz. Deniz seviyesinden az yüksekteyiz. Tabelada; Selçuk 12, Kuşadası 20 Km olarak yazılmış.

220320145355

Ovaya inince yol cetvelle çizilmiş gibi düz. Biz de bu yolda sakince gidiyoruz. Eskiden buraları denizdi.

220320145356

Küçük menderes nehri sürekli denize toprak taşıdığından kıyı epey uzakta kalmış. Dolan yerlerde tarlalar, nar bahçeleri oluşturulmuş. Bazı yerlerde henüz toprak işlenmemiş, çünkü bataklık ve sulak. Buralarda ılgın ağaçları bitişmiş. Bahar ayına girmeye başladığımız şu günlerde ılgın ağaçları çiçek açmaya başlamış

220320145357

Küçük Menderes nehrinin köprüsüne gelerek resim çekiyorum.

220320145359

Nehir sakin kendi halinde akıp duruyor. Akıntı neredeyse görünmüyor, sanki durgun. Nehrin kenarları tarla ve bahçelik, ağaçlar dikili.

220320145360

Küçük Menderes nehri geçen yıl olduğu gibi hala simsiyah, katran renginde akmaya devam ediyor. Kimsenin de temiz akması için uğraşı vermediği kesin. Bir kaç çevreci ara sıra nehirdeki kirliliği gündeme getirse de pek sesini duyuramıyorlar. Geleceğimizi zehirleyen nehrin durumu kimsenin umurunda değil.

220320145362

Selçuk – Pamucak kavşağına geliyoruz. Bu kez Pamucak tarafından gideceğiz, sağa dönerek sahile doğru pedal çeviriyoruz.

220320145364

Deniz nefis görünüyor ama giresim yok, daha önceki isteğim şimdi bu istek yok oldu nedense! Güneş ufukta alçalmaya başlamış, ışıklarını denize vurmuş parlak bir yüzey olmuş denizde.

220320145368

Selahattin Tavkaya telefonla beni arıyor neredesiniz diye. Pamucak tarafından Kuşadası’na doğru geldiğimizi söylüyorum. O da bize doğru geldiğini söylüyor. Nihayet Selahattin ile buluşuyoruz yolda. İrfan ile daha önceden tanışıyorlar yürüyüşlerden. Karşılaşınca hemen bir resmimizi elçek durumunda çekiyorum Üçümüzü. Arkamızda deniz var.

220320145370

Selahattin ile buluştuktan sonra hep beraber Kuşadası şehir merkezine doğru yol alıyoruz. Sahile inip Poseidon heykelinin önünde durup bakıyorum. Poseidon sakin görünüyor, o zaman tura devam. Poseidon heykeli en üstte, elinde çatal mızrak tutuyor. Altındaki kaidede çocuk heykelleri, en altta ise dört heykel oturmuş durumda.

220320145371

Limanı geçtikten sonra Güvercin adasına vardık. Güvercin adası karşıda, karaya bağlantılı yol var.

220320145372

Güvercin adasına vuran güneşin ışıkları her şeyi ile muhteşem görünüyor. Hava durgun, kaleyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyorum. Seyretmeye doyamadım her geçişimde. Burada bir kaç resim çekmeden edemiyorum. Ada çevresi surlarla çevrili bir kale.

220320145373

Az ilerde güvercin adasının biraz küçük olan yeri çekiyorum, Güneş parlak ışıkları ile solda parlıyor. Saz çiçeği de ışıklar içinde.

220320145375

İrfan ile ben güvercin adası manzarası ile çekiliyoruz. Bizi Selahattin çekiyor. İrfan demir korkuluklara oturmuş durumda.

220320145376

Bir süre şehrin içinden gittikten sonra mecburen ana yola çıkmak zorunda kalıyoruz. Trafik kalabalık buralarda.

220320145377

Akşam olmak üzere, bütün gün pedal çevirmekten enerji tükenmeye başladı. Yol kıyısında durup biraz depoyu doldurmak gerek. Yakıtım da kuru yemiş, bir miktar yemek iyi oluyor. Kan şekeri yükseldi. Kuru yemişler naylon torba içinde.

220320145378

Söke – Davutlar kavşağına geliyoruz. Bu gece Selahattinlerin evinde kalacağımızdan Davutlar yönüne gitmemiz gerek. Kavşak henüz tamamıyla bitmemiş, inşaat devam ediyor.

220320145379

Güneş batmak üzere, batmadan önce durup bir resmini çekiyorum. Resimde gördüğünüz  tepeye çıkacağız. Arkadaş ne işin var tepelerde yazlık mı olur? Yazlık dediğin deniz kıyısında  düz yerde olur değil mi? Neyse manzarası güzel olur diye katlanıyoruz mecburen. Aslında yüksekte olması hem havadar hem de geniş ufukları seyredebilirsin. Tepelerde hava pek kirli olmaz. Ayrıca rutubet te olmaz duvarlarda ve evde. Sarı çiçekler önümde, Güneş tepeden son ışıklarını vururken kameranın merceğindeki yansıma nedeni ile sarı çiçeklerin ortasında büyük bir çiçek oluşmuş. Çiçek pembe renkli, ortası sarı.

220320145380

Bir süre Davutlara doğru yol alıyoruz, neredeyse Davutlara yaklaştık, biraz gittikten sonra sola, yokuşa doğru döneceğiz. Tabelada; Davutlar 9, Güzelçamlı 16, kahverengi zemine Milli park 17 Km olarak yazılmış.

220320145381

Akşam kararmaya başladığında iyi bir tırmanıştan sonra Selahattin’in yazlığına vardık. Eşi güler yüzle karşıladı ve buyur etti içeri. Balkonda bulunan salıncakta bir süre pistonları soğutmaya çalışıyoruz İrfan ile. Yokuşta pistonlar iyice ısındı. Salıncakta sallanırken İrfan uyuklamaya başladı, bıraksan orada sabaha kadar uyuyacak. Selahattin ikimizin resmini salıncakta çekiyor. İrfan gözleri kapalı, uyuyor.

220320145383

Bisikletleri balkonun arka tarafına alarak duş için temiz eşya ve havlumu alıyorum. Selahattin bahçenin giriş kısmını derin kazarak alt kısma iki yatak, duş ve tuvaleti olan bir misafir odası yapmış. Gelen misafirlerini burada ağırlıyor Selahattin. İrfan ile eve girmeden misafirhaneye eşyalarımızı yerleştirip sıcak duş alarak paklanıyoruz. Ardından evin hanımının güzel yemekleri ile karnımızı tıka basa doyurduk. Selahattin üşümeyelim diye kuzineye bir kaç odun atarak yaktı. Sıcak duşun ardından karnımız da doyunca bir de kuzinenin ısıtması ile iyice mayıştık. İyice mayışmadan çaylarımızı en üstte bulunan odada güzel manzarayı seyrederek içtik. Bu arada Çanakkale Şehitlere saygı bisiklet turu için yaptığımız plan hakkında konuştuk. Çanakkale’ye bizimle gelecek Selahattin. Nerede buluşup nerelerden gideceğimizi konuştuk çayları içerken. Çay da nefis olmuş gerçekten. Bu kış böyle uzun tur ve yüklü olarak yapmamıştım. Kışın bitmesiyle başladığım ilk turun ilk gününde biraz yorgunluk oldu. Uykumuz ağır basmaya başladığında ev sahiplerinden izin isteyerek misafirhaneye yatmaya gidiyoruz. Başımı yastığa koyar koymaz dalmışım renkli rüyalara.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 100  Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

V. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 3. Gün

Gitmek

29 Eylül 2013 Pazar

Güzelçamlı – Kuşadası – Ahmetbeyli – Cumaovası

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gitmek. Bir hançeri inceltip

Okyanusa daldırmak isteği

Ya da düşebilmek atlasların

Dışına ki ey kalbim

Yalnızsın bu yolculukta da

Gitmek. O kaos duygusu, aklın

Sarsıntılarla yorgun düşüşü

Bilincin kamaşması belki de.

Rehin bırakılacak bir şey yok

Unuttuklarından başka.

Gitmek. Bir büyü gibi saran

Ağrılar yumağı, kışkırtılmış

Düşlerdir ki sen şimdi

Esirgeme kendini kalbim

Kederin o derin yalnızlığından

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, 12 kişi yere oturmuş neşeli poz vermişiz kameraya.

1239576_10151639475871924_2133568260_n

Güzel bir uykunun ardından güneş doğmadan uyanıyorum. Her olasılığa karşı cep telefonunda alarm 07:00 kurulu olsa da alarm çalmadan önce mutlaka uyanıyorum. Böyle temiz hava, bol oksijen olunca insan uyuduğunu anlıyor. Ayrıca denizin dip dalgaları sahile vurunca çıkardığı ses bir nenni dinlermiş gibi mışıl mışıl uyudum sabaha kadar. Güneş henüz doğmamış, çadırlarda uyuyanlar var hala. Bir kişi çadırının içinde oturmuş durumda.

290920134171

Pazar olması çadırdakilerin keyfince uyumalarına neden oluyor. Birkaç kişi dışında henüz uyanan yok.

290920134172

Maviş çadırım, benimle beraber nice yerler dolaştı, güzel yerler gördü. Beni yağmurlardan, rüzgardan, börtü böcekten korudu. Emektar çadır; “Maviş” Feyyaz Alaçam’ın bana hediyesidir. Feyyaz ile kim bilir nereleri dolaştı, neler gördü, kimlerle tanıştı. Maceraları benimle devam ediyor. Çadırın dolaştığı yerleri görmek için ; www.feyyazalacam.com sitesinde yazılarını okuyabilirsiniz Maviş gittiğim yerde en güzel manzaralı olan yere kurmaya özen gösteririm her zaman. Sabah denizin mavisini görecek yeşilliğin içinde. En güzel manzaralarda kapısından baktığında ufuk alabildiğine geniş ve uzak olacak. Önünde değerli dostlarımla sohbet ederek kahve içeriz. Gecelerimde yağmur yoksa ay ışığında parlak yıldızları her zaman görür. Tepesindeki minik pencereyi yağmur yağmazsa örtmem hiç bir zaman. Uykuya dalmadan önce minik penceresinden ayı ve yıldızları seyrederek hayaller kurarım yıldızlara yolculuk ederek. Böylece derin bir uykuya dalarım uykumu alasıya kadar. Bazen yıldızlı gecelerde bir uyanırım yağmur yağmaya başlamış. Hemen üstünü örter yağmur damlalarını çıkardığı sesleri dinleyerek tekrar uykuya dalarım. Eeee bayağı yer gezdiği için bazı yerlerinden yağmur sularını alması normal. Henüz diz boyunu geçmedi çadırın içinde su yüksekliği. Seviyorum maviş çadırımı, içinde uyumayı. Çadırımın altındaki beyaz brandayı da değerli yol arkadaşım Burcu bana hediye verdi kullanayım diye.

290920134173

Nihayet güneş dağların ardında yüzünü göstermeye başladı. Parlak ışıklarını kimseyi ayırt etmeden her şeye hayat ışıkları veriyor cömertçe.

290920134174

Güneşin ışınlarını taşıyan fotonlar her tarafa dağılarak tüm canlıların yeni güne başlamasına neden oluyor. Ben bunu seyretmeye doyamıyorum her sabah. Güneş ışıkları kameranın merceğinin ortaya çıkardığı pembe çemberli, göbeği krem renginde göz ortaya çıkarmış. Tam göbekte beyaz nokta var.

290920134175

Pazar olmasından dolayı henüz kalkmayanlar da çoğunlukta. Çadırlar sessiz.

290920134177

Teknenin biri ağır ağır koylara doğru yol alıyor. Pancar motorunun çıkardığı mekanik ses denizin yüzeyini yalayıp bize kadar ulaşıyor sabahın sessizliğinde.

290920134178

Dilek yarımadasının ikiz tepeleri, Samson dağı, Poseidon’un yabası ile ikiye ayırdığı dağ, Güneşin ilk ışıklarını çoktan almış. Denize uzamış tahta iskele sakin, çünkü kimseler yok ortalıkta.

290920134179

Biraz abartılmış bir çadır, içinde rahatça ayakta durabilirsiniz. Özellikle pantolon rahatça ayakta giyilebilir. Diğer çadırlardan bir boy daha yüksek.

290920134181

Çadır içinde keyif yapanlar da var, tembellik yapmak iyidir.

290920134182

Arkadaşım Şerif Çetindağ. Eşi Semra Zekiye Küspeci Çetindağ. Semra’nın Sultanlığı diye bir dünya yaratmaya çalışsa da kasabanın Şerifi Semra’nın sultanlığını bitirmiştir. Bazen evden kaçıp yanıma sığınır Şerif. İleride nüfusuma alacağım, arkadaşımı yedirmem Semra’ya. Sultan olduktan sonra pek bisiklete binemeyen Semra dan kaçıp gelmiş Güzelçamlı’ya. Beraber bir resim çekiliyoruz Şerif ile.

290920134184

Sıraya girerek sabah kahvaltısını alıp yiyoruz. Bu gün için doğru düzgün bir program olmadığı için İzmir’e dönmeye karar verdik. Nasıl olsa yarımadada bisiklete bindik, güzel koylarında denizin tadını çıkardık. Çamların arasında temiz iyotlu bol oksijeni ciğerlerimize çektik bol bol. Birkaç bal arısının küçük iğnelerinin tadına baktık ama olacak o kadar. Çamların kokusunu terimizin kokusu ile karıştırınca arılar elbette sokacaklar iğnelerini. Çam gibi kokmuyoruz terleyince. Son festivalin pankartı önünde hatıra resmi çekilmeye başladık. İlk önce tek başıma bir resim çekiliyorum.

290920134185

Ardından Aydın bisikletliler derneği başkanı Bayram Kurşunel , İstanbul dan katılan Ergun Oskay ve Yeşim Dardeniz ile birlikte resim çekiliyorum.

1237164_10201135852093323_2074084094_n

Pankartın önünde resim çekildiğimizi gören kareye girebilmek için koşup geliyorlar. Hep beraber günün anısı olarak çekiliyoruz son resmini son festivalin. Artık dönüş yoluna çıkmaya hazırlanıyoruz. Aydın dan Emre Aydın gideceğimizi duyunca yanıma gelerek bizimle beraber bir kadının da gelmesini istiyor. Kuşadası’na kadar gelecek bizimle. Ben de elbette gelebilir, yalnız hareket edesiye kadar yanımdan ayrılmamasını istiyorum. Yoksa unutabiliriz kalabalığın içinde. Resimde 16 kişi poz veriyoruz.

290920134187

Güzelçamlı da kalanlarla vedalaşıp yola çıkıyoruz. Acelemiz yok, güle oynaya gideceğiz. Metro 20:00 de bisikletlileri aldığından epey zamanımız var. Davutlara vardık bile.

290920134188

Kuşadası’na az kaldı, hava güzel, ortam güzel, arkadaşlar da güzel olunca yol çabuk bitiyor. Tabelada; Kuşadası 16, İzmir 111, Söke 21, Aydın 70 yazılmış.

290920134189

Çamların arasına ilginç yapılar yapmışlar, kemerli bir yapı ama üstü yok. İstinat duvarı da ilginç! taş duvarı örerken usta elinde olan dolu tuğlaları aralara serpiştirmiş. Arabesk bir duvar olmuş.

290920134190

Sevgili yol arkadaşlarım, hayat dolu, şen şakrak, güle oynaya çılgınlar gibiyiz. Benzin istasyonunda mola verince bisikletimdeki tripodta fotoğraf makinasını 10 saniye çekimine ayarlayıp hep birlikte neşemizi resme yansıtıyoruz. En başta Ferdi Kızıl, Güzelçamlı da tanıştık. Kendi halinde genç bir maceracı. Ferdimen olarak biliniyor. Özel olarak yaptırdığı formada kocaman bir F harfi var. Süper kahramanlar gibi F harfi ilk olarak göze çarpıyor. Anlamı Ferdimen, kendine ait bir web sitesi de var. Turlarını burada yazıyor ; http://www.ferdimen.com/ Yanında da Bensu, babası gibi o da bisikletçi. Bizimle İzmir’e geliyor. Onun yanındaki de emanet kızımız Fatma. Kuşadası’na kadar götüreceğiz emaneti. Ahmet bisiklete yeni başladı, bize takılarak performansını artırmaya çalışıyor. Arkamdaki Ergun Oskay, kendisi Bakırköy’ün delisidir. Nedense hastanenin içine deliler aklını yitirmesin diye almıyorlar. İstanbul’un  altını üstüne getirdiği yetmiyormuş gibi başka yerlere de gelerek kahkahalarıyla neşe katıyor. Bir de Keşan’ın şoparı olur kendisi, tüm Trakya tanır sever kendisini. Ergun’un yanındaki de Yeşim Dardeniz,  yeni tanışsak ta sıcak kanlı dost birisi, güzel yemekler de yaptığı bilinir. Belki de en çılgınımız en deli dolu birisi olan Mukaddes hayatını en çılgın bir şekilde yaşıyor. Kahkahası hiç eksik olmaz, içten ve samimi… Asaf Yıldırım, öğretmenimiz. İte kaka bisikletçi yaptık kendisini. İlk başlarda sıkıntı çekse de zamanla alıştı. Çaresiz bize ayak uyduruyor. Sevimli yol arkadaşım Burcu, henüz Keşan turuna beraber katılmıştık. Formalarımız Keşan Dağ Bisiklet festivalinin formaları. Henüz yaz başlangıcında Gökova Bisiklet Turuna beraber başlayıp tanıştığım dengesiz ve sorumsuz İrfan Özden. Mükemmel bir biçimde anlaşıyorum tanıştığımızdan beri. Kendisi iyi bir yürüyüşçü, dağcı, koşucudur. Yön bulma konusunda ustadır, bilmediği dağ, patika kovuk yoktur. Bisiklete tanıştığımızda başladı ve ilk turunu da beraber yaptık. Hala da beraber turlar tapıyoruz birlikte. Çok güzel bir karede bir araya gelmiş olduk.

Resimde 12 kili kaldırıma oturmuş, ellerimizi havaya kaldırarak çılgın olarak poz verdik kameraya. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1239576_10151639475871924_2133568260_n

Söke kavşağından sonra Kuşadası’nın korkunç trafiğinde bir süre bisiklet sürerek merkeze ulaşıyoruz. Bu kadar çok arabanın olması pek hoşumuza gitmiyor. İki şeritli yolda lambalarda beklerken artık emniyet şeridi bile olmayan yerde dururken daracık yerde beklerken arkamıza araçların gelip korna çalarak bizden yol istemesi bir garip oluyor! Pes doğrusu. İlk kavşaktan ara mahallelere girip şehir merkezine iniyoruz. buralarda trafik biraz daha az. Poseidon heykeline vardık. Geçi Poseidon sakin görünüyor, henüz yabası havada yere vurmamış. Poseidonu kızdırmadan yanından sessizce geçiyoruz. Neme lazım güzel havayı bozdurmayalım durduk yerde.

290920134191

İstanbul dan gelen Yeşim Dardeniz ve Ergun Oskay Kuşadası’ndan İstanbul’a gidecekler. Yanımızda bizimle gelen Fatma zaten Kuşada’lı.  Ferdi Kızıl Söke’ye doğru gidecek. Ayrılmadan önce daha önce oturduğumuz balıkçıda hep beraber oturuyoruz. Balık ekmek ve bira ile öğle yemeğini de aradan çıkarıyoruz. Masada oturanları elçek çekiyorum.

290920134192

Kuşadası’nda  kalanlarla vedalaşıp yola çıkıyoruz. Deniz kıyısından yükselerek ana yola doğru çıkıyoruz.

290920134193

Aydın ilinden İzmir iline geçişimiz çabuk gerçekleşiyor. Aslında tabelalar olmasa hiç bir şey değişmeden yolda gidiyor. Bizler her şeye isimler, anlamlar verip sınırlarını çiziyoruz. İsimler vermek, bunlara anlam yüklemek iyi.  Zaten Edebiyat burada başlıyor. Yaşama anlam katıyor edebiyat. Yalnız sınırlar çizmek bana ters geliyor nedense. Sınırları hiç sevmedim sevemem de. Sen oralısın buraya gelemezsin, ne işin var. Pasaportun var mı? vizeni göreyim? Pasaportunun rengi ne? kırmızı ise şöyle bir dur bakalım seni bir arayalım. Yeşil mi sen geç.. Gibi sorunlar çok canımı sıktı sınırlarda şimdiye kadar.

290920134194

Buraları daha önce Küçük Menderes nehri toprakla doldurmadan önce  deniz imiş. Zamanla nehir doldura doldura ovaya dönüşmüş. Bazı yerler deniz ile bağlantısı kesilince göle dönüşmüş. Bunlardan biri Gebekirse gölü, diğeri ise Çatal gölü. İki göl de denizden epey uzakta kalmış. Göller nehirden besleniyor sürekli olarak. İnsanlar sürekli olarak doğaya bilmeden verdiği zararlardan korumak için göllerin olduğu bölgede yaban hayatı koruma yeri olarak ayrılmış. Yaban hayvanlarının yaşam alanları giderek azalmakta. Aslında Küçük Menderes nehri çok kirli, bu kirli nehir ne derece hayvanlara zararı olur bilinmez ama kesinlikle mutasyon geçireceklerdir. İlk zamanlarda bu tabelada ki yazıyı yanlış okumuşum. Gebekirse yerine Geberikse diye okuyunca ilginç gelmişti, daha sonra yanlış olduğunu fark ediyorum. Göle bir gün gideceğim mutlaka, güzelliğini görmem gerek.

290920134195

Karşıda Samos adası hala görünüyor sisler arasında.

290920134196

Menderes deltası ile Ahmetbeyli arasında inişli çıkışlı tam 6 tane yokuş var. Burası da en yüksek yeri. Yüksek olunca da manzarası da muhteşem oluyor. Eeee böyle bir yerde de resim çekilmeden olmaz. Resimlere bakarak resmi kimin çektiğini anlarsınız. Resimde; Burcu, Asaf ve İrfan var. Düzlükte deniz manzaralı yerde bisikletim KUZ park halinde.

290920134197

Bu kez kim olduğunu tahmin edin? Ben, Asaf ve irfan poz veriyoruz.

290920134198

Yolun güzelleri, yol sizinle daha da güzel oluyor. Burcu ve Bensu poz veriyor bana.

290920134199

Bizden sonra yola çıkarak bize yetişen Tolga bir yerde pili bitince yola boylu boyunca uzanıyor. Hava da karardı, gerçi metro saatimiz 20:00 den sonra olduğu için acele etmemize gerek yok. Tolga’yı bir süre kendi haline bırakıyoruz asfalta. Henüz sonbahara girdik kışa daha var ama bizim ayı kış uykusuna erkenden girdi sanki.

290920134201

Gecenin karanlığında yol alıp  Cumaova’sı metro istasyonuna gelerek metroya biniyoruz. İlk durakta bindiğimizden yerler boş. Rahat bir şekilde yayılıyoruz vagonun içine. Oturunca yorgunluk çıkıyor, bir ağırlık bastırıyor. Figen sırt üstü koltuklarda yatmış. Bisikletler ortada ve Tolga arka koltukta oturmuş bana bakıyor.

290920134202

Bisikletim KUZ en arka kısımda park etmiş. Burcu arka koltukta oturuyor.

290920134203

Ben, Burcu ve Bensu Alsancak istasyonunda ineceğimizden arkadaşlarla vedalaşıp iniyoruz. Alsancak metro istasyonu düz olduğundan merdiven inip çıkmadan rahatça dışarı çıkıyoruz. İstasyondan karşıya geçerek Kordon sahil bisiklet yolundan evlerimize doğru aheste bisikletlerimizi sürüyoruz.

Güzel bir Güzelçamlı Bisiklet Festivalini daha tamamlayıp huzurlu bir biçimde eve dönmek gayet iyi oluyor benim için. Festivalin son olması biraz hüzün bıraktı ama görmediğim arkadaşlarla görüştüm. Yeni arkadaşlarla tanışıp dost oldum. Çok güzel bir tatil oldu hepimiz için, daha ne olsun.

Hayat yaşamaya değer, hele bir de bisiklet üstünde iseniz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 101 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc